Bölüm 2 Islak Kelebekler

11 1 0
                                    

Islak kelebeğim; uçamaz şimdi.
Maskeler yüzlere takılır, yaralar dikkatle saklanırdı. Olur da birisi görürse yaranı; hiç acımaz, tuz basar, yakardı. Ve sen; yolun sonunu bile bile o uçurumdan, atlardın.
Yalnız unuturdun:
Islak kelebeğin; uçamaz şimdi.

2000 Haziran

"Anne, sen neden gelmiyorsun anaokulu mezuniyetime? Tüm arkadaşlarımın annesi orada olacakmış." Cümleleri kurarken zorlansa da elinden geldiğince düzgün söylemeye çalışıyordu. Şirin pembe yanakları, kelimeleri söyleyemeyince yuvarlayışı ve parlak sarı saçlarıyla kimsenin kıyamayacağı bir kız çocuğuydu. Birisi hariç.
"Gelemem, meşgulüm."
"Ama neden?"
"Of Vera bazen bir şeyleri yalnız yaparsın, büyütme."
"Sevgi Teyzem gelecek, keşke sende olsaydın ama."
Elindeki dergiyi kapatıp ona döndü.
"Gurur'un mezuniyeti yok ki."
Kafa salladı mahçup bakışlarıyla.
"Evet, benim için gelecekmiş, yeni bir fotoğraf makinası bile almış benim için anne."
Kaşları çatıldı Umay Hanım'ın, istediğine ulaşamamıştı, bu şekilde olmamalıydı ona göre. Bir yabancı kendi öz kızına böyle ilgi gösteremezdi, o kişi yakını dahi olsa.
"Gitmiyorsun mezuniyete."
"Ne? Anne.. neden?"
Ağlamak istedi ama kendini sıkı sıkı tuttu çünkü annesi ağlamasından nefret ediyordu.
"Git başımdan Vera, sıkıldım senden yeter!"
İçeriden koşarak gelen bakıcı kadın onu kucaklayarak büyük salondan çıkardı.
Kadının kucağından bir şekilde kurtulmayı başarınca kapıyı açıp bahçeye koşmaya başladı, geniş çitlerin arasından bir çırpıda geçerek karşıdaki villaya ulaşmayı başarmıştı.
Mutfağa açılan cam girişten koşarak girip bağırmaya başladı.
"Sevgi Teyze!"

***

Tanrı'nın elleri nerededir, neden sarmaz kolları bu mecruh bedenimi bir türlü? Üşüyen ruhum neden hep titriyor böyle, neden düşüyorum karanlığa?
İnce bir buz üzerinde yürüyor iyi yanım, bense bir adım atmak için fazla korkağım.
Şeytanlarım işliyor kalbime karanlığı, bu muyum ben, bu muydum her zaman?
Elleri dolanıyor boynuma, nefesimi kesiyor, öldürüyor beni. Öldürüyor içimdekileri.
Ben karanlığa düşerken, Tanrı'nın elleri nerededir?
"Sana diyorum, beni dinliyor musun?"
"Dinliyorum."
"Güzel, sergim için gelmeyi unutma. Unutursan kötü olur biliyorsun, medya için fotoğraflarda çıkmalısın."
Bir katilin ellerinde ruhum, ondan kayıptır.
"Sıkılmadın mı bu sahte pozlardan, ben fazlasıyla bıktım."
Boyattığı kızıl saçlarını savurduğu an en az kendisi kadar soğuk olan buz mavisi gözleri gözlerimi buldu, sağ kaşı havalandı. Nefret ediyorum, tam olarak bu küçümseyici bakışından, nefret ediyorum.
"Vera, sen sıkılmadın mı bu aykırı hallerden? Hepimiz biliyoruz ki sende en az benim kadar iki yüzlüsün. Tüm Haznedar'ların olduğu gibi."
Göz ucuyla babama baktığında tabletinden kafasını kaldırıp bıkkın bir bakış yolladıktan hemen sonra tekrar günlük haberlere göz gezdirmeye devam etti.
Sessizdi, her zamanki gibi.
"Bu kadar yediğin yeter, kilo alacaksın. Çık artık."
Sıktığım dişlerim içimdeki fırtınaların çeyreğine bile tercüman olamıyordu, olamazdı da. Hiçbir şey.
"Verâ, Marzade'ler de yeni bir koleksiyon çıkarıyormuş. Onların üzerine çıkabileceğine emin misin?"
Çantamın kulpunu sıkarken arkamı döneren babamın koyu kahve gözlerine baktım. Kemik gözlüğünün altından dikkatle beni izliyordu.
"Hiçbir şey hakkında kesin konuşmam biliyorsun, elimden geleni yapacağımı söyleyebilirim."
Çayından bir yudum alıp konuşmaya atladı her zamanki gibi.
"Elinden geleni yapman yeterli mi? Elinden geleni herkes yapabilir. Senin farkın ne?"
Ateş dolu bakışları altında tam on sene ezilmiştim, sonradan sonraya öğrendim dik durmayı. Ezilmekten yalnızca ezerek kurtulabileceğimi, işte tam olarak böyle böyle duygusuz ve acımasız bir pisliğe dönüştüm, bu sefer kendi boşluğumun altında ezildim.
"Tek yaptığı derneklere gidip, senin gibi koca parası yiyen sonradan görmelerle sidik yarıştırmak olan birisi için fazla iddialı konuşmuyor musun sence de?"
Çenesini sağa sola oynatarak dişlerini sıktı öfkeyle. Onu öfkelendirebilmiş olmak benim için zafer bayrağı demektir.
"Vera, yağmur yağacak gibi görünüyor, şemsiye almayacak mısın?"
Taş kesilmiştim aniden, tüm bedenim uyarı sinyalleri yolluyordu beynime. Sıktığım dişlerim acımı gizlemek içindi, zira benim acı çekmeye de hakkım yoktu. Arkamı dönüp direkt olarak gözlerinin içerisine baktım, yabancıydı fakat bir o kadar tanıdık ve anlaşılabilir.

PRANGALAR: DüğümHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin