Sessiz bir gemi batıyor yavaşça, Nice palavralar duyuyor kulaklarım, Bir hayal sönüyor içimde acımasızca, Neden ıslak kanatlarım?
2002
"Neden yaptın bunu, neden yaptın diyorum!?" Kollarından tutulmuş sarsılırken boş bakışları ve dağılmış saçlarıyla öylece duvarı izliyordu. Ne konuşuyor, ne yiyor ne de bir tepki veriyordu.
"Konuşsana, neden yaptın!" Bağıran kadının sesi kulağında bir uğultudan ibaretti. Kuruyan dudakları ve parçalanan üstünü küçük eliyle örtmeye çalıştı, sağa sola bakındı sonra tepkisizce duvar manzaralı penceresini izlemeyi sürdürdü. Titreyen kalbi tüm dünyaya kapamıştı kendini, sarsılmayı sürdüren vücudu dahi tepkisizdi, sanki baygındı.
Kollarından tutmayı bırakıp yere bıraktı kendini, boyları ancak eşitlenmişti küçük kızla. Genç kadın aniden sarsıla sarsıla ağlamaya başladı, minik kızdan gelen toprak kokusu gözyaşlarını harlıyordu adeta. Öyle büyük bir acıydı ki bu hissettiği, ömrü baştan yazılsa yine de unutamazdı.
"Söyle, neden yaptın?" Hıçkırıklarının arasından söyleyebildiği başka hiçbir şey yoktu. Minik kızın boş bakışları arasından bir yaş damladı, izlediği duvar gitgide anlamsızlaşıyordu onun için.
"Vefa.." diye mırıldandı belli belirsiz sesiyle. Tek merak ettiği kardeşiydi, başka hiçbir şeyi düşünmek istemedi. Henüz küçücük olan kalbi, hiçbir şeyi anlamak istemiyordu. "Vefa nerede?"
Yorgun bakışları ilk defa annesinin yaş dolu gözlerini buldu.
"Benim... çok uykum var anne, Vefa nerede?"***** ***** *****
Sert bakışlarım doğrudan duvara odaklıyken güneş gözlüğünü çıkarıp masaya gelişigüzel fırlattım, ifadesiz suratımın tersine Banu endişeyle zırvalamaya devam ediyordu.
"Geldiler diyorum Vera Hanım, suratlarında çok garip ifadeler vardı diyorum. Kesin bir şey oldu, öyle kös kös oturmuş fısır fısır konuşarak bekliyorlar diyorum!" Oflayarak Banu'ya döndüm, velvelesini anlasam da beklemediğim bir hamle değildi bu, doğal olarak ne şaşırmış ne de kızmıştım onlara.
Ayağa kalkıp derin bir nefes verdim, çaprazımdaki aynaya uzun uzadıya bakıp soğuk kanlılıkla üzerimi düzelttim, sürekli önüme düştüğü için hızlıca ördüğüm sarı saçlarımı açıp Banu'ya döndüm.
"Tamam, gidelim bakalım ne diyecekler." Toplantı salonuna doğru ilerlerken tek duyduğum siyah topukluklarımın sesiydi, yanımda bir şeyler anlatmaya devam eden Banu'nun sesi dahi uğultu gibi geliyordu kulaklarıma. Heyecanlı değildim, kızgın değildim tek hissettiğim damarlarımda soğuk soğuk akan intikam duygusuydu. Hayatta her daim statü farkı denen şey var olacaktı, hepimiz biliyorduk bunu. Bizim saygıyla eğdiğimiz başların eğdiği başlar olur her zaman, en üste tırmanmak sanıldığı kadar kolay değildir, her basamakları ayaklar tırmanmaz ve bazen bu hırs, bir ötanazidir.
Kapıyı açtığım gibi konuşmayı keserek bana dönen kelleleri çok yakında koparacaktım. Hepsinin darağaçları hazırdı, şimdi bana tek gereken itmekti o tabureleri.
Kapıyı kapadım nazikçe, cüretkar bakışlarım hepsinin üzerinde dolandı tek tek takım elbiseler içinde boş bakışlarını yolluyorlardı bana. Koltuğuma oturduktan sonra kollarımı masaya koyup ellerimi kenetledim birbirine, sağ kaşım havalandı sorar gibi bakışlarımla.
"Sizi dinliyorum, böyle aniden toplantı talep ederek şirketin döngüsünü tehlikeye sokacak kadar önemli olan bu durum nedir?" Ani bir sessizliğin ardından hemen çaprazımda duran Aydın Kalkaner boğazını temizleyip çatık kaşlarıyla öne atıldı.
"Gayet önemli bir konu Vera Hanım, anlatmaktansa göstermek istediğim bir şey var."
Sağ kaşım havalandı merakla, elindeki tableti açıp fırlatır gibi koydu önüme, bu hareketine ufak bir bakış atıp sonra dönmeye karar verdim zira sanırım şu anda çok daha önemli bir mevzu vardı ortada. Tablete döndüğümde bunun bir haber olduğunu fark ettim geçen geceki olayda havuzdan çıkarken çekilen fotoğraflarım vardı, hiçbir duygu kırıntısı göstermeden bir taslak olduğu belli olan haberi okumaya başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PRANGALAR: Düğüm
Fiksi RemajaGeçmiş bir zehirli oktur. Saplanır kalbine, zehirler kanını ağır ağır. Sen sanırsın ki geçti, zararsız. Fakat küçüğüm, senin geçmişin mecruh. Prangalar ayaklarımızda, kollarımızda, kalbimize sarılmış durumda. Bizler birer mahkumuz, yarattığımız bu C...