Bölüm 7: Kayıp Çocuklar

3 1 0
                                    

Bir yakarış, iki kanayış, üç arayış, son bir bakış.

Bir şehir savruluyor üzerime doğru, bu şehrin yükü taşıyamayacağım kadar büyük. Kırık dualar işe yaramıyor artık, sırtını dönmüş bana Tanrı. Sahi, neden hiç konuşmaz bizimle Tanrı, neden böyle suskun? Başucumuzda beklerken nice melekler ölüyor içimizde, ince ince işlenirdi kalbime Tanrı'nın sıcak nefesi, saçlarımda dolaşırdı yumuşak eller. Şimdi nerededir Tanrı, neden görmez beni, neden sarmaz kollarını sıska bedenime? Düşürdü beni karanlığa, bu amansız dualar işlemez artık ruhuma.

Vera Haznedar; sen hangi yalanı gerçek sanıp dinliyorsun?

2017 Vera'nın satırlarından.

***

"Bırak lan beni! İmdat, beni kurtaracak kaslı bir erkek yok mu?"

Yoğun baş ağrısıyla zar zor açmaya çalıştığım gözlerimin içine dolan gün ışığı bu işi gitgide zorlaştırıyordu. Ne zaman uyuduğumu bilmiyordum, dışarıdan gelen çığlıkların kaynağını algılayamıyordu henüz beynim, çattığım kaşlarımla yavaşça doğruldum. Başımın döndüğünü de o anda fark etmiştim, dağılmış saçlarımı toplarken her şey gitgide netleşiyordu. Neredeydim ben, kimin yatağıydı bu yattığım? Hiçbir şey hatırlayamadığımdan birkaç saniye sessizce bekleyip beynimi yoklamaya çalıştım, son hatırladığım dün gece başımın ne denli döndüğü ve ettiğimiz kavgaydı, son hatırladığım şahıs Marzade olduğuna göre burası onun evi olmalıydı. Yine dışarıdan gelen koşuşturma seslerine anlam veremiyordum.

"Öldün sen oğlum, celladın say beni!" Ses biraz tanıdıktı aslında, şişmiş gözlerimi karşımdaki boy aynasından netçe görebiliyorum, hala dün geceki kıyafetlerimleydim. Aniden açılan kapıyla irkildim. Şaşkınlığımı bu defa ben dahi gizleyememiştim, kıvırbaşın burada ne işi vardı?

Kapıyı açtığı gibi kapayıp bana döndü, "Günaydın sarışın, az biraz sessiz ol." Deyip kapıya doğru döndü, heyecanlı görünüyordu hala neler döndüğünü anlayamamıştım. Kapının arkasından çekildiği an kapı gümbürtüyle açılıvermişti. Bu da geçenlerde barın aşağısında gördüğüm ciddi yüzlü çocuktu, bu sefer çok sinirliye benziyordu. Üstelik o zaman giydiği düzenli takımı ve özenle yapılmış saçları da yoktu şu an, aksine eşofmanaltı ve beyaz bir tişörtleydi.

"Kaçabileceğini mi sandın? Öldün oğlum sen, buraya gel." Kaşlarımı çatmış sessizce onları izlerken Kıvırbaş korkuyla arkama saklandı.

"Gelme, sarışın zarar görür. Sarışın zarar görürse Gurur Paşa sana dava açar, hemde dava için seni tutar." Bir kahkaha atmıştı fakat karşısındaki hiç de güleceğe benzemiyordu. Aksine tam bir esmer güzeli olan bu çocuğun gözleri ateş saçıyordu.

"Lan alt tarafı bir şaka yaptık, sen eskiden böyle alıngan değildin. Sende beni kara kaslarında boğ ödeşelim."

"Şakana sıçarım senin o kıvırcık saçlarını duvara sürte sürte düzleştireceğim, ibne!"

"Yalnız ibne eşcinsel erkek demek, sen boraseksüelim."

Bakışlarından beni dahi umursamadan üzerine atlayacağını fark edince avuç içimi ona doğrultarak dur işareti yaptım.

"Ne yaptı sana bu?" Diye sorduğumda duraksadı, benim burada olduğumu bile unutmuş gibiydi, sanki rahatsız oldu, geriledi. Sanırım burada olmamdan hoşlanmamıştı, Kıvırbaş yüzsüzce atılarak yanıtladı sorumu.

"Alt tarafı kılları biraz azalsın istedim, kızlar daha çok beğenir diye yani." Ne demek istediğini anlamadığımdan onu umursamayarak karşımdaki esmer güzeline bakmayı sürdürdüm. Sessizce bacağını kaldırıp eşofmanı sıyırdı, çok tüylü değildi, belki de esmer olduğundan tüyleri pek belli değildi fakat kemiğinin olduğu kısımda dikdörtgen bir boşluk vardı, o uyurken ağda bandı yapıştırmış olmalıydı. Kabul ediyorum, yaptığını hak ediyordu.

PRANGALAR: DüğümHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin