Hayat Ağacı

17 5 37
                                    

Gelen bildirim sesiyle komidindeki telefonuma uzanarak ekrandaki bildirime baktığımda üstümdeki stres iyice artmıştı. Çünkü bildirim Emre'nin yazdığı mesajın bildirimiydi.

Mesajı açmadan önce anneme baktım, o da bana bakıyordu.

"Ben çıkayım, siz de rahat rahat konuşun. Ama kızım bir kere kulak ver söylediklerime. Bağırıp çağırmadan önce sorgula be kızım." dedi bıkkınlıktan ziyade üzgün çıkan sesiyle. Telefonu bırakıp kollarımı boynuna doladım annemin. Ne ben ona ne de o bana kıyabiliyordu.

"Anne, olabilir mi?" diye sordum sarılırken. Bunu beklemiyordu.

"O olamaz, ikimiz de biliyoruz bunu. Onu gördüğüm ilk andan beri düşünüyorum, Ardaya benziyor anne. Kafenin arka bahçesi hanımeli dolu." dedim anneme sarılmayı bırakmış ona dolu dolu bakan gözlerimle.

"Belki kardeşi olmuştur. Ne bileyim bir akrabası olabilir belki." dedi annem yine benimle konuşmaktan çok sesli düşünerek.

Kardeşi olamazdı, soyadı farklıydı. Semra teyze başka biriyle evlenip çocuk yapsa bile ki ihtimal vermiyorum bile yaşları aşağı yukarı aynıydı. Akraba olayı daha olur gibiydi. Yine de sanmıyorum.

Ayrıca akrabası olsa bile ne değişirdi ki?

"Bak bakıyım Semra takip ediyordur çocuğu." dedi annem telefonumu işaret ederek.

Mesajı es geçerek profiline girip Semra teyzeyi aradım. İsim olarak bakmıştım, takipleşmiyorlardı.

"Anne bir şey varsa çıkar ortaya, benim sabah erken kalkmam lazım. Geç oldu hem saat, yatalım hadi." dedim alarm kurarken.

"Mağazaya giriş için mi gideceksiniz?" diye sorduğunda gözlerim kocaman açılmıştı. Ben Levente anlatmamıştım kafede devam edeceğimi. Yarın uygun ilk fırsatta arayıp haber vermem lazımdı.

"Hayır, kafeden devam. Hem işe ihtiyacım yok ki, Leventi ben ikna ederim yanıma gelir o da." dedimde annem biraz deliymişim gibi baktıktan sonra saçlarımdan öpüp odadan çıkmıştı.

Emreyle Arda'nın arasında ne gibi bir ilişki olabilir diye düşünerek uyuyakalmıştım.

***

Çalan alarmı duyduğumda ilk başta ne için kurduğumu hatırlamamış uyumaya devam etmiştim. Daha doğrusu etmeye yeltenmiş son anda hatırlayıp gözlerimi açmıştım.

Telefonu elime aldığımda alarm notunu görmüştüm.

"Koş koş Emre bekliyor kapıda koooşşş!"

Uykum yeterince açılmadığı için duşa girip çıkmıştım. 

Bugün hava düne göre daha sıcaktı, ceket ya da hırka almama gerek yoktu.

Pastel tonlarında yeşil bir eşofman altı ve üstüme de beyaz düz bir crop çıkartmıştım. Rahat bir şeyler giymek istiyordum.

Çanta da kıyafetim uygun bez bir çanta almıştım. Çok lazım olmayacaktı aman aman olmasına gerek yoktu. Ayakkabı da beyaz spor ayakkabı giyecektim.

Saçımı kurutup özenmeden gördükten sonra hazırdım

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Saçımı kurutup özenmeden gördükten sonra hazırdım. Makyaja gerek duymamıştım çünkü çalışmaya gidiyordum sonuçta. Çok da lazım değildi.

Birkaç fıs parfüm sıktıktan sonra çok ses yapmamaya özen göstererek evden çıktım. Saat daha erkendi, annemi uyandırmak istemedim.

Saate baktığımda. 08.53 olduğunu gördüm. Muhtemelen birkaç dakika sonra gelecekti. İnat edip otobüsle gitmeyi düşünmüştüm ama nu sıcakta asla çekilmezdi.

Emre'nin gelmesini beklerken bahçedeki kedilerle oturuyordum. Birkaç dakika sonra araba durmuştu kapının önünde. Emre olduğunu anlamak çok da zor değildi. Kedilere el sallayıp arabaya doğru ilerledim. Burda olmamı beklemediği çok bariz suratından belli oluyordu.

"Günaydın." diyerek bindim arabaya. Aynı şekilde karşılık verip arabayı sürmeye başlamıştı. "Gelmezsin sanıyordum." dedi yola bakarak.

"İnan ben de öyle sanıyordum. Sevdim kafeyi, özellikle arka bahçeyi. Sırf orda oturmak için bile geldiğimi düşünebilirsin hiç sorun değil." dedim rahatça. Bu halime gülmüştü, çok güzel gülmüştü.

"Peki, nasıl istersen öyle olsun bakalım." dedi yola bakarken. Ondan tarafa bakmamak için çabalıyor ama başaramoyordum. İstemsizce bakıyordu ona gözlerim.

Onun da kendini zorlandığını hissedebiliyordum. Aramızdaki tek fark o başarılı ben başarısızdım. Eminim ona baktığımı hissediyordur.

Sonunda gelmiştik. İçeride dünden kalma hiçbir şey yoktu, temizlenmişti. Tek bir bardak bile yoktu.

"Kahvaltı yapıyoruz yine, değil mi?" diye sordu iki çift tost ekmeği çıkartırken. "Hıhı, yapılacak bir şey var mı?" diye cevap verdim. Olmadığını söyleyince ayağına dolanmamak için oturmuştum.

Tost ve kızartmaların yanında bu sefer limonata getirmişti. Limonataya bayılırdım ve şuan sevinmiştim.

"Biliyor musun, limonataya bayılırım." dedim heyecanla. Bana bakıp sadece gülümsedi. Tuhaftı.

Tüm gün sadece sipariş alıp tabakları dağıttım. Emre ile mecbur olmadıkça konuşmamıştık. Bugün onu daha yakından tanıma hayalleri ile başlamıştım güne. Sonuç ise taş duvardı. Başarısızlıkla sonuçlanmıştı.

Yakından tanımayı geçtim tanıdığımı da unutturdu bana. Kimsin sen Emre?

Çıkış saati geldiğinde toparlanıp çıkmayı planlıyordum. Daha fazla onun bu halleri ile canımı sıkamazdım.

Yarın gelmeyecektim, hayatıma nasıl hızla girdiyse aynı hızla çıkması gerekiyordu. Yoksa çok güzel şeyler yaşanmayacak gibi gözüküyordu.

Ben onun Arda ile alakası olduğuna inanacaktım ama hiçbir alakası olmadığını öğrenince tekrar kaybedecektim prensimi. Canım her seferinde daha çok yanıyordu, her kaybedişim daha ağır oluyordu.

Bu sefer kazanmaya çalışmadan bırakacaktım, pes ediyordum artık.

Bu sefer kazanmak da kaybetmek de olmayacaktı.

Kurbikim için tutunduğum hayat ağacından bir dal daha kaybetmeyecektim.

Merhabalar :)

Bölümler çok düzensiz geliyor farkındayım, yaz tatilinde olduğumuzdan dolayı yazmak için çok fırsat bulamıyorum. Bulduğum ilk fırsatta bölüm yazıyorum.

Okuyucu çok az :(

Biraz kitap hakkında konuşmak istiyorum.

Olay akışını nasıl buluyorsunuz?

Karakterler hakkında az çok düşüncelerinizi merak ediyorum.

Emre ve Arda'nın ilişkisi hakkında fikirleriniz neler?


Çocukluğum(Yarı Final) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin