Yatağından çıktı ve lavaboya gitti. Yüzüne baktı. Ne kadarda çirkindi sivilceleri. Peki ya orantısız gözleri, burnu, ağzı. Hepsinden nefret ediyordu. Hayır onları değiştirmekte istemiyordu. Kafası karışıktı. Son kez 1 aydır silmediği aynasına bakarak konuştu.
"Senden kurtulmak istiyorum."
Lavabonun ışığını kapattı ve mutfağa doğru yol aldı. Onu hayatta tutan tek şeyi köpeğiydi.
Bacaklarına dolanan köpeğini elleriyle tutarak havaya kaldırdı. Köpek o kadar şanslıydı ki böyle bir sahibi olduğuna. Ama Aytana kendisinin ne kadar güzel olduğunu ve yaşamaya değer olduğunu göremeyecek kadar kördü. Köpeği yere bırakarak mutfağın kapısından içeri girdi. Dolabın kapağını açtı ve mısır gevreğini çıkardı. Yan dolaptanda tabak alıp mısır gevreğini ve tabağı masaya bıraktı. Buzdolabına doğru gitti. Buzdolabını açtığında neredeyse içinin bomboş olduğunu gördü. Markete gidecek kadar hali bile yoktu. Dolaptan sütü aldı ve sandalyeye oturdu. Önce mısır gevreğini sonra da sütü koydu tabağa. Kaşığını aldı ve yemeye başladı. Zorluyordu ama içinden gelmiyordu yemek yemek. Bir kaç kaşık alıp bıraktı. Biraz daha yerse kusacağına emindi. Eline tabağı alıp içindekileri dökmeye çöpe doğru gitti ama giderken ayağı takıldı ve yere düştü.
"Hiçbir şey beceremiyorum."
Ağlamaya başladı. Durmaksızın ağlıyordu. Bağırıyor, çığlık atıyor ama mutfağın zemininde öylece durup ağlıyordu. Çok yalnızdı. Annesi, babası, kardeşi bile bıraktı onu. Sevgilisi tarafından defalarca aldatıldı. Hem de en yakın arkadaşıyla. Artık mutlu olamaz diye düşünüyordu. İnsanlarla tanışmakta istemiyordu. Zihninin yarısında intihar düşüncesi vardı. Sırf köpeği içindi her şey. Eğer onuda kaybederse. Düşünemiyordu bile.
Etrafına bakınıyordu, kalkmak için bir şeye tutunmak istiyordu. Masanın köşesine tutundu ve ayağa kalktı. Yere baktığında köpeği Alice'i gördü. Alice'i kucağına alıp giyinmeye gitti.
Üstüne oversize bir tişört altına siyah bir eşofman giydi çantası ve köpeğinin tasmasını alıp çıktı. Apartmandan inerken kapısı açık olan Jules'a selam verdi. Apartmandan çıktığı anda sokağın kokusunu içine çekti. Baharın gelmesiyle bahçesindeki çiçeklerde yeşermişti. Çiçeklere göz ucuyla bakıp Alice'i gezdirmeye başladı. Dün sabah gittiği fırının önünden geçti. Daha sonra dün o adamla, Tom'la oturduğu kafenin önünden geçti. Tom'la bir daha görüşebilecek miydi? Numarasını falanda almamıştı. Ama ona ne ki? İnsanlardan korkuyor o.
"Hadi Alice gidelim."
Alice arka sokaktaki bankın kenarına oturmuş etrafa bakıyordu.
"Alice lütfen gidelim."
Alice kararlı bir şekilde oturmuş Aytana'ya oturması için gözlerinin içine bakıyordu.
"Peki."
Aytana oturdu ve ıssız sokakta Alice'in kalkması için dua ediyordu.
Aytana'nın gözleri yavaş yavaş kapanıyordu fakat Alice'in havlamasıyla uyandı. Uzaktan bir adam buraya doğru yaklaşıyordu. Uzun boyluydu. Aytana ise umursamadan etrafa bakmaya devam etti.
"Aytana!"
Sesin geldiği yöne baktığında dün kahve içtiği adamı görmüştü. El sallayıp köpeğe bakmaya devam etmişti. Tom'un yüzüne bakmak istemiyordu.
"Bir daha karşılaşmayız sanıyordum."
"Bende öyle."
Adam usulca Aytana'nın yanına oturdu.
"İsmi ne?"
"Alice."
Adam yavaşça Alice'e yaklaştı ve onu sevmeye başladı.
"Yabancıları pek sevmez."
"Ben özelim sanırım."
Aytana kafasını Tom'a çevirdiğinde Alice'in Tom'un kucağına yattığını gördü.
"Sanırım"
Tom Alice'i bırakıp Aytana'nın yanına oturdu.
Tom konuşmak istiyordu, Aytana'yla. Aytana çok istemesede, Tom gerçekten istiyordu. Duygularını paylaşmak istiyordu. Konu açmak istiyordu ama söylemeyi planladığı her şey Aytana'nın gözlerinde kayboluyordu.
Uzun süre oturdu o bankta kadın ve adam. Artık hava yavaş yavaş kararmaya başlamıştı. Sokak lambası ise yavaş yavaş yanıyordu. Ortamı bozuk sokak lambasının sarı ışığı aydınlatıyordu. Kadın bu havadan sıkılmıştı. Son kez Tom'a bakıp sanki gözleriyle bir şey anlatmaya çalışıyormuş gibi gözlerini kısmıştı ve Alice'i alıp eve doğru gitmişti. Arkasından sadece bir kağıt bırakmıştı.
"Son bir ayın var. Bana bu hayatın yaşamaya değer bir şey olduğunu kanıtla, Tom."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
A Month With U -Tom Kaulitz
Fiksi Penggemar"Son bir ayın var. Bana bu hayatın yaşamaya değer bir şey olduğunu kanıtla, Tom."