-30. Üç Gün-

1.6K 88 59
                                    

Draco
Yaz tatiline girdiğimizden beri tek başımaydım. Babam Azkaban'dan çıkmıştı. Çok yorgun olduğunu her halinden anlayabiliyordum. Küçükken o benim gözümde Dünya'nın en büyük adamıydı. Büyüdükçe bunun bir saçmalıktan ibaret olduğunu açıkça görmüştüm.

Bu sabah Voldemort bizim evimize gelmişti. Normalde bizim onun ayağına gitmemiz gerekirdi o yüzden şaşırmıştım. Hâlâ burada olup olmadığına dair hiçbir fikrim yoktu.

On dakikadır acıktığımı söylemek için ev cinimizi çağırıyordum fakat cevap veren yoktu. En sonunda sinirlenip odamdan çıktım.

Koridorda ilerlerken Voldemort'un ve babamın konuşma sesini duydum. Kapı aralık bırakılmıştı. Gerçekten kapı kapatmaya tenezzül bile etmeyecek kadar ciddiye alınmıyor muydum bu evde?

Her ne kadar o iğrenç planlarını duymak istemesem de konuşmanın içerisinde Aurora'nın adını duyunca istemsizce kapıya yaklaştım.

"Mattheo o kızın ondan hamile olduğunu söyledi, Lucius." Aurora hamile miydi?

Babam da oldukça şaşırmış gözüküyordu. Ne cevap vereceğini bilmediği için ağzını açamamıştı.

"Hadi ama Lucius, bu bir yalan. Oğlum benim buna inanacak kadar aptal olduğumu düşünüyor. Aklı sıra o kızı koruyacak." Mattheo'nun hiçbir zaman onu gerçekten sevdiğini, ona gerçekten değer verdiğini düşünmemiştim. Fakat şimdi onun için babasına, tarihin en güçlü karanlık taraf büyücüsüne, yalan söylemişti.

"Ne yapmayı düşünüyorsunuz Lordum. Oğlunuzun o kızı öldürmeyeceğini tahmin ediyorum." Babam kelimelerine dikkat etmek amacıyla oldukça yavaş konuşuyordu.

"Kızı ben öldüreceğim Lucius. Kehanet artık umurumda değil. 3 gün sonra yola çıkacağız. Kızı kendi evinde öldüreceğiz. Onun tarafındakiler hemen pes etmeyecektir, onlarla sizin ilgilenmeniz gerekiyor. Becerebilecek misiniz?" Duyduklarım karşısında kanım donmuştu. Voldemort Aurora'yı öldürecekti. Hem de 3 gün sonra. Bunu ne kadar istemesem de Mattheo'ya anlatmak zorundaydım. Çünkü ona ancak o ulaşabilirdi.

Mattheo'nun gidebileceği yeri tahmin edebiliyordum. Hogwarts'da hâlâ cisimlenme dersi almadığımdan süpürgeme koştum.

Küçükken onunla birlikte Azkaban yakınlarında bir tepe bulmuştuk. Her ne kadar görünmese bile mahkumların çığlık sesleri duyuluyordu. Mattheo Riddle da olsa o bir çocuktu ve annesini belli etmemeye çalışsa bile özlüyordu. Zamanla bu hissi azalmıştı tabii.

Tepeye vardığımda uçta oturan silüetini gördüm. Doğru tahmin etmiştim, oradaydı. Geldiğimi anladığını biliyordum. Bunu hissetmişti ama arkasına bile bakmadan bana "ne istiyorsun?" dedi. Sesi hem sinirli hem de yorgun çıkmıştı.

"Seninle oldukça önemli bir şey konuşmaya geldim. Seni düşündüğümden değil merak etme, Aurora ile ilgili. Bunu ona iletebilecek tek kişi sensin." Onun adını ağzıma aldığım anda kafasını çevirmişti. Onu gerçekten önemsiyordu. Tek kelime etti "konuş." ben de anlatmaya başladım. O odada duyduğum her şeyi söyledim ona. Gittikçe sinirleniyordu, az sonra çenesindeki tüm dişlerin kırılacağına bahse girebilirdim.

Hiçbir şey söylemeden kalktığında arkasından bir şeye ihtiyaçları olursa haber vermelerini söyledim.


Mattheo

Babamın böyle bir şeye nasıl inanabileceğini düşündüğümü bilmiyordum. Öncelikle Aurora'nın yanına gidecek ve onları bunun hakkında uyaracaktım. Daha sonra ise babamın hortkuluklarını tek tek yok etmeye gidecektim. Bunu yapabileceğimi asla düşünmemiştim. Yapmak isteyeceğimi. Yıllardır planlarına ortak olduğum babamı sırf ona zarar gelmesin diye kendi ellerimle yok edecektim.

Crucio|Mattheo Riddle&Draco MalfoyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin