ne yeni bir sevda ister, ne de sensiz bir dakika* - [xxii.]

62 9 1
                                    

"Uzağa övgü"  derdi annem. Annemin hep bir hasreti vardı mutlaka. Ailecek neşeyle bir arada olsak ananemi özlerdi, ananem yanımızda olsa dayımı, ablam üniversiteye gidince ablamı, babam ayrılmak istediğindeyse babamı ve ablamı. 

Bizimkiler bölüşmüştü bizi. Bu işler olurken ben daha küçücüktüm. Annemin özlem gözyaşlarını hatırlayacak kadar büyük olsam da ayrılığı anlayamayacak kadar küçüktüm. 

Babam ve ablam giderken markete gider gibi gittiler, her telefonla konuştuğumuzda başka şehirlerin adlarını zikrettiler. Belki de babamın mesleğiyle alakalıydı bu. Polisti babam. Çok sık yer değiştirir dururdu. Nöbetleri boyunca mutlaka arardı beni. "Geleceğim, şuraya gidelim" der, annemsiz bir sürü plan yapardı ben ve ablamlı. 

Nedenini merak etsem de başka meraklarım bunun üstünü örterdi. Şimdi..

Şimdi?

Şimdi ise hiç merak etmiyorum. Ne babamı, ne ablamı ne de bizden uzaklaşmalarının nedenlerini. Annemle bunları konuşmazdık pek. Kaçınırdık bilerek. Kaçardık. Üstünü örttükleri toprağın altından gömü çıkmasından korkardık. İçi koftiden bir kutu vardı muhakkak. 

Bana göre öyleydi. 

Bu yüzden... Hasret'in gidişini sindirmem zor olmuştu. Üniversitenin sonuna doğru aramızda kopan yaygara ona duyduğum sevginin üstüne bir örtü örttü, e tabi şimdi rüzgar esmiş ki açıldı, ama o zaman derin bir yarayı dikmeden yara bandını yapıştırıp geçmiştim işte. Parçalar birbirini tuttu ama hayatım kaydı, annemi kaybettim, derken yalnızlaştım ve sessizleştim.

Ablam arar arada, "Artık annen de benim ablan da" der ama iki çocuğundan fırsat kalırsa. Geçen yaz onları görmeye gideceğime söz vermiştim ama olmadı, olsun da istememişim demek ki. Ablam sağ olsun, yüzü pek gülmeyen bir adamla evlendi. Babama gülüyor ama. Borç falan isterken genişçe gülüyor, borcu vermeye gelince ablamla aradaki ipleri koparıyor aniden, borç unutuluyor, babam araya giriyor... Derken bu bir döngü halini aldı. Artık babamın alacaklarını da takip etmiyorum ablamın ağıtlarını da. Çünkü ağlıyor, çok geçmeden koşuyor ona. Babamsa "Kızıma helali hoş olsun" deyip geçiyor. 

İkilemdeyim.

Kendimi ablam gibi hissediyorum. Hasret'e duyduğum hissiyat benim tekrar sonum olur mu bilmek istiyorum. Bir döngüye hapsolur muyum ya da? Tıpkı ablam gibi. Cahit'in ablası Cahide. Pek de düşünmemişler bu isim işinde. Babamın anasının adıymış Cahide, ben de uzun yıllar sonra gelince dünyaya, Cahit deyip geçmişler. Annem arada gönlümü almak için "Baban Cahit Zarifoğlu'nu çok sever." derdi de inanmazdım. İnanmak geçmezdi içimden. Ne de olsa babam annemin  gönül duvarlarını yıktı, başına göçertti evini kadının. Yani manevi anlamda. 

Sağ olsun, anneme nafaka yerine verdiği üç odalı ev sağlam çıktı. Annemden sonra her gün ağıtlarımla inlettim tüm duvarları da gıkı çıkmadı. 

Şimdi yine öyle olmaya meyilliyim. Elimde telefon, mutfaktaki masadan bir sandalye çektim oturuyorum, ekrana kilitli gözlerimle Hasret'e yazdıklarımı okuyorum. Ve? demiş, orada kalmışız. Belki de oraya kadar gelebiliyoruzdur, bu da bir ihtimal.

Ama Serhan öyle söylememişti. Hele de bana Hasret'le buluşma imkanı oluştururken epeyi ciddiydi. "Seviyorsun Cahit.. Bunu uzatma." demişti.

Kalbi hala kırık birine bunları söyletmek de az vicdansızlık değil hani. Ama inat gibi durup durup düşünüyorum.

Çünkü tekrar kırılmaktan korkuyorum.

Yeniden toparlanamam, biliyorum. Nereden biliyorsun, diye sormayın. Biliyorum işte. Birazdan işe gideceğim ama üstümde inanılmaz bir erteleme hissiyatı var. Gitmesem, diyorum. İzin alsam.

Ama kesin sıkılırım. 

Gider gezer yine bu eve tıkılırım ve bu beni sıkar. Zaten mümkün olduğunca sınırlı kullanmaya çalışıyorum evi. Duvarlar üstüme üstüme geliyor, anılar, unutmadıklarım ve içten içe hala kırgın olduğumu adım gibi bildiğim cümleler çarpıyor o duvarlara. Yankı yapıyor. Bir sinyal sesi tıkıyor sonra kulaklarımı. Aha, diyorum. Şuraya öleceğim, az kaldı.

Ama ölmüyorum. Ölmüyor devam ediyorum. 

Çalan telefonla bu sessizlik bozuldu. Ekrandaki ismi görünce kalbim hızlı hızlı atmaya başladı. 

Hasret

Aklıma binlerce ihtimal dolarken endişelerim de tırmandı gün yüzüne çıktı, "Alo" dedim o anda. 

Karşıdan tanımadık bir ses, "Merhaba, ...........................Hastanesinden arıyorum, Hasret hanımın yakınıymışsınız..." dedi o sinyal sesi beynime doldu bir anda. 

Sakin olmaya çalışarak "Evet..." dedim, "Arkadaşıyım.."

"Hasret hanım fenalaştı biraz, ambulansla hastaneye getirildi, baygın olduğu için işlemlerini kendisi görecek durumda değil, sizin adınızı sayıklayıp durduğu için ben de sizi aradım.." 

Kekeledim, hızla anahtarlarımı kapıp kapıya koştum. "Tamam..." "Ben geliyorum."

*funda arar, alpay - yanarım

zaafHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin