"Hadi anne, aç şu telefonu!"
Kerem ve Nisa, yurt bahçesindeki telefonun çevresinde etrafıma toplanmışlardı. Evi aramayı üç kere denemiştim fakat çoğu zaman olduğu gibi açan kimse yoktu. Ama bu sefer normalde yaptığım gibi aramaktan vazgeçip günüme devam edemezdim çünkü az önce gizli arşivle ilgili isimsiz postanın babam tarafından gönderildiğini öğrenmiştim.
"Açmıyor mu?" dedi Kerem umutsuzca. Nisa ise kendisinden çok daha uzun olan oğlanın arkasına saklamış, tedirgin ve korkmuş görünüyordu.
"Gördüğünüz gibi," dedim evin numarasını bir kere daha çevirirken. "Son kez deniyorum."
Uzun ve sessiz bir bekleyişin ardından hattın öbür ucundan beklediğim ses duyuldu. "Buyurun, Yıldırımların evi." dedi annemin yorgun, bıkkın sesi.
"Anne, benim, Asel!" En son tatilin başında görüştüğümüz için uzun süre sonra evden bir ses duymak beni heyecanlandırmıştı.
"Ne oluyor Asel, paraya mı ihtiyacın var? Bu aylık paranı gönderdik ya kızım."
"Hayır anne, para falan değil." dedim, Kerem ve Nisa'nın yanında annemin sert sözlerini duymaktan utanmıştım. "Babam ne yapıyor, onunla görüşmem lazım."
"Olmaz." dedi annem kesin bir sesle. "Baban senin sesini duymak istemediğini söylemişti ya, asla görüşmez seninle. Hem yataktan kalkacak hali yok adamın, kaç haftadır hasta."
"Ne hastası anne, neden haber vermedin? Ne zamandır hasta, ne oldu-"
"Dur, Asel, dur! Başımı ağrıtıyorsun." Annemin her zamanki gibi konuşmayı kısa keseceği belli olmuştu. "Sen iki hafta falan önce aradın ya, ondan hemen sonra çok kötü hastalandı, yataklara düştü. Valla ben de ne olduğunu anlamadım ama yaşlı adam zaten, biliyorsun. Onun bu saçmalıklarıyla uğraşmaktan ben de kaç yıl yaşlandım gerçekten!"
"Doktora götürdün mü, neymiş durumu?"
"Kaan doktora gidecek adam mı Allah aşkına! Ben evde iyiyim diye tutturdu, yatağından çıkmadan duruyor öylece. Ben de ısrar etmedim tabii, onun inadıyla mı uğraşacağım. Sen de aynı ona çekmişsin zaten."
Annemin konuya verdiği ilgi ve önem gözlerimi yaşartmadan ve gerçekçi olacaksak annem telefonu yüzüme kapatmadan önce konuya gelmem gerekiyordu. "Yani babamın iki hafta kadar önce bana e-posta göndermiş olması imkansız mı diyorsun?"
"Ne e-postası canım, yataktan çıkamıyor diyorum! Odaya girmeme pek izin vermiyor ama ne zaman yemeğini getirsem öylece yatıyor, yaşayan ölü gibi bir şey oldu." Sıkıntıyla iç çekti. "Aman, boş boş konuşturuyorsun burada beni Asel! Gelecek hafta paranı göndereceğim."
Yine ben hiçbir şey söyleyemeden kapanan telefonun mekanik sesini duydum ve oradan uzaklaşıp boş çimenliğe oturdum. Yanı başımda telefon konuşmasını dinleyen Kerem ve Nisa da gelip iki yanıma çöktüler. Nisa, morale ihtiyacım varmış gibi sırtımı sıvazlıyordu, Kerem ise düşünceli bir şekilde ellerini okul ceketinin cebinden çıkarıp önünde kavuşturdu.
İkisi de önce benim konuşmamı beklediğinden açıklama yapma gereği duydum. "Annem, babamın haftalardır yatalak hasta olduğunu ve bana hiçbir mesaj gönderemeyeceğini söyledi."
"O zaman kim babanın bilgisayarından sana e-posta atmış olabilir?" dedi Nisa, her zamanki endişeli havası üstündeydi.
"Kimse." dedim net bir şekilde. "Evde yalnızca babam ve annem var. Annem büyük ihtimal hangi liseye gittiğimi bile unutmuştur, babam da yataktan çıkamayacak kadar hastaysa..."
"Baban liseyi burada, Sardunya Lisesi'nde okumuştu, değil mi?" dedi Kerem sakince.
"Evet, gençliğinde ailesiyle Sardunya'da yaşıyorlarmış, annemle de okulda tanışmışlar. Hatta babam ve bizim Müdür Bilal lisede en yakın arkadaşlarmış."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kızıl Sardunya
Teen FictionYazar olmak isteyen Asel, kendini Sardunya Lisesi'nin en büyük gizeminin içinde bulur. Okulun kaybolan popüler çocuğunun erkek kardeşiyle arkadaş olduktan sonra yaz okulu beklediğinden çok farklı geçer. "İstediğim her yere gidebilirdim, ev dışında."