"Anne ne yapıyorsun?" annesi iki günde beyazlayan saçları, şişmiş göz altlarıyla kızına döndü. "Baş sağlığı dilemeye gelecekler Elvan, ortalığı toparlıyorum. Bana yardım eder misin?" Elvan İsa'nın yanına gitti. "Ben anneye yardım edeceğim İsa, sen odana git oyuncaklarınla oyna. Sonra ben senin yanına gelirim tamam mı?" İsa güldü "Ta ta apla" dedi, konuşamadığı için bu onun 'Tamam abla' deme şekliydi.
Elvan, yerdeki oyuncakları topladı. Salonun tozunu aldı ve annesinin yanına gitti, "Anne ben salonu toparladım, şimdi arkadaşlarımla oynamaya gidebilir miyim?" annesi Elvan'ın yanağına öpücük kondurdu. "Arkadaşların şu anda annelerinin yanında, hepsi bir gelecek ve size bir haberimiz var." Elvan tam annesine ne haberi diye soracaktı ki kapı çaldı, annesi Elvan'ın eline kolonya tutuşturdu ve ona kapıya gelen büyükleri karşılamasını, çocukları odasına çağırmasını ve gelenlere kolonya dökmesini söyledi.
"Hoş geldin Nezoşum" dedi Elvan ve sıkıca sarılıp eline kolonya döktü. "İyi misiniz yavrum?" dedi Nezaket teyze. "Annem iyi galiba, ben hala tam olarak neler olduğunu çözemedim ama sanırım bende iyiyim" Nezaket teyze güldü "Aferin aferin, iyi ol." Nezaket teyze içeri geçti, Elvan çocuklara odasına geçmelerini söyledi, herkesi teker teker karşıladı. Annesi geldiğindeyse arkadaşlarının yanına gitti.
"İyi misin Mahide neler oldu?" dedi komşusu Ayten. "İyiyim Aytencim, nasıl olalım. Çocuklar için katlanıyoruz işte." Ayten başını salladı,
"Mahide Hanım, konuya erken girdim ancak, çocuklara katkım olsun istiyorum. Çocuklar ile konuşsak hemen kafaları dağılmadan. Sıraları benden, mahallemizin ilerideki pilotları, doktorları, avukatları, askerleri buradan çıkar belki."
Herkes bu fikri onayladı "Allah ne Murad'ın varsa versin Sami usta." dedi Elvan'ın annesi ve ekledi. "Benim Türkçem çok iyidir. Ana dersler olsa iyi zaten, Tarih dersi de bende. Başka okuma yazma bilen var mı?" Ayten söze girdi. "Yabancı dilim iyidir benim babam sağ olsun. Ancak diğer derslerden hiç anlamam." Sami usta lafı devraldı "Matematik ve fende bende." dedi. Elvan'ın annesi çocukları çağırdı.
"Çocuklar okula gitmek ister misiniz?" diye sordu Ayten teyze. Çocuklar hep bir ağızdan 'evet!' diye bağırdılar. O hafta Sami usta sıraları, Terzi Fatma perdeleri, kadınlar el birliğiyle evi temizlediler. Çocuklar kendilerine çanta yaptılar, kalem aldılar ve büyük bir sevinçle gömleklerini giydiler. Herkes olmak istediği mesleği düşünmeye başlamıştı.
Okulun adı, 'ŞEHİT ÇOCUKLARI' oldu, mahallede okuma yazma bilen her kişi yarım saat derse girdi ve bildikleri her şeyi çocuklara anlatmaya başladılar, aradan iki yıl geçti, Elvan on yaşına bastı. Sınıfın en çalışkanını seçemezlerdi çünkü herkes bu yoklukta elinden gelenin en iyisini yapıyorlardı, oyunlarını bile oynarlarken topu birbirlerine atarak alfabeyi sayıyorlardı.
O gün günlerden Salı'ydı, yılbaşı olduğu için o gün ders işlenmedi, kavanoza sınıftakilerin isimlerini yazdılar ve bir fanusa attılar. Ada'ya Cem, Cem'e Ufuk, Ufuk'a Zeynep, Zeynep'e Eda; Elvan'a Umut, Umut'a ise Elvan çıkmıştı. Herkes okulda toplandı, Umut, Cem, Ada, Zeynep ve Ufuk'un babaları henüz şehit düşmemişlerdi, onlar babalarından telefon beklerken kalanları saati kolluyor, bir yandan da kendi yaptıkları ağacı süslüyorlardı. Sami Usta herkesi bir araya topladı ve eski fotoğraf makinası ile fotoğraf çektiler. 31 Aralık Geleceğin Mimarları yazıyordu fotoğrafın altında. Elvan Sami Usta'ya sordu; "Ama ben mimar olmayacağım ki, neden mimarları yazıyor. Bu haksızlık!" dedi Elvan, Sami Usta'nın verdiği yanıt tüm kadınların gözünü doldurdu. "Evet belki sen veya siz mimar olmayacaksınız ancak siz yeni bir toplum yaratacaksınız, yeni bir düzen kuracaksınız. Siz geleceğinizi şekillendireceksiniz. Belki mimarlar gibi bir ev tasarlamayacaksınız, ama siz kendi geleceğinizi tasarlayacaksınız." dedi.
Elvan yine hiçbir şey anlamamıştı ama büyüdüğünde Sami Usta'nın ne demek istediğini anlatacaktı. Gece on ikiye iki dakika kaldığında herkes birbirine hediyelerini vermeye başladı. Elvan Umut'a asker şapkası vermişti, bu şapka babasınındı ve Umut askerleri çok sevdiğinden ona asker şapkası hediye etti, belki bir gün o da asker olur da kullanır diye. Umut ise Elvan'a bir zarf verdi. Ve dedi ki "Bana söz ver, eğer olur da bir gün ayrılırsak o zaman okuyacaksın bu kağıdı, istediğin mesleği olduğunda bu zarfı açacaksın tamam mı?" dedi Umut. Saat on ikiyi vurduğunda telefon çaldı, babaları henüz ölmemiş çocuklar telefona koşturdu, Sami Usta telefonu açtı, karşı taraf Umut'u istiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ASKER YILDIZI
Historical FictionAnnem, babamı askere uğurlarken bana bir efsane anlatmıştı; Eğer insan ölürse, onunla beraber doğan yıldız gökyüzüne küsermiş. Bu da babanın yıldızı, asker yıldızı.. Günlerden 12 Aralık, babamın yıldızının, asker yıldızının gökyüzüne küstüğü tarih