Yaz mı kış mı dediklerinde düşünmeden kış diyen, sıcaktan nefret edip soğuğa aşık olan biriydim. Yazın klimanın altından çıkmaz; kışın ise bazen ceket bile almadan, hasta olma pahasına dışarda gezen biriydim.
Bunu söylüyorum çünkü hiçbir zaman soğuktan yakınan biri değildim bunu bilmenizi istiyorum. Ama şuan bu karanlık odada hissettiğim soğuktan sonra soğuk havadan nefret ettiğimi söyleyebilirdim.
Ne ellerim ne ayaklarım benim emrime uymuyor, hareket etmiyordu. Üzerindeki -görmesem bile varlığından emin olduğum- ipler öyle sıkıydı ki bileklerimin kızardığından emindim.
Aklımı yitirmek üzereydim. Zifiri karanlık soğuk bir odada, ellerim ve ayaklarım bağlı şekilde uzanıyorum. İçerideki tek ses nefes alışlarımın ve boğazımdan kaçan hıçkırıkların sesi.
Buraya ne kadar zaman önce gelmiştim bilmiyorum çünkü bir süreyi baygın atlatmıştım. Ama abimi özlüyordum, istemediği halde kolundan zorla çekip AVM'ye sürüklediğim arkadaşım Kerem'i özlüyordum, başka bir şehirden sırf ben özledim diye kalkıp gelen ve arkadaşımla birlikte onu da sürüklediğim kuzenim İsmail'i özlüyordum.
Birlikteydik aslında. Onlara ne yapmışlardı? Şuan bu odada tektim. Sadece ben miydim aldıkları yoksa onları da getirmişler miydi? O zaman neredelerdi şimdi?
Korkuyorum, üşüyorum, titriyorum. Bedenim birçok acıyı birden yaşıyor, ruhum zaten bitik.
Bir ses geliyor sonra. Daldığım düşüncelerden birden sıyrılıp irkiliyorum. Önce güçlü bir ses. Galiba çelik bir kapı kilidi sesi. Sonra daha da güçlü bir ses. O kapı sürükleniyor. En sonunda ise uzun zamandır aradığım şey. Biraz ışık.
Ağlamaktan dolayı bulanık gören gözlerimi hızla kısıyorum ilk başta. Onca saati karanlıkta geçirince birden gözlerimi alıyor ışık. Sonra kafamı kaldırıp kimin geldiğini anlamaya çalışıyor ama beceremiyorum. Çünkü tersten bağlanmış ellerim ve hareket ettiremediğim ayaklarım yüzüne yan bir şekilde yatıyorum. Diğer tarafıma bile dönemiyorum.
Oysa anlamam için görmeme gerek yok. Uzun zamandır duymak istediğim ses yine tüm asabiliğiyle konuşmaya başlıyor. Daha doğrusu bağırmaya.
"Bırak artık kolumu sikik herif. Zaten ellerim bağlı, her yere de adam dikmişsiniz. Hala kolumu tutmasan kaçabileceğimi düşünecek kadar aptal mısınız?"
İsmail hep böyledir işte. Korkusunu gizlemek konusunda bir profesyoneldir. Elbet o da korkar ama yanında ondan daha çok korkan bir insan varsa içinde yaşar korkusunu. Korksa bile hakkını aramaktan asla vazgeçmez. Hele asla eğmeyip hep dik tuttuğu başı ve susmayan çenesi... Bir gün başına bir iş getirecekti.
"Bak ikidir çeneni kapatman gerektiği konusunda uyarıyorum. Sabrımı zorlama şuracıkta gebertir gömerim seni."
Kendimi zorlayarak hafif oynuyorum yerimden. Bir şeyler görmeye bilmeye ihtiyacım var. Zorda olsa görüş açımı onlara doğrultuyorum. Karşımdaki manzara aksiyon filmlerini aratmıyor.
İki adam var karşımda. Evimizdeki korumaları andırıyor giyinişleri. Yine o beyaz gömleklerin üzerine giyilmiş siyah ceket, altına giyilmiş siyah pantolon ve siyah ayakkabılar. Baştan aşağı resmiyet kokan sıradan koruma kıyafetleri.
Asıl sıkıntı şu. Boyu diğerine göre daha uzun ve yapılı olan, siyah düz saçlı, esmer tenli korumanın İsmail'i kolundan kavrayıp çatık kaşlarıyla bakması.
Ve evet görmek istediğim diğer kişi de orada. Kumral uzun saçlı, buğday tenli, orta boy korumanın elinde; gözleri dolu, yanakları kızarmış, stresten dudaklarıyla oynarak bekleyen Kerem.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gözlerinin Yeşili - Arda'Ferdi
HumorYeşilin bir tonuydu işte gözleri. Oysa ben onun gözlerine sığdırılabilecek bir renk kalıbı olduğunu düşünmüyorum. Ağzından çıkarmadığı sözlerini anlatacak kadar keskin, bastırılmış bir duygu kadar yoğun, bir kere dalınca seni içine çekip çıkmana izi...