Her zaman içine dönük, utangaç biri olmuştum İsmail'in aksine. Bir hocanın yanına gittiğimizde 'Ben tıklatayım, sen konuş.' cümlesini kuran ben olmuş, İsmail'de memnuniyetle kabul etmişti. O sakince, rahat bir şekilde durumu açıklarken yanında durup ellerimle oynamayı tercih ederdim.
Çok zorlanmazdım bu yüzden. Okulda İsmail'in yanından ayrılmaz, ev hayatında da sürekli birbirimize gider gelirdik. Bir şeyi yapmaktan çekindiğimde o devralırdı, o olmazsa abim olurdu, bu yüzden rahattım.
Lise başlamadan önce halamın Bursa'ya taşınmak istemesinin ardından 8 yıllık sınıf arkadaşlığımız bozulmuştu. Okulda yalnız kalacak olmanın beni çok zorlayacağının, İsmail'in okula gelmediği zamanlarından dolayı bilincindeydim. Bu yüzden açıldığında; içimde boy gösteren anksiyetemle birlikte sınıfa giriş yapmış, ilkokul ve ortaokulda da her zaman olan, ama İsmail olmadığı için ilk defa farkettiğim kalabalık gözümü korkutmuştu.
Tek kalmanın ve kolay arkadaş edinememenin gerginliği üzerimdeyken büyük bir şansla birlikte, bulduğum boş sıraya oturmuş, yanıma oturan kişinin canayakınlığıyla karşılaşmıştım. Kerem'de böylece hayatıma giriş yapmıştı ve lisenin bana kazandırdığı en güzel şey olmuştu.
Şimdiyse Kerem'in, annesinin biraz sakinleşmesini bekleyip en sonunda buluşmaya ikna etmesinin ardından buluşmak için hazırlanıyorduk. Sıktığım parfümün kapağını kapatıp saçlarıma son bir kez şekil vermiş, iki saattir odasında fotoğraf çekmek için uğraşan İsmail'in yanına geçmiştim.
"Hadi gidelim. Kerem'in annesi çok fazla durmasına izin vermemiş, bari vakit kaybetmeyelim." Kafasını sallayıp telefonu kapatıyor. Aynadan kendine bir bakış attıktan sonra odadan çıkıyor. Birlikte merdivenlerin başına geldiğimizde kolundan tutuyorum.
"Sen konuş." Kısa cümleme kafasını sallıyor ve önden ilerlemeye başlıyor. Derin bir nefes alıp arkasından bende merdivenlerden iniyorum.
Gördüğüm görüntü gözlerimi devirmeme sebebiyet veriyor. Bugün yaşanan olaylardan sonra hala stres ve korku içinde olan bir tek Kerem ve ben miydik? İsmail'in rahatlığı bile sinirimi bozarken, abimlerin oyun oynamasını görüyorum. Herkes neden durmadan kaçırılma olayları yaşıyormuşuz gibi davranıyordu?
"Altan Bey, izniniz olursa dışarıya çıkacağız efendim." Abim televizyondaki maçtan ayırmadığı bakışlarıyla İsmail'i dinliyor. Parmakları koldaki tuşların üzerinde gezinirken aynı zamanda bize cevap veriyor.
"Nereye gideceksiniz? Oğlum sabah dışarıya çıkacağız diye başınıza iş getirdiniz. Emre babam Volkan babamı basmaya gitti, birlikte gelirler birazdan. Oturun oturduğunuz yerde." İsmail yüzünü buruşturdu.
"Dedi; trafik kazası geçirip, iyileştikten hemen sonra araba kullanmaya devam eden şahıs. Hadi çok laga luga yapma. Gidiyoruz biz."
İsmail konuşmasının ardından bacağımı dürttü. Açtığı eline beşlik çaktığımda abim oynadıkları maçı durdurup bakışlarını bize çevirdi.
"Nereye gideceksiniz?"
"Kerem ile buluşacağız."
"İçerde, dışarda?"
"Ne çok soru sordun amınakoyim. Dışarda buluşacağız." Bunu dediği an parmak ucumla etini kavrayıp sıkıyorum. İnleyerek bana baktığında gözlerimi büyütüyorum uyarıcı bir şekilde.
"Tamam çıkın, ama arkadaşlarımda sizinle gelecek." Bunun için evlerinde buluşacağımızı söylemesini istemiştim. Abim peşimize arkadaşlarını taktığında çok stres olacağımı biliyordum. İsmail'in umrunda gibi durmuyordu, suratına çakmak istiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gözlerinin Yeşili - Arda'Ferdi
HumorYeşilin bir tonuydu işte gözleri. Oysa ben onun gözlerine sığdırılabilecek bir renk kalıbı olduğunu düşünmüyorum. Ağzından çıkarmadığı sözlerini anlatacak kadar keskin, bastırılmış bir duygu kadar yoğun, bir kere dalınca seni içine çekip çıkmana izi...