Sevgilisinin dolabından alıp giydiği kıyafetler ona tam oluyor. Sıcak havadan dolayı kurutmadığı, sadece havluyla ıslaklığını aldığı saçlarını eliyle karıştırdıktan sonra banyonun kapısını açıp odaya geçiyor. Yatakta yüzüstü, çıplak bir şekilde yatan adamı inceliyor kahvenin en koyu tonundaki gözleri.
Çıplak sırttaki tırnak izlerinin ona ait olması kısa bir süre bedenini titretirken kalçasında hissettiği küçük sızıyla birlikte yatağın boş tarafına oturuyor. Yastıktan dolayı tatlı bir hale bürünen yüzü izlerken tebessümüne engel olamıyor. Elinin biri adamın saçlarını okşarken içi kendine karşı bir nefretle doluyor. Şu mutluluklarının kendi tarafından yıkılacak olduğunun bilinci bünyesine yüklendiği gibi elektrik çarpmışcasına çekiyor elini yumuşak tutamlardan.
Mavi kürelere bakmak istese bile konuşmadan, dokunmadan izliyor uyuyan adamı. Yavaş bir ritimde alınıp verilen nefes seslerini dinleyerek huzurla uzanıyor koyu perdelerden dolayı sıcağın pek de uğramadığı yatakta. Dudakları küçük bir tebessümle renkleniyor, çalan telefon yüzünden kısa sürüyor bu.
Esmer genç telaşla uzanıyor komodinin üzerindeki telefonuna. Yandan tuşa basıp sesi kapatıyor ama yatakta uyuyan genç adam sesten dolayı uyanıp zorlukla araladığı gözleriyle ona bakıyor. "Mert?" diyor uykudan yeni uyandığını belli eden boğuk sesiyle. Arayan kişi yüzünden vücudu stresle titremeye başlayan Mert ise kendini kontrol altına almaya çalışaraktan gülümsüyor, eli adamın yanağına uzanıyor.
"Şirketten arıyorlar. Konuşup geleceğim, sen uyumaya devam et." Avukat kafasını sallayıp onayladıktan sonra yanağını okşayan eli tutup gencin avuç içine bir öpücük konduruyor. Kısık mavilikleriyle ona gülümsüyor, gözlerini tekrar kapadığında esmer olan derin bir nefes alarak ayağa kalkıyor. Ses çıkarmamaya çalışarak kapıyı açıp ardından kapatıyor, yeniden çalmaya başlayan telefonu içinden küfürler ederek açıyor.
"Ne var?" Sert çıkışına karşın alaycı bir kahkaha işitiyor kulakları. "Ayıp ediyorsun Mertciğim. Büyüklerine karşı saygılı olman gerektiğini ailen öğretmedi mi sana?"
"Sen-" diyor sinirleri gerilmiş bir şekilde. Devamını getirecekken duymaktan tiksindiği o ses tekrar doluyor kulaklarına. "Onlar da seni seviyor, çok selamları var. Yalnız biraz sıkılmışlar. Ayrıca üzgünler, onlar burada seni beklerken sen orada sevgilinle sevişiyorsun. Yakışıyor mu senin gibi bir evlada?"
Ailesini duyduğu an kanın beynine sıçradığını hissediyor. Elleri yumruk olurken kafasını duvara yaslıyor. Telefonu tutan parmak boğumları sıkmaktan bembeyaz oluyor, titremesin diye özendiği sesiyle konuşuyor. "Ne istiyorsun?" Karşıdaki adam memnun bir şekilde sırıtıyor.
"Hızlı olmanı Mert, artık şu işi hızlıca halletmeni istiyorum. Süre verdim, doldurdun. Tekrar istedin, tekrar verdim ve sen o süreyi yine aşıyorsun. Sabırlıyımdır ama benim de sabrımın bir sınırı var, değil mi? En kısa zamanda bitir işi. O zamana kadar aileni biraz daha misafir edeceğim. İyi bakıyorum onlara emin ol. Yine de iyilik meleği değilim, bunu da unutma."
Karşılık vermesine bile müsade edilmeden kapanıyor telefon. Eliyle dayandığı duvardan ayrılıp yenilmişlik hissiyle yere çöküyor. Sırtını aynı duvara yaslayıp kafasını kendine çektiği dizlerine koyuyor. Sakinleşmek için nefes alıp verirken gözleri yaşlarla ıslanıyor. Tüm benliğiyle nefret ediyor ona bunu yapandan, tüm benliğiyle utanıyor içeride huzurla yatandan.
Akan burnunu çektikten sonra elleriyle kuruluyor gözlerini. Daha iyi olduğuna kanaat getirip ayağa kalkıyor. Çıktığı gibi aynı sessizlikle geri giriyor içeriye. Küçük adımlarla kendi tarafına gidip ince örtüyü kaldırıyor, yavaşça yatıyor yatağa. Vücudunu Umut'a doğru döndürüp izlemeye devam ediyor genç adamı. Gördüğü küçük tebessümle yakalandığını anlıyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gözlerinin Yeşili - Arda'Ferdi
HumorYeşilin bir tonuydu işte gözleri. Oysa ben onun gözlerine sığdırılabilecek bir renk kalıbı olduğunu düşünmüyorum. Ağzından çıkarmadığı sözlerini anlatacak kadar keskin, bastırılmış bir duygu kadar yoğun, bir kere dalınca seni içine çekip çıkmana izi...