Ölümü hep bilirsin ama hatırlamazsın. Aklında kalan gereksiz bir bilgi gibidir hep. Ölüm hep vardır ama onunla burun buruna gelene kadar arka plana atar umursamazsın. Ama o sana kendini hatırlamasını bilir.
Ölüm kokuyordu her yanım. Birazdan ölecek olmanın bilinci bir azap gibi ruhuma işleniyor; yaşayamadığım onca anlar, söyleyemediğim onca sözler bana kendini hatırlatıp daha çok acı çekmeme neden oluyordu.
Gözyaşlarım asla durmuyor, bedenim titriyor, ellerimle kulaklarımı seslere kapatmak haricinde bir şey yapamıyorum. Bilincim öyle dağınık ki panik atağım bile kendini geri plana çekiyor.
Kerem yanımda ağlayarak son kez ettiğini düşünerek dua ediyor. İsmail artık bizi rahatlatmak için değil, korkudan ne yapacağını bilemediği için bozuk bir plak gibi 'kurtulacağız' diyor. Artık ona inancım yok.
"Arda!" dediğini duyuyorum İsmail'in. Artık kendine gelmiş gibi. Bizi de kendimize getirmeye çalıştığını sanıyorum. Bir çıkış yolu bulacak olmalı. Ama dışardaki bağırış, çağırış ve silah sesleri artıyor. Neden olduğunu bilmiyor ama ucunun bize de sıçrayacağını düşünüyoruz.
"Hatırlıyor musun bir ara Kerem sana hediye olarak imzalı Dirk Kuyt forması vermişti ve sen kaybettiğin için çok ağlamıştın."
Hatırlıyorum, biliyorum demedim. Onaylamadım bile. Onayımı istemiyordu zaten. Son anlarımız olduğunu düşünüp itirafa başlamıştı.
"Onu ben almıştım." Ağlamalarının arasında gülme seslerini işittim. Dua eden Kerem'de susmuş onu dinliyordu.
"Sen öyle anlatıyordun ki Kerem'i ve hediyesini. Kıskandım işte. İlk başta atmak için aldım ama Fenerbahçe forması bu atamadım tabi. Birde baktım oyuncuların imzaladığı Dirk Kuyt forması, hemen dolabıma attım. Sen her bize geldiğinde görme diye de saklıyordum."
Şaşırıyorum ve seviniyorum. Birazdan gelecek olan ölümü bir anda unutup formamın hala duruyor olduğuna mutlu oluyorum.
"Şerefsiz, ne kadar üzülmüştüm bende kayboldu diye."
"Kıskanç köpek." diyor Kerem. Kıskanılmak hoşuna gitmiş, egosunu okşamış. Ses tonundan belli. İsmail'e nispet yapıyor gibi.
"Birazdan gebereceğiz gibi duruyor. Hadi itirafları alalım beyler." Ne diyeceğimi düşünüyorum. Aklıma gelen bir şey yok.
"Arkaşımın abisine aşığım."
Kerem'in ses tonundan dökülen cümlelerle şok olmuş bir şekilde ondan tarafa dönüyorum. Ama beni şaşırtan şey cümle değil, onu zaten biliyorum. Beni şaşırtan Kerem'in bunu itiraf etmesi. Çünkü eşcinsel olduğunu bile benim sayemde yeni yeni kabul eden arkadaşım artık bunu farketmiş. Yine de gıcıklık yapıyorum.
"Yunus'un abisi yok. Seninde tek arkadaşın Yunus ile benim." Sorgularcasına konuşuyorum. Kerem burun kıvırıyor. Dalga geçtiğimi biliyor.
"Onu hatırlatmasaydın iyiydi." Gülüşmeler oluyor üçümüz arasında. İkiside susuyor sonra. Bekledikleri şey benim itirafım.
"Futbolda ikinizden de daha iyiyim."
Aklıma bir şey gelmiyor ve ikisininde güleceğine emin olduğum bir cümle kuruyorum. Beklediğim gibi oluyor ve kıkırtılar dökülüyor dudaklarından. Buruk bir tebessümle duruyorum bende. Sesler bulunduğumuz yere doğru yaklaşıyor. Son anlarımız belki de.
"Sizi seviyorum." Bir fısıltıdan farksız olan ses tonumla konuşuyorum. Beni duyduklarına eminim. Karşılık olarak elleri ellerime kenetleniyor. Aynı cümleyi onlardan da duyuyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gözlerinin Yeşili - Arda'Ferdi
HumorYeşilin bir tonuydu işte gözleri. Oysa ben onun gözlerine sığdırılabilecek bir renk kalıbı olduğunu düşünmüyorum. Ağzından çıkarmadığı sözlerini anlatacak kadar keskin, bastırılmış bir duygu kadar yoğun, bir kere dalınca seni içine çekip çıkmana izi...