Ay cidden bayilcam bu nasi bölüm aq
neyse oldugu kadar
Sag ayakla bismillah
Yeonjun,,
Suyun içinde Beomgyu'ya doğru hızla atıldım ama çırpınan çocuk git gide batıyordu. Paniklememeye çalıştım.
"Beomgyu!" daha hızlı denizin içine atıldım ve kolundan yakaladıktan sonra güçlükle kendime çektim boğulmak üzere olan bedeni. Belinden sıkıca kavrayıp denizin yüzüne çıktığımızda o öksürmeye bense derin derin nefes almaya başlamıştım.
"Beomgyu..iyi misin? İyisin değil mi? Derin derin nefes al." Bir kolumu belinden çekip gözünün önündeki saçları arkaya doğru attım. Sıkıca kollarımdan tutudan -daha doğrusu korkuyla sıkan- Beomgyu tek kolumu çekmemle paniklemiş olamalı ki ellerini omzuna çıkarıp sıkıca tutundu. "Yeonjun.. çıkalım burdan. Öleceğim. Çıkalım lütfen hadi." Kesik kesik ve derin nefes alarak konuşmuştu.
Kolumu geri beline sabitlerken gözlerinin içine bakıyordum. Biraz sakinlemesi için bedenini biraz daha yukarı çıkardım sıkıca belinden tutarak. "Bak yakaladım seni. Ben buradayım korkma güzelim. Güvendesin."
Hala korkuyla titreyip ağlıyordu. Boğuluyormuş gibi zorla nefes alıyordu ve benim içim gidiyordu bu görüntüye. "Bebeğim, bana bak. Hadi Beomgyu." Gözlerini zar zor gözlerime diktikten sonra gülümsemiştim. "Şimdi derince nefes al, ver. Hadi 1-2 al ve ver..." talimatlarıma uyarken yavaş yavaş sakinleşiyor gibiydi.
Nefesi düzene girmişken gözlerimiz birbirine kenetlenmişti. Saniyeler birbirini kovalarken gözlerim yavaşça dudaklarına kaydı.
O dudaklarını satırla doğrar kızgın yağda haşlarım çocuk.
Yüzünü bana doğru eğdiğinde iyice gerildim. Yani mazallah öperken biri felan görür ziko dayıya haber verirse beni tacizle suçlayıp tarlaya korkuluk diye diker yemek de vermez aç kalırım.
"Beomgyu."
"Yeonjun?"
Bu sahne bana ilk geldiğim günlerde duştan çıktığımda ki yakınlaşma anımızı hatırlatmıştı.
Az çapkın değildim he.
"Beomgyu eğer şuan çıkmazsak çok yanlış şeyler yaşanacak."
"Yaşanmasını istiyorum o zaman Yeonjun."
İkimizde aynı anda birbirimizin dudaklarına kapanınca sanki ziko dayının köyündeki deniz kıyısında değil de japonya'da bir havai fişek festivalindeymiş gibi hissettim. Tek fark havai fişekler gök yüzünde değil, kalbimde patlıyordu.
Bir süre hiç hareket etmeden durduktan sonra Beomgyu'nun ağzını aralamasını fırsat bilerek alt dudağını kavradım. Kalbimde filler çiftleşirken Beomgyu'da bana ayak uyduruyordu.
Ağzımı yakan tuz tadı ve o hoş, mayıştırıcı sıcaklık o kadar güzel geliyordu ki.
Öpücük derinleşmeye devam ederken Beomgyu'yu daha mümkünmüş gibi kendime çektim. O da kollarını omzundan boynuma çıkarmış, sıkıca dolamış ve arada sırada da ensemdeki saçlarımı çekiştiriyordu.
İkimizde kıtlıktan çıkmış piranalar gibi birbirimizi gerçek anlamda yerken Beomgyu nefessiz kalmış olacak ki hızla ayrıldı dudaklarımdan.
Derin derin nefes alırken öpüşmekten kızarmış dudakları ve ıslak saçlarıyla ne güzel görünüyordu pireli danam.
"Beomgyu... dudakların çok güzel kokuyorlar."
Lan.
Yanlış oldu sil sil.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Baş belası / Yeongyu
Storie d'amorePrens Beomgyu tek vâristir. Çoğu zaman ölümle burun buruna olmasının yanı sıra bir o kadar da şanssızdır. Kral, oğlunun bu durumundan memnun değildir. Bu yüzden oğlunu koruması için bir şövalye tutma kararı almıştır. O şövalye ise Yeonjun'dur. #yeon...