Bilgi ne kadar doğrudur bilmiyorum ama genede söylemek istedim: Xiao'nun "when the snow is thick enough, we can eat it" sözünün nedeni, diğer yakshalar ölünce, karnını doyurmak için anca kar bulabilip yiyebilmesiymiş. Bu uzun bir süre devam etmiş hatta
--------------------------------------------------------------
Aether bileğimden tutmuş beni başka bir yere sürüklüyordu. Açıklama yapmıştı ama yarım yamalaktı, çok bir şey anlamamıştım. Zamanımız kısıtlı olduğu için olanları sonra sormayı planlıyorum. Dragon Spine'ı daha önce görmüştüm ama burayı daha önce görmemiştim. Çok güzel bir şehirdi. Dawn Winery isimli bir yere geldik, dışarısı güzeldi, bahçesi büyüktü, bir şeyler yetiştiriyorlardı ama ne olduğunu tam olarak çıkaramamıştım. Evin görüntüsü de çok güzeldi. İçi, dışarıya göre biraz daha garipti. Dışarısı tatlı bir his verirken içerisi daha kaba bir his veriyordu. Ateş'i anımsatıyordu bana. içeride kızıl saçlı, kırmızı gözlü, uzun boylu bir adam duruyordu. Aether ona seslendi. Kimseyi tanımadığım için biraz garip hissediyordum. Adam bize doğru geldiD: Traveler, bir şey mi olmuştu?
A: Bir konuda yardımına ve fikrine ihtiyacımız var aslında...
D: Yardım etmeyi isterim ama, yanındaki kim?
A:O Xiao, benim erkek arkadaşım
D: Peki, tanıştığımıza memnun oldum Xiao
X: Bende
*Durumu anlattıktan sonra*
D: Anlıyorum, yani çok da iyi bir son beklemiyor bizi, ama anlattığına göre de bunu düzeltebilme imkanımız da var. Anlattığına göre de çok zamanınız yok, bir süre sonra geri de gelceksiniz. Ben o sırada bir şeyler yapmaya çalışırım.
A: Teşekkürler Diluc, bu durumu sen hariç Albedo ve Sucrose da biliyor. Olabildiğince kimseye yayma lütfen. Sadece yardımı dokunabileceğini düşündüğün kişilere anlatırsan sevinirim.
D: Peki öyle yaparım, o zaman görüşürüz
A: Görüşürüz
Dawn Winery'den çıktık ve Aether ellerini iki kez alkışladı. Mona hemen geldi ve bizi geri götürdü. Mona'nın bizi bulduğu yerdeydik. Aether'a herşeyi düzgünce anlatmasını istedim ama sonra anlatacağını söyledi. Şu an biraz stresli olduğunu belirtti. Elinden tutup yürümeye başladık ve ikimize dondurma aldım. Rahatlamasına biraz yardım etmişti. O kadar kısa bir zamanda önemli bir şeyi halletmek beni de strese sokardı açıkcası. Hem dondurmamızı yiyorduk hemde yürüyorduk. Ben vanilyalı, o limonlu dondurma almıştı. Bir süre sonra bir banka oturduk ve bana olanları daha da düzgünce anlatmaya başladı
A: O zamanı ne kadar hatırlıyorsun bilmiyorum ama, biliyorsun ki tevyat yanarak yok olmuştu. Bizim bilmediğimiz, çok üstün bir şey tarafından. Archonlardan dolayı bu şeyin gücü azalıyordu, bu da insanlar üzerindeki hakimiyetinin azaldığı anlamına geliyordu. O da bunun olmasını istemediği için Tevyat'ı yok etmeye karar verdi, ama Archonlar bir şekilde kendi güçlerini ve zihinlerini korumayı başardılar. Tabi güç dediğim de o kadar aman aman bir şey değil artık. Eğer olacaklara müdahale edilmezse evrenlerde ona müdahale edebilecek kimse kalmayacak, ne yapacağı bilinemez ama güzel şeyler değil. Biz Tevyattakilerin tekrar bu dünyada doğacağını biliyordu ve öyle olmasını istiyordu da. İlk önce Dünya'yı kölesi yapmak istiyor. Eğer bir şey yapmazsak bir özgürlüğümüz kalmayacak. Acılar içinde yaşayıp öleceğiz, belki cennete bile gidemememizi de sağlayabilir. Şu an kendisi hepimizi hiç bir şey hatırlamıyor olarak biliyor. Bu yüzden çok dikkatli olmalıyız. Archonlar neden benden yardım istedi ve neden Işığı kullanabiliyorum bilmiyorum ama elimden geleni yapacağım...