Her zaman yeni şeyler öğreniyoruz öyle değil mi? Yeni diller, yeni ilişkiler, yeni dersler, yeni tatlar ve yeni veya eski olmaksızın ölüm.
Herkes bu söylediğim şeyleri elbet öğrenir fakat benim ekibim daha farklı şeyler öğrenmek zorunda kaldı, dirilmeyi.
Şimdi ise ölümü tekrardan tatmak zorundayız. Tatmaktan bahsediyorum çünkü biz bunu öğreneli çok oldu.
Tekrardan yaşayacağımız bu acı duruma hazırlanmak için elimize verilen bir kaç günü bile, cehenneme benzeyen dört duvar arasında geçiriyoruz ve bu ölmekten beter.
Sorun şu ki, dört duvar bile derken kendimle çeliştim çünkü bu hiçbirşeye benzemeyen alanda duvar yok!
Tek yapabildiğim herşeyin başında bana verilen odamda oturup infazımın olacağı günü beklemek. Ağlamamak için gözlerimi kırpıştırdım.
Birden kapımın çalmasıyla irkildim ve kendime doğru çektiğim bacaklarımı aşağı uzatarak yatağımdan kalktım ve kapıyı açıp karşımdaki Mustafa ile İzzet'e baktım.
"Sizin burada ne işiniz var?" kapıya doğru dayanarak sırıtan Mustafa daha iyileşmeyen kolunu tutarak sızlandı.
İzzet, "Seni kaçırmaya geldik hanımefendiler-" o daha sözünü bitirmeden arkadan sıkılmış bir ifadeyle onları takip eden Hacer Teyze yanımıza kadar gelip söze girdi.
"Siz iki hergele ne diye kızın aklını karıştırıyorsunuz?!" kimseden ses çıkmayınca iç geçirip konuşmaya devam etti.
"Burda konuşamam Suna, hazırlan ve gel." daha fazla soru sormadım çünkü dinlendiğimizi biliyordum.
Sadece birkaç dakika sonra pijamalarımdan kurtulup bizimkilerin peşine takıldım.
"İyi ama nereye gidiyoruz?" cevap alamadığım için somurtarak önüme döndüm.
Güney'in odasının önünde durduğumuzda Mustafa kapıyı çaldı ve birkaç dakika açılmasını bekledik.
"Bizden önce mi kaçtı acaba?" kaçmak mı?
Kapı birden yüzüme doğru açılınca irkilerek geriye doğru çekildim.
"Ne oluyor?" soran gözlerle bize bakan çocuğun sadece altında bir havlu olduğunu ve saçlarının ıslak olduğunu farkedince gözlerim irice açıldı ve hemen arkamı döndüm.
"Güney!"
"Ne?!"
"Kıyafetlerin!" bunu farkeden Hacer Teyze de benim gibi arkasını döndü.
"Merak etmeyin altımda kıyafetim var." derin nefes vererek arkamı döndüm.
"O zaman ne insanı korkutuyorsun be adam!" pis pis sırıttı.
"Bunların hepsi aynı!" durumdan çok yakınmam hoşuna gitmişti.
"Onu boşverinde neden bu saatte kapımın önündesiniz?" Mustafa dinlendiğimizi anlatmaya çalıştı. Neyse ki Güney zeki biriydi. (Allah'tan).
"Tamam, giyinip geliyorum bekleyin burada." başımı sallayıp beklemeye başladım. Çok geçmeden kapı tekrar açıldı ve lacivert gömleğinin kollarını kıvırarak dışarı çıkan Güney başıyla yürümemizi işaret etti.
Dikkatle ve sessizce yürüyorduk, kimse Fuat ve diğerlerine yakalanmak istemezdi.
Ahmet Amca'nın kapısını çaldığımızda o kıyafeti olmasına rağmen üstüne havlu giymemişti ve zaten giyinikti. Bu yüzden durumu çabuk anlayıp hızlıca peşimize takıldı.
"Sadece Shaki. kaldı." diyen Mustafa yaralı olmasına rağmen koşarak kapısını çaldı.
Shakira'nın halini görseydiniz sizde en az bizim kadar şaşırırdınız.
O bakımlı kızdan geriye kalan şey çok korkunçtu.
Makyajı akmış, gözleri panda gibi,saçları dağılmış ve yağlıydı.
Üstündeki kedili pijamasının sümük ve göz yaşından ıslandığını görünce yüzümü buruşturdum.
Mustafa, "Şak şak..." dedi ama devamını getiremedi.
"Neden hepiniz kapımın önünde toplandınız?"
"Veda konuşması falan mı yapacaksınız?" diyerek gülmeye çalıştı.
Birşey demeden, birkaç hafta önce onların bana yaptığını yaparak odasına daldım.
"Dur, dur..." odayı görünce yüzüm sanki olacakmış gibi daha çok buruştu.
"Buranın hali ne?!" sesimi duyan ekip peşimden, merakla odaya daldılar.
Hepsinin yüzü benimki gibi bir hal aldı.
İzzet, "Her neyse ben size planımızı anlatacağım." dedi ve eşyaların kenarından sıyrılarak yere oturdu.
"Ne planı-" iğrenerek sümüklü peçeteleri ayağımın ucuyla kenara ittirip karşısına oturdum.
Diğerleri de bizim gibi bir şekilde yer bulup oturduktan sonra, İzzet kendi el bilgisayarından birkaç sunum yansıttı duvara.
"Normalde iniş yerimiz hep alandır ve oradan başka yer kullanmayız." diye anlatmaya başladı.
"Ama alana dönüşümüz farklı yerlerde olabiliyor ve bu bana biraz garip geldi. " nesi garipti anlamasamda dinlemeye devam ettim.
"Alandan inmeye çalışırsak yakalanırız ve bu tarafta onlardan kaçmamız imkansız çünkü alanı onlar yönetiyor." derin nefes alarak anlatmaya devam etti.
"Farklı yerlerden çıkış yapabiliyorsak, farklı yerlerden inişte yapabiliriz bu yüzden alanı bir hafta içinde dikkatlice gezip bilgisayardan buranın alt yapısını araştırdım." neyse ki bize verilen güçler hala yerindeydi.
"Yani, sonuç?"
"Sonuç şu..."
"Başka iniş yapabileceğimiz alanlarda buldum, burası çok garip bir yer. Aynı bir labirent gibi, çıkışı bulmak zor ama imkansız değil." bau fikirle hepimizin beyninde şimşekler çaktı.
Shakira bile burnunu çekerek kafasını kaldırdı, "Yani bir umut..." devamını ben getirdim.
"Yaşayabiliriz..." diyerek gülümsedim.