BTB_1

358 45 19
                                    

Merhaba arkadaşlar bu benim acemilik eserim. Umarım seversiniz. Yorumlarınızı bekliyorum. Yanlışlarım olursa affola ;)

Bu bölümün ithafını saklı tutuyordum bugün için. Canım kardeşim, iyi ki doğdun ve iyi ki varsın :) İşte sana doğum günü sürprizim: Ben de bir hikâye yazıyorum burada, evet. İlk bölümü de sana ithaf ediyorum senin de bana yaptığın gibi ;) Gerçi sen beni yazarken görmüştün ama eminim ki yine de şaşıracaksın bunu gördüğünde. Yorumlarını aşırı merak ediyorum, umarım beğenirsin hikâyemi doğum günü çocuğu ;) Benden sana kocaman sevgiler... İyi okumalar, tatlım ;)

Bir, iki, üç, dört, beş... Sayamayacağım kadar kadar çok kar tanesi kendilerine özgü dansıyla gökyüzünden aşağı iniyordu. Hepsi farklı şekillerde, farklı boyutlarda ama yan yana, omuz omuza, birlikte... Önemli olan da bu değil miydi aslında? Tüm farklılıklara rağmen uyum içinde yaşamak, bir bütünün parçası olduğunu hissetmek.

Peki ben neden öyle hissetmiyordum? Neden benliğimin parçalarını uyduramıyordum hayatın ritmine? Neden kalabalıklarda daha çok yalnız hissediyordum?

Eğer tüm insanlar bir bütünü oluşturan parçalarsa kendimi o bütündeki eksik parça olarak tanımlayabilirdim ancak. Tek parçanın eksik olması bütüne herhangi bir zarar vermezdi. Ama acaba eksik parça yaşayabilir miydi bütünden uzakta, bir bankta tek başına?

İşte ben, Esin Kahraman, kanıtlamıştım bunu. 19 yıldır yaşıyordum insanların arasındaki eksik parça olarak. Bilmiyorum, belki de kendimi hep eksik hissettiğim için bulamamıştım bütündeki yerimi. Belki de kaybolmuştum insanların arasında bu yüzden kalabalıklar bana hep kendimi daha da yalnız hissettiriyordu.

Bankta tek başına oturmak kolaydı. En azından bütündeki parça olmak için çabalamam gerekmiyordu, kendim olabiliyordum. Burada bütünün uyumunu izleyebiliyordum saatlerce. Mutlulukları, öfkeyi, sevgiyi, bir bütün olarak nasıl yaşandığını gözlemleyebiliyordum.

Bir yetiştirme yurdunda büyümem kolaylaştırmamıştı kalabalığa alışmamı. Aksine kendimi değersiz biri olarak görmemi sağlamış, içimdeki rahatsızlığı artırmıştı. Ben de kendime bir söz vermiştim çalışmaya başlayınca. Diğer çocukların aynı hissetmemesi için elimden geleni yapacaktım.

Hayatta sevdiğim şeyler de vardı tabii ki. Her şeye rağmen yaşamayı seviyordum. Hayatın ne kadar değerli olduğunu anlamıştım ailemin ölümünü idrak edebilecek yaşa geldiğim zaman.

Bankta oturmayı seviyordum. İnsanları izlerken hayatımın monotonluğunu unutuyordum.

Kış mevsimini seviyordum mesela. Beyaz karların, her tarafı kaplaması gibi benim bütündeki eksik yerimi de kapatacağını düşünüyordum.

Sabah erken uyandığım zamanları seviyordum. O saatlerdeki sessizlik huzur veriyordu bana. Bu sabaha gitti aklım. Yine erken uyanmıştım.

Lapa lapa yağan karları o kadar özlemişim ki pencereden görür görmez yurdun kapısına koşturdum. Hatice teyze o kadar seneden sonra alışmış artık bana ki dışarı çıkarken hiç soru sormadı. Ben de kendimi burada buldum.

Hava yeni yeni kararmaya başlamıştı ama sokak lambaları yanıyordu. Üstümdeki ince paltoma sarındım ve 15 yaşımdan beri her fırsatta gelip burada oturduğum için benim yerim diyebileceğim bankıma yaslandım. Şu an pek kimse yoktu parkta. Ama yarın mutlaka gelirdi aileler, çocuklar kar topu oynamaya.

İşte küçük Elif'i babası parka getirmiş bile. 4-5 yaşlarında; sarı, kıvırcık saçlarıyla izlemeyi en çok sevdiğim çocuklardan biri. Atkının yüzünü tam örtmediği yerler soğuktan kızarmış, o kadar tatlı o kadar mutlu ki... Adını geçen ay babası ona seslenirken duymuştum. Ay ayağı kaydı düşüyor mu yoksa?

Birden görüntü kesildi. Sağolsun, tam önümde duran siyah uzun paltonun sahibi adam yüzünden göremiyordum Elif'ciği. Ama olmaz ki şimdi böyle. Sağa sola eğiliyorum olmuyor, göremiyorum. Gerçi o da haklı. Adam nereden bilsin benim çocuk parkını izlediğimi? Herhalde gider birazdan.

Anneannemin hediyesi olan kol saatime baktım. Ama dakikalar geçmesine rağmen siyah paltolu hâlâ manzaramı kesmeye devam ediyordu. Hem de yerinden bir milim bile kıpırdamamıştı. Başka çarem yok gibiydi Elif'in iyi olduğunu görmek için.

Bankımdan kalkıp usulca adamın yanına gittim ve bu sefer de ben onun karşısında dikildim. Gözlerinin daldığı yerle arasına bir perde çekememiştim malesef. Boyum o kadar uzun değildi. Arkadaş o kadar odaklanmıştı ki... Beni fark edene kadar suratını incelemeye başladım.

Benden pek de büyük sayılmazdı. Tahminen 20-25 yaşlarındaydı. Kumral, sert yüz hatlarını çevreleyen hafif bir kirli sakal, bir noktaya odaklanmış kahverengi gözler... Yavaş yavaş sıcak kahveler bana döndü. Tamam artık fark edildim.

"Pardon rica etsem biraz daha sağda ya da solda durabilir misiniz? Görüşümü kapatıyorsunuz da?"

Yanıt vermesini beklerken arkama bir göz atıp karlarla oynayan Elif'i gördüm ve mutlu bir şekilde başımı tekrar öne çevirdim. Genç adam bir bana bir az önce baktığım çocuk parkına bir de arkasındaki banka baktı. Sonra yüzünde bir gülümseme oluştu.

"Affedersin kelebek eğlenceni mi bozdum?"

Ben cevabının şokuyla orada dikilmeye devam ederken beyefendi geçti benim bankıma oturdu. Bir de eliyle yanına vurdu gelmem için. Biraz önceki durgunluğu tamamen yok olmuş gibiydi.

"Hadi otursana kendi evinde gibi hisset."

Yok artık. Kendi evinde gibi hisset mi? Sen kimin bankına oturduğunu biliyor musun? Hemen kendime gelip resmiyeti falan kenara attım bu davranışlarından sonra.

"Yaklaşık dört yıldır burada yalnız ben oturuyorum. Yani benim mekanım burası kendine başka bir bank bul. Lütfen. " O kadar da kaba olamazdım değil mi? Sihirli kelime "lütfen" her kapıyı açar.

Cevabımla keyiflenmiş gibi gülümsemesi düzgün beyaz dişlerini sergileyen bir sırıtışa dönüştü. Hayır, Esin kendine gel. Tabii ki görüntüden hiç etkilenmedim.

"O kadar yıldır yanlız mısın yani?"

Öfkeyle tam karşına geçtim ve dik dik suratına baktım. Hem benimle dalga geçiyor hem de en gıcık olduğum şeylerden birini yapıyordu : Sık kullanılan kelimeleri yanlış söylemek. Bunlara tahammül edemedim işte. Gözümün önüne gelmiş karla kaplı birkaç tutam saçımı yüzümden çektim.

"Burası böyle kendininmiş gibi oturup sahipleniyorsun, senin gibilerin deyimiyle cool cool konuştuğunu düşünüyorsun, kim bilir belki bugün hariç hayatında hiç yalnız dışarı çıkmamışsındır bile; yalnız en azından yalnızlar yalnıza yanlız demez."

İlk bölüm belki kısa oldu biraz ama üniversite sınavı geçene kadar arada böyle yazacağım. İnşallah beğenmişsinizdir ve inşallah benimle sınava girecek herkes hak ettiği dereceyi alır. Sonraki bölümde görüşmek üzere ;)

Bölümü, Kübra sağolsun, biraz düzelttim. Umarım yeni hâli hoşunuza gider.

İkinci bölüme de bakarsanız sevinirim :)

Bankta Tek Başına (Askıda )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin