BTB_7

128 22 9
                                    

Bu bölüm söz verdiğim gibi canım arkadaşım, destekçim Kübra'ya gelsin. Ayrıca kapak resmimiz için Batu-Elif'e teşekkürler.

"Koray"

İçine düştüğüm soğuk, dipsiz kuyudan beni kurtaran şey Yalın'ın bu tek kelimesi oldu. Dizginleri elime aldım ve bir daha tutsak olmamak üzere gözlerimi alıkoyan zincirleri söküp attım.

"Yalın" diye cevap verdi Karanlıkların Efendisi. Gözlerine uydurmak istercesine baştan aşağı simsiyah giyinmişti.

"Seni buraya hangi rüzgâr attı, abicim." dedi Yalın, sıkılı dişlerinin arasından son kelimeyi vurgulayarak.

"Bana ilettiğin tehditi gerçekleştirmeyeceğini ikimiz de biliyoruz. Ben de intikamı biraz abartmış olabilirim. O yüzden tamam, o silah reklamı senindir." Bu Koray denen adam beni cidden korkutuyordu.

"O reklam zaten benimdi hatırlarsan. Hani babamız reklamı bana vermişti, sen çıldırmıştın. Sonra tehdit, adam kiralama, silah, kurşun, doktor, dikiş ve son anahtar kelime: pişmanlık." Yalın elleriyle Koray'ı işaret etti.

"Beni kız arkadaşınla tanıştırmayacak mısın?" Konuyu anında değiştirmesine göz deviren sadece Yalın değildi. İtiraz etmeye hazırlandım.

"Ben Yalın'ın kız arkadaşı falan de..."

"Tanıştırma faslını sonraya ertelerim diye düşündüm. Mesela yarın birlikte yiyeceğimiz akşam yemeğinde olabilir." Anında ona döndüm ve öfkeyle kısılmış gözlerimle onun çikolata kahvesi gözlerinden bir açıklama istedim.

Meydan okur gibi bakıyordu. Ama aynı zamanda da 'sen idare et ben anlatırım sana sonra' bakışına da benziyordu. Belki de 'karnım aç, yemek getir' bakışıydı. Ben nasıl anlayacaktım ki gözlerinden zaten?

"Tabii ki. Yarınki yemeğimize abin de gelir, tanışırız." Ben neler söylüyordum böyle? O gerçek olamayacak kadar siyah gözlerle değil yemek yemek tekrar karşılaşmak bile istemiyordum.

Yalın'a 'sen görürsün gününü' bakışlarımdan attım. Tabii o 'sana yemek falan yok' bakışı sanmış da olabilirdi. Dediğim gibi bakışlarla anlaşmak zordu.

"O zaman yarın görüşürüz kardeşim ve isimsiz, güzel kız arkadaşı. Ben Hasan Amca'ya bakmaya gidiyorum." Koray kapının çıkışına doğru bir adım attı. Sonra aklına bir şey gelmiş gibi durdu ve arkasına döndü.

"Yalın, babama söyleme." Yalın'ın cevabını beklemeden arkasında sinirden kudurmuş iki çift göz bırakarak odadan çıktı ve gitti. Anında Yalın'a döndüm ve sordum.

"Kız arkadaş, öyle mi?" Bu sefer yüzünde beliren gülümseme kalbimin ritmini bozdu. Bana şu 'yavru köpek bakışları'ndan gönderdi. Ya da 'sevimli öküz bakışları'ydı. Anladınız siz beni.

"Yapma kelebek. Biz arkadaş değil miyiz?" Düşündüm biraz. Öyle miydik acaba? Sahi biz neydik? Biz var mıydık yoksa o ve ben mi vardık?

"Evet, arkadaşız. Öyle sayılırız." dedim 'arkadaş' kelimesini vurgulayarak. Sonra da bunu söylediğim andan itibaren acayip derecede rahatsız hissettim. Yalın bana tekrar gülümsedi.

"Peki, biz arkadaş sayılırız. Sen de kız sayılırsın, değil mi?" Yandaki yastığı alıp anında kafasına indirdim. Kahkahalarla gülmeye başladı ve ben de aldığım yastığı yerine koyup üzerini elimle silkeledim oyalanmak için.

"Pekâlâ, sanırım bu evet demek oluyor." Ölümcül bakışlarımı görünce kahkaha atmayı keseceği yerde daha çok gülmeye başladı. O böyle içten gülerken ben de kısılan gözlerine, belli belirsiz gözüken gamzesine, bembeyaz dişlerini çevreleyen dudaklarının aldığı şekle odaklanmamaya çalıştım. Malesef sadece çalıştım. Sonra hayatımın kontrolünü biraz da olsa kaybetmeme neden olduğu için ondan biraz da olsa nefret ettim.

Bankta Tek Başına (Askıda )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin