En az on dakikadır asansörde takılıyorduk. Kısa bir süre olsa da Sunghoon ve Minho'nun çığlıkları içerisinde asırlar gibi geçmişti.
İkisini boşvermeye çalışıp telefonumu elime aldım. Önce telefon çekiyor mu diye kontrol ettim. Az da olsa sinyal vardı fakat yeterli değildi. Koskoca şirkette nasıl sinyal olmazdı ya? Telefonu yukarı kaldırmaya başladım. Yere çökmüş halde olduğum için pekte bir etkisi olmuyordu. Ayağa kalkmaya da götüm yememişti. Dip dibe girmiş ikiliyi gözüme kestirdim.
"Ne bakıyon lan dik dik? Hayırdır sikicen mi?"
"Hyung bir dur beyni yerinde gibi gözükmüyor,"
Sunghoon elini yavaşça yüzüme yaklaştırdı ve hafifçe yanağımı çimdikledi. Tepki vermeyip öylece bekledim. Akıp sağlığımın yerinde olmadığını düşünürlerse üstlerine çıkmamı sorun etmezlerdi değil mi? "Jungwon konuşsana amk korkutma adamı."
Telefonu cebime attım. Yürüyemeyeceğim için emekleyerek onlara ilerlemeye başladım.
"KİME DOMALIYORSUN AMK. GELME LAN, GELMESENE OĞLUM!"
"Sana domalıyorum pezevenk. Kes sesini bir şey yapıcam. Debelenmeyin sakın."
Yanlarına yaklaştığımda oturur pozisyona geldim. "Üst üste çıkın."
"Ne?"
"Üst üste çıkın işte."
"Ne anlatıyosun oğlum sen? Kendin domaldığın yetmedi bize mi sardın?"
"Hyung bi' söz dinleyin amına koyayım ya! Bir şey deneyeceğim diyorum."
Sabır çekip istemeye istemeye dediğimi yaptılar. Minho altta Sunghoon yukardaydı.
"Sunghoon dayama sakın."
Sunghoon cevap bile vermeyip bana döndü. Sırıtıp bende üzerlerine çıktım. Minho en altta bana söverken tek tek ceplerinden telefonlarını aldım. Hepsinden deneyecektim.
"Jungwon çabuk olmazsan doğuracağım."
"Sanarsın siktik ha.." diye mırıldandım.
İlk olarak kendi telefonuma baktım. Sinyal çekiyordu. Benimkini kapatıp Minho'nun telefonunu açtım. Maksat ibnelik olsun. Kilit ekranında Galatasaray amblemi vardı.
"Hyung şifren ne?"
"1905."
Bir kere de şaşırt be adam. Şifreyi girip telefonu açtım. Telefonda rehberi arıyordum ama bir türlü bulamamıştım.
"Al şunu rehbere gir geri ver amk."
Telefonu Minho'ya uzattım. Anında uygulamayı bulup geri verdi. Bende Jake'i arayıp beklemeye başladım. Telefon bir kaç kere çaldı ama açan yoktu. Bu amın oğlu niye telefonu açmıyordu lan? Onu geçip Heeseung'u aradım. Kısa sürede açtı.
"Noldu lan? Aramazsın sen beni genelde, hayırdır?"
Arkadan içecek hüpürdetme ve hararetli bir konuşma sesi geliyordu. Sorgulamamaya karar verip olaya döndüm. "Abi bizi asansör yuttu."
"Asansör sizi mi yuttu? Ne diyosun oğlum? Düzgün anlatsana şunu."
Konuşma sesleri kesildi. Büyük ihtimal herkes Heeseung'a odaklanmıştı.
"Aga asansörde kaldık işte anlasana! Gelin kurtarın bizi amına koyayım!"
"Hadi canım, ciddi misin lan sen? Kimse demedi mi abi size 'asansör bozuk' diye? Bir kurtaramıyoruz kıçınız beladan, kapa telefonu geliyoruz." Deyip telefonu yüzüme kapattı. Suratımı buruşturup telefonu kulağımdan çektim.
"Geliyorlarmış."
Öylece bekledim. Onlarsa bir şey daha bekler gibi bana bakıyorlardı. "Ne var?" anlamında kafamı sağa sola salladım.
"Kalksana üzerimizden puşt herif!"
Yeni farkına varmış olduğumdan "Haa.." diyip yavaşça yere indim. Sunghoon, korkarak Minho'nun üzerinden kalktı ve bana döndü.
"Allah belanı versin Jungwon. Şurdan bir çıkalım üç ay sırtında tepinmezsem en adi şerefsizim!"
"Abartma lan! Ben olmasam korkudan çükün patlayacaktı, konuşuyorsun hâlâ."
Eski yerime dönüp ikisinin de korkuyla bir köşeye sinmesini izledim. Asansör bizim apartmandakine kıyasla bir tık daha büyüktü, ama biz üç dağ ayısına yeter miydi orası muamma.
En fazla beş dakika geçmişti ki asansörün dışından patırtı sesleri geldi.
"Oha geldiler."
"Hadi canım, ciddi mi? Hiç duymamıştık." Minho'nun cebinden çıkardığı peçeteyle Sunghoon'u dövmesine gülemeyecek kadar kötü olmuştum. Avuç içlerim ister istemez terliyordu. Sunghoon Minho'nun onu bıraktığı saniyelik bir arada beni fark etti.
"Sana noldu olum?"
"Dar alan fobisi."
"Benim niye haberim yok?"
"Daha önce asansörde mi kaldık amk!"
"Bağırma bana gerginim zaten!"
Minho ciddi ciddi "Gene iyi dayandın emmi oğlu." dediğinde yan bir bakış attım. Şuan içime su serptin, sen olmasan ne yapardım!
"Ses kesildi. Gittiler mi acaba?"
"Bir daha arayalım." Korkuyla yüzüme bakıyorlardı. Az önceki pozisyonu sevmediler herhalde.
Başımı aynaya yaslayıp gözlerimi kapadım. Burada kaldığım her an daha kötüye gidiyor gibi hissediyordum. İlk dakikalarda sorun yoktu, neden birden böyle olmuştu? Sunghoon çenemden tutup kaldırdı.
"Kireç gibi oldun lan sen. Burdan bir çıkayım o Jay'i parçalamazsam. Onun yüzünden oldu!"
"O ne alaka?" diye sordum. "Jake aradı, başı dertteymiş-"
"Jay soktu işte başını derde. Konuşturma beni, ana avrat sövesim var zaten."
"Son gördüğüm şey sizin ezik suratlarınız olsun istemezdim arkadaşlar." Minho tam sırasıymış gibi telefonuna sarılıyordu. "Bari son kez maçın tekrarını izleseydim."
Yukardan art arda üç kez vurma sesi geldiğinde Minho ayağı kalktı.
"İyi misiniz?!" Her kim sesleniyorsa sesi hiç tanıdık gelmemişti. Minho yerde duran bize umutsuz bir şekilde bakıp "Deniyoruz kardeşim!" diye bağırdı. "Arkadaş dar alana gelemiyor! Az hızlı olun!" Beni ortaya atmasıyla diz kapağına tekme atmam bir olmuştu. Sırtı Sunghoon'un göğsüne çarpacak şekilde düşerken gülmemi bastırmaya çalıştım.
"Ulan," dedi yukardakilerin duymaması bağırmayarak. "ulan Jungwon, uke yaptın beni helal olsun sana."
"Öyle de mükemmel bir insanım biliyor musun?" Kaosun ortasında kendimi övmeyi ihmal etmeden yukarıda bizi kurtarmak için cebelleşen Bey'e seslendim. "Abi sizin iş çok uzun sürer mi? Boğuluyorum burada, az daha dursam bayılıp gidicem. Bir de hastaneyle uğraşmayalım."
"Önce bir sakinleşin. En fazla ölürsünüz, çokta panik yapmaya gerek yok bence."
"Su serptin şuan içime abi ya. Sende olmasan yani." Beyefendiden bir cevap gelmedi ancak tekrardan patırtı sesleri gelmeye başladı. Boşverip yanımda ki ikiliye dönüp baktım. Galatasaray maçı izliyorlardı. Sunghoon, Minho'nun yanına çökmüş son bir umut gol beklerken Minho ise kimin hangi dakika, hangi pozisyonda gol attığını ezberlemiş olduğu maçı aynı heyecanla izliyordu. Kerem Aktürk görse sal bizi der aq.
Son duamı etmek için avucumu açıp Rabbim'e sığındım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gebeş Kaplumbağa [JakeHoon]
Fanfiction"Ulan ben burayı yapan mimarın cibiliyetini sikeyim! Asansörün düğmelerini Fenikeliler'e mi yaptırdınız anasını sat-" "Benimle, bana anlat. Bana anlat gebeş kaplumbağa bana anlat! Millet sana, millet sana kanalize mi olacak? İki saattir sıçtın adamı...