8. Deccal Oğlu Yunan Tanrısı

96 21 1
                                    

"Lan Heeseung! Az yavaşlayın oğlum bu ne hız?"

Yanlarına vardığımızda kolum hâlâ Hoon'un omzundaydı. İttirmediği için çekme ihtiyacı duymamıştım. Geldiğimiz gibi Heeseung'un tuhaf bir şekilde bize bakması az biraz rahatsız etse de şaşkınlıktandır deyip geçiştirdim.

"Hyung, az ilerde sarı mikrofonlu abilerin sokak röportajı var, ona yetişmemiz lazım!"

"Elalem mi kavga edeceksin?"

"Sizle mi kavga edeyim?"

Bize laf soktuğundan aynı anda birbirimize bakıp tekrardan ona baktık. Hoon Niki'yi sıkıyor gibi gözükmemek için istemeyerek teklifi kabul etti.

"Off, tamam. Sarmazsa uzarız ona göre."

"Çok güzel laf çarpıcam, iyi izleyin!"

Heeseung'un bu konuda tek kelime laf etmemesi dikkatimi çekti.
Daha doğrusu geldiğimizden beri dik dik bakmak dışında hiç konuşmamıştı.

***

"Amca elini cebine atsan 5 lira çıkamayacak hâlâ devlet
para sağıtıyor diyorsun. Dağıttıkları para artsa fiyatlar daha çok artıyor, kim geçinsin bu devirde?"

"Yav devlet sana vermiş telefon, vergisiz! Sen yer arıyorsun şikayetlenmeye. Devlet babamın ağzını öperim ben!"

"Boşa karını, al nüfusuna o zaman amcacım!"

Niki sağcı bir amcayla kavga ederken üçümüz arkasına bodyguard gibi dizilmiş, olası bir aksi durumda korumak için bekliyorduk. Şuana kadar bizi rahatsız eden bir şey olmadığından öylece duruyorduk. Açıkçası bende kavganın içinde olmak isterdim ama Heeseung ve Sunghoon Niki'yi korumak dışında konuşmamam için bana söz verdirtmiştiler.

"Ben senin baban yaşında adamım be! Biraz saygın olsun! Tabii siz o PKK örgütüne oy verirken biz gittik adamın dibi AKP'ye verdik. Siz terö-"

Artık araya girme ihtiyacı duyup hareketlenmiştik ki sinek tipli bir abinin olaya dahil olmasıyla hazır olda bekleyip izlemeye devam ettik.

"Benimle, bana anlat. Bana anlat gebeş kaplumbağa bana anlat! Millet sana, millet sana şey mi olacak?"

"Ne olacak?"

"Kanalize mi olacak? Senle beraber enayi mi Ak Parti'ye versin, he?"

Abinin neden benim sözümle amcaya giriştiğini çözemediğimden bizimkilere döndüm.

"Bu abi niye benim repliğimi çalmış lan? Nereden duydu bunu?"

"Jayler'in çaycısı değil mi oğlum o? Kafeteryada gördüm ben bu adamı."

"Oha, harbi mi diyorsun? Siz kavga ederken kafeteryada değil miydik zaten? Belki oradan duymuştur."

"Bilmiyorum." anlamında omuz sallayıp kavgaya döndüm. Bir kaç amca daha gelmişti ki başından beri orada olan emicenin arkasında bizim yaşlarımızda bir çocuk olduğunu farkettim. Her ne kadar bizim yaşlarımızda desemde gören bizden 2-3 yaş küçük zannederdi. O kadar bebek yüzlü bir şeydi. Niki'nin kavga ettiği emicenin yanına gelip kolundan tuttu.

"Baba, yetmedi mi artık avukatlık yaptığın? Eve gidelim hadi acıktım ben! Annem de bekliyordur bizi."

Baba mı? Bu bebek suratlı çocuk bu herifin oğlu muydu? Niki de şaşırmış olacak ki kavgayı bırakıp çocuğa döndü.

"Baba derken? Amca bu Yunan Tanrısı nasıl senin oğlun olabilir? Seni deccal onu melek doğurmuş be!"

Duymamaları için fısıldayarak, "Ne doğurması kardeşim? Deccal sıçmış bu adamı." dedim. Çocuk Niki'ye karşılık olarak hayatımda gördüğüm en pis bakışı attı. Bakışının aksine pekte sert olmayan bir şekilde konuşmaya başladı.

"Babama sataşmayı bırakırsan gideceğiz. İyi günler."

Babasını da alıp uzaklaştı. Tabiri caizse bizimkini göt gibi bırakıp gitmişti. Gülmemeye çalışarak Niki'nin yanına gittim.

"Olsun be kardeşim, bir daha ki sefere bulursun bir Yunan Tanrısı."

"Olmaz Hyung, bundan ötesini bulamam ben. Peşinden gitmem gerek."

"Film mi çekiyoruz amk nere-"

Daha itiraz bile edemeden fırlaması ile arkasından boş boş baktım.

"YUNAN TANRISI Bİ' DUR! BARİ NUMARANI VERSEYDİN YA. ALOOOOO, HELELELELEE! KİME DİYORUM OĞLUM?"

Hoon Niki'nin öküzlüğüne dayanamarak ardından bağırdı.
"ÇOBAN MISIN LAN SEN HELELELE NE? GİT ADAM GİBİ TAVLA ŞU ÇOCUĞU, BOĞARIM SENİ!"

Niki hâlâ koşarken bulduğumuz boş bir banka oturduk. Amcalar çoktan dağılmıştı, yalnızca sinek abi kameramana nereleri videoya ekleyip eklemeyeceklerine dair emir vermek için oradaydı. Kameraman onu umursamıyordu gerçi, havaya konuşuyordu. Aklıma takılan soru ile başımı Heeseung'a çevirdim.

"Bu abi harbiden Jayler'in çaycısı mı? Emin miyiz o olduğundan?"

"Değilse bile nasıl birebir aynı lafı edecek amk? Vahiy yoluyla mı indi adama sanki."

"Belki önce ki hayatlarında aynı kişiydiler?"

"Bi' bedene iki kişiyi nasıl sığdıracaksın anasını satayım? Hem bu adam daha yaşlı, aynı kişi olsalar tekrardan doğmaları da aynı anda olurdu."

"Adam da ping var."

Konuyu bir kenara atıp sessizce oturmaya devam ettik. Bu sefer sessizliği bölen Heeseung oldu.

"Ee, sahiden barıştınız mı siz?"

Hoon'un ne düşündüğünü tam olarak kestiremiyordum. Cevap vermeyecek gibi durduğundan aklıma ne eserse söyledim.

"Ne barışması kardeşim? Nikah tarihi bile aldık."

Sunghoon'dan enseme tokat yiyeceğimi bilsem söylemezdim de, orası ayrı konu.

Gebeş Kaplumbağa [JakeHoon]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin