"Jungwon, bana doğru uçan camışlarla bir bağınız var mı?"
"Aralarında 1.80 bir velet varsa, evet."
Yardıma gelinmesinin ardından bir kaç dakika geçmişti ki bizimkiler yeni geliyordu. Bu sırada bize yardım eden bey ile tanışıp kaynaşmıştık. Adı Jisung'tu. Minho ile aralarında en fazla iki yaş vardı ama tabii ki de benim tanıdığım dağ ayısına göre daha medeni biriydi.
Yukarıdan az da olsa koşuşturma seslerini duyabiliyordum. İlk Heeseung'un sesini işittik. "BEY ADAMI, BEYEFENDİ BEY! BAKAR MISIN EFENDİ ADAMI? BİZİM ARKADAŞLARI ASANSÖR MÜ NE YUTMUŞ ÇIKARDINIZ MI?"
Sunghoon, Heeseung'un aptallığına dayanamamış olacak ki bağırdı. "ÇIKARMIŞ GİBİ Mİ GÖRÜNÜYOR AMIN OĞLU!?"
"Lan asansö- Aman Sunghoon! İyi misiniz oğlum?"
"Sen geldin daha beter olduk anasını satayım. Bizden çok korkmuşsun amk."
"Bir şeyi de beğen aq. Zaten kafam yerinde değil germe beni."
"Gençler kavgayı bırakıp yardım mı etseniz, daha mantıklı bir çözüm olmaz mı sizce de?"
İşte o yüce ses, yüce zeka! Kurtarıcımız Jisung'tan çıkan sesin verdiği rahatlıkla laf dalaşına girmeden oturmaya devam ettim. Yine de abartmaması için Sunghoon'a ters bir bakış atıp geri çekildim. Omzunu "Banane." anlamında salladığında telefonun kılıfını çıkarıp kafasına fırlattım.
"Ne atıyo'n lan puşt!"
"Lan atmayın birbirinize bir şey, rahat durun!"
Cevap vermeyip karşılıklı birbirimize dil çıkarttık. O sırada Minho'nun ellerini dua eder gibi açmış Galatasaray'ın ilk on birini saydığını farkettim. Kafadan kontak.
"Hyung kapa elini zebani inecek başımıza, cehennemi mi turlayalım istiyorsun amk?"
"Kazımcan'dan sonra kim geliyordu ya?"
"Gavur Muslera geliyordu sıçtığımın kodomanı. İyice Galataeist kesildi başımıza kel nuri!"
"Babandır oğlum kel!"
Sunghoon, sinirini atamamış olacak ki Minho ile de kavga etmeye başlamıştı. Gerçekten uğraşmak istemiyordum. Bu nedenle göz devirdim ve konuşmadan sessizce oturmaya devam ettim. Kafam allak bullak olmuştu, öyle ki Jake'in bizi neden alel acele çağırdığını bile sormayı unutmuştum. Jay'in başına bir şey geldiğini söylemişti ama Jay yanlarında değildi. İyice meraklanmıştım. Zaten şirkette en fazla ne olabilirdi? Jay'in terfi almasından bahsediyor olamazlardı, değil mi? Düşüncelerimle boğuşurken aniden asansörün hareket etmesiyle diğerlerine döndüm. "N'oluyor lan?"
"Allah katına mı çıkıyoruz lan yoksa? Oğlum daha çok erken ya! Derbiyi izleseydim bari!"
"HYUNG GALATASARAY'I SEVİYORSAN SUS. RABBİM SENİ YANINA ALIR MI SENCE ANASINI SATAYIM."
Son sözümü söylediğimde asansör durdu. Kapı açıldığında beş kişi meraklı gözlerle bize bakıyordu.
"Yerde ne yapıyorsunuz be?"
Biz Winter'a cevap veremeden Jake lafa atladı.
"Yuh, çok pis deja vu yaşadım şuan."
***
Sonunda kurtulmuş, rahat bir nefes alabilmiştik. Bu sefer son değil, şükür dualarımı ediyordum. Hep beraber kafetaryaya inip içecek bir şeyler aldık. Minho aldığı kolayı anında hüplettiği için gözümüzün içine baka baka oturuyordu. Tabii kimsenin ona tek yudum vermeye niyeti yoktu orası ayrı. Niki her konuşmaya başladığında Minho da onun şeftalili meyve suyuna gözünü dikiyordu ama bir zaman sonra masaya koymak yerine Heeseung'a verdiği için ondan umudu kesmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gebeş Kaplumbağa [JakeHoon]
Fanfiction"Ulan ben burayı yapan mimarın cibiliyetini sikeyim! Asansörün düğmelerini Fenikeliler'e mi yaptırdınız anasını sat-" "Benimle, bana anlat. Bana anlat gebeş kaplumbağa bana anlat! Millet sana, millet sana kanalize mi olacak? İki saattir sıçtın adamı...