"Bir kez daha soracağım ne zamandan beri bu güçlere sahipsin?"
"Bende bir kez daha söyleyeceğim yanlış kişiyi yakaladınız."Karşımda duran adam hafifçe gülümsedi. Maksimum yirmili yaşlarda kahverengi gözlü, yer yer kahverengiye kaymış siyah saçları olan sert görünümlü bir adamdı. Rahat tavırları, duygusuz yüz ifadeleri, kelimelerde ki vurguları bu işi uzun zamandır yaptığını gösteriyordu.
"Olay yerinin 1.5 km yakınında yaralı ve baygın bulundun ve hâlâ olayın içinde olmadığını mı savunuyorsun?" Masanın üzerinde ellerini birleştirdi ve masaya doğru eğildi. Gözlerini gözlerime dikmişti.
Cevap vermek yerine sadece yüzüne bakmak ile yetindim. Kaşlarını kaldırıp bir süre bekledi sonra geri çekildi."Beni iyi dinlemeni istiyorum, bu odanın dışında senden gelecek cevapları bekleyen insanlar ve ve onlar benim kadar sabırlı değil. Eğer sen bana yardımcı olmazsan bende sana yardımcı olamam."
*Onlara güvenme* diye seslendi zihnimin içinden bir kadın.
Derin bir nefes verdim."Yapmadığım bir şeyi itiraf edemem bayım. Bu başka birinin suçunu üstlenmek olur. Gerçekten bir polisseniz bunun doğru bir şey olmadığını iyi bilirsiniz."
"Pekala" dedi azıcık bıkkınlıkla "o zaman ilk sorumuza geri dönelim. Ne zamandan beri bu güçlere sahipsin?"
Gözlerimi devirdim. Bu sorgu işi sıkmaya başlamıştı.
"Ben asl-"
"Ya da soruyu şöyle değiştireyim. Bu gece tam olarak ne olduğunu anlat." Diye sözümü kesti adam. Meydan okur bir biçimde gözlerime bakıyordu.
"Gecenin bir yarısında hiç bir nedeniniz yokken beni alıp buraya getirdiniz, nerede olduğunu bilmediğim bir yere - ki polis veya onun gibi bir şey olduğunuzu zannet-""Sözde" sorgu odasına hızlıca bir kız girdi. Yüzünde tıpkı boya kovasına düşmüşte sonra yıkamaya üşenmis gibi duran bir makyaj vardı. Simsiyah saçlarının arasından cart pembesi saçları gözüküyordu.
Pembeyi anladım da cart pembesi?
Kız nefes nefese kalmış biçimde konuşmaya başladı:"Tom, bir sorunumuz var."
Tom mu? Dönüp adama bir daha baktım. Açıkçası karşımda duran adamın başka bir ülkeden olacağı hiç aklıma gelmemişti. O kadar akıcı bir biçimde Türkçe konuşuyordu ki başka bir şeye olanak vermemiştim.
Adam yavaşça ayağa kalktı. Masaya kelepçelenmiş ellerimi açtı."Anlaşılan bu güzel sohbete sonra devam edeceğiz." Dedi. Sesinde alaycı bir tını vardı. Kapının önünde duan iki adama seslendi.
"Çocuklar hanımefendiyi 4 numaralı odaya götürün bir süre daha misafirimiz olacak.""Ya da bir iyilik yapıp beni evime bırakabilirsiniz." Sonuna hafif bir gülümseme ekledim. Adam bir süre yüzüme baktı fakat hiç bir şey demeden çıkıp kapıyı kapattı.
Odanın içinde belinde artık aşina olduğum sakinleştirici silah taşıyan iki adam ile tek başıma kalmıştım. Buradan gitmek çocuk oyuncağı olacaktı.
*Gücünü kullanma*
Ona ihtiyacım yok zaten diye cevap verip zihnimi susturdum.
Adamlardan biri sağ kolumu tutup beni kaldırmaya çalıştığında kolumu kurtarıp sağ elimle kafasını masaya çarptım. Silahını çekmeye çalışan diğer adamın eline tekme attım. Silah kapının olduğu duvarın köşesine düştü. Diğer ayağımı da kafasına indirdim. Şimdi elimde iki baygın adam ve iki silah vardı. Bide cam duvarın arkasından izleyenler. Bu gece daha ne kadar mükemmel olabilir acaba?
Kapının köşesine düşen silahı aldım. Kapıyı açıp dışarı adımımı atmam ile boynuma sivri bir metalin batması bir oldu. İgnedeki sıvı vücuduma girdiğinde tüm vücudum buz kesmişti. Erken konuşmuşum kabul.
İğneyi vuran kişiye baktığımda sorgu odasındaki adam olduğunu gördüm fakat gözüm kararmaya başlamıştı doğru mu gördüm emin değilim. Bayılmadan önce hatırladığım son şey beni bir sedyeye kaldırıp bir odaya götürdükleriydi.
Her şey karanlığa bürünmeden önce kulağıma bir cümle ilişti:
"Başka birinin suçu ha?" Bu hayatımın en berbat gecesi.*
*
*Bu hikayenin ne zaman başladığını elbette merak ediyorsunuzdur. Ben size anlatayım.
8 yıl önce küçük bir kız pazar tezgahının başında annesine cafcaflı bir yüzüğü alması için yalvarıyordu. Annesi kızına o yüzüğü alamayacağını, alsa bile takamayacağını anlatmaya çalışıyordu. Fakat küçük kız annesini dinlemiyordu. Kaybetmemek için cebine koyduğu yüzüğü unutup pazardan ayrılmışlardı. Cebinde yüzüğü unuttuğunu fark ettiğinde geri dönmek için çok geçti. Yüzük böylece onda kalmıştı.
Siyah bir metale sarılmış mor taşlı bu yüzüğü dışarıda takamasa bile eve her geldiğinde o yüzüğü takmıştı.
Bir gece yine yatmadan önce yüzüğü çıkarmış, başındaki sephanın üzerine koymuştu. Yorgunluktan dolayı uykuya dalan kız gökyüzündeki ışıkları farketmemisti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
• GÖLGE •
FantasyKamartajın kapıları hızlıca kapandı. Tüm büyücüler tetikteydi. Sadece büyücülerin nefes alış verişi duyuluyordu. Etrafta büyük bir korku yayılıyordu. Geçen her saniye gerginlik yükseliyordu. Tam ortada iki kişi duruyordu. Kırmızılı pelerinli bir büy...