Karanlığın ortasında ellerim ve bacaklarım bağlı oturuyordum. Keşke sadece bağlı olan yerlerim onlar olsaydı. Ağzımdaki demirlik yüzümü sıkıyordu. İki yıldır bunu takıyordum. Artık yer yer paslanmış parçaları yüzüme batıyor, kanım akamadan kuruyordu.
Etrafımda ki karanlık sis kıpraşıyordu. Yukarı doğru sonsuzluğa giden karanlık tek manzaramdı.
Tartışan 3 büyüğün seslerini net bir biçimde duyuyordum. Buranın tek avantajı buydu. Her şeyi dinleyebiliyordum. Üç büyük, kızı kimin kontrol etmesi gerektiği hakkında tartışıyordu. Daha doğrusu ikisi.
Karanlığın prensesi konuşmuyordu.
Onun konuşmaması hayra alamet değildi ama kız kardeşi bunun farkında değil gibiydi. Aydınlığın prensesi kraliçeyle konuşuyordu. Taşıyıcıya gereksiz yüklendiğini, bedeni kontrol etmemesi gerektiğini söylüyordu. Kraliçe ters bir tavırla prensesin konuşma hakkı olmadığını söyledi.
Karanlığın prensesi hâlâ susuyordu.
Aydınlığın prensesini uyarmam lazımdı ama konuşma hakkım yıllar önce ellerimden alınmıştı. Dudaklarımı kıpırdatınca kulağımın altındaki metal parçası derimin içine girdi. Acıyı hissetmemeye çalıştım. Çünkü onu hissedersem ve tepki verirsem ağızlık yüzümü daha da parçalayacaktı.
Sonunda konuşmaya ara verildi. Konu daha sonra konuşulacaktı. Bu şekilde sesler kesilmişti ve ben yine karanlıkta bir başıma bırakılmıştım.
Konuşmayı özlemiştim. Evet konuşmayı çok özlemiştim ama bu ağızlıktan kurtulsam bile konuşabileceğimi zannetmiyordum. Ama hayır bir ara konuşabilmiştim. O çocuktan yardım istemiştim. Sesimi duyabilmiş miydi bilmiyorum ama konuşmuştum işte.
Yıllar sonra farklı birini görmüştüm. Şimdi onu unutamıyordum. Karanlıkta saçlarının siyah mi kahverengi mi olduğunu anlamamıştım ama gözlerini görmüştüm. Koyu kahveydi. O gözleri nasıl unutabilirdim ki?
Tamam saçmalıyorum biliyorum.
Arkamdan bir öksürük sesi duydum. Ağızlık boynumu da sardığından dönemiyordum ve bunu hepsi biliyordu. Ayakkabılarının gıcırtılı sesinden kimin geldiğini anlamam çok uzun sürmedi. Karanlığın prensesi eliyle başıma baskı yapmıştı.
"Orda havalar nasıl?" Diye sordu prenses. Etrafımda dolanıp önüme geldi. Maşalı gibi duran simsiyah saçları göğsünün altında son buluyordu. Şaçlarıyla aynı ton gözlerini yadırgayıcı bir şekilde üzerimde gezdiriyordu.
Onları dinlediğimi biliyordu ve bundan hoşlanmıyordu.Bacaklarını açarak yere eğildi. Boyuma geldiğinde sadece parmak uçlarında duruyordu. Çenemi tutup başımı yukarı kaldırdı. Çok fazla kaldıramamıştı çünkü yaralanacağımı biliyordu. Gözlerimi kaçırıp titrememi bastırmaya çalıştım. Ondan korkuyordum. Hepsinden korkuyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
• GÖLGE •
FantasyKamartajın kapıları hızlıca kapandı. Tüm büyücüler tetikteydi. Sadece büyücülerin nefes alış verişi duyuluyordu. Etrafta büyük bir korku yayılıyordu. Geçen her saniye gerginlik yükseliyordu. Tam ortada iki kişi duruyordu. Kırmızılı pelerinli bir büy...