"Daha yeni gelmiştin?" dedi Didem Teyze bavuluma bakarken. "Yine gelirim Teyzem." dedim ona sarılırken. "Her zaman bekleriz." dedi Nedim Amca. "Hay Allah, bu kadar acil miydi yurt dışındaki işleriniz?" dedi. Cevap vermedim. "Görüşürüz." dedim ve Poyraz'ın arabasıyla yola çıktık. Poyraz hiç konuşmuyordu. "Gitmem gerektiğini biliyorsun." dedim. Bir şey demedi. "Bir kaç hafta sonra sen de gelirsin." dedim. Yine bir şey demedi. "Poyraz bana cevap verir misin?" dedim. Hızlanmıştı. "Poyraz!" dedim. Aniden frene bastı. Asfaltın çığlığı kulağımı delmişti. "Kardeşimden uzak kalmak kolay değil biliyorsun. Gitmek zorunda değilsin. Kaçıyorsun." dedi. Ağlıyor muydu? "Ağlamasana." dedim. Bana sarıldı. "Gitme. " dedi. "Peki ne yapacağız?" dedim. Düşündü. Düşündü... Gülümseyerek yola devam etti. "Seni çok seveceğin bir yere götüreceğim." dedi. Merakla dışarıyı izlemeye başladım.
Suzan Hacıgarip-Sancı
Gitmek... Zordur. Kalanlar için daha zor. Ormanın derinliklerinden geçiyorduk. Orman... Gözlerim dolmuştu. Ne oluyordu böyle? Beni öldüren üç adamdan uzaklaşmıştım. Sevinmem gerekiyordu. "Ne oldu?" dedi Poyraz. İç çektim. "Hadi ama." dedi. Gözyaşlarım düşmeye başladı. "Durabilir misin?" dedim. Yavaşça durdu. Emniyet kemerimi çıkartıp yürümeye başladım. Etraf sisle kaplıydı. Soğukta yürüyüp gökyüzüne baktım. Neler oluyordu bana? Neden böyle hissediyordum? Sanki bir parçam orada kalmıştı. Bir parçam bölünmüş ağlıyordu. Ben sadece birilerine güvenmek istiyorum. Çok mu? Zor mu? Gerçekten birine bağlanmak ondan koymamak istiyorum. Babam olsun, beni korusun istiyorum. Gece uyuduğumda silahımı yastığımın altına koymak istemiyorum. Poyraz belimden tutup arkamdan sarıldı. Bir kardeşim vardı ama bi tarafım hep eksikti. Ben de bu boşluğu kaçarak tamamlamaya çalıştım. Sokaklarda aradım, kavga etmekte aradım, aşkta aradım. Ama hepsi beni daha da parçaladı. Hepsi ayrı ayrı yerlerden öldürdü beni. Birisi bileğimden, birisi güvenimden, birisi kalbimden... Poyraz boynumdan öptü. "Sen benim her şeyimsin." dedi. Beni anlıyor olması her şeyi açıklıyordu zaten. "Sen de benim." dedim. Telefonu çaldı. Selin arıyor... Kaşlarımı kaldırarak ona baktım. Güldüm. "Saman altından su yürütüyorsun ha?" dedim. Güldü. "Efendim Selin." dedi sesi hoparlöre verirken. "Poyraz, Elif kayıp." dedi telaşlı bir sesle. Poyrazla birbirimize baktık. "Geliyoruz." dedi Poyraz. "Siz? Serenat yurtdışına gidecekti." dedi. "Sonra konuşuruz adres verin." dedi Poyraz.
Nerdesin Elif? Nereye kayboldun acaba? Küçük kuşum... Kapısı pembe çiçeklerle dolu bir eve gelmiştik. Bahçede merhaba ve pembe çiçekler vardı. Bana çokça bahsediyordu çiçeklerinden ama görmek hiç fırsat olmamıştı. Küçük ve tatlı bir evdi. En önemlisi içinden fışkıran huzur... İçeriden bir annenin feryadı yükseldi. Anne... Ellerimi sıktım. Ve kapıyı çaldım. Selin kapıyı açtı. Bir şey demeden içeriye aldı bizi. "Elifim." dedi Elif kadar narin bir kadın. Yanına oturdum. "Elif'in en yakın arkadaşı." diye tanıttı beni Can. Kadın bana sarıldı. "Serenat. Kızım. Elif..." dedi. Gözlerim dolmuştu. Telefonum çaldı. Kayıtlı olmayan bir numaraydı. Ayağa kalkıp biraz uzaklaştım. "Buyrun?" dedim. "Sesini duymak güzel. " dedi. Dondum. "Yapmış olamazsın." dedim sessizce. Biraz ses kesildi. "Serenat?" dedi Elif. Allah'ım. "Yaparım." dedi Serdar. Telefonu sıktım. "Neden?" dedim. "Para istiyorsan sadece miktar söyle." diye ekledim. Elif'in bir suçu yoktu çünkü. "Seni istiyorum. " dedi. O anda kalbim bir kez çarptı. "Be-beni mi?" dedim. "Yazacağım adrese tek başına gel. Cici arkadaşını serbest bırakayım." dedi. Telefonu kapattım. Bu manyak adam Elife zarar vermemeliydi. Arkamı dönüp içerideki Anneye baktım. "Elifi getiriyorum." dedim. Poyraz çoktan anlamıştı. "Nasıl?" diye sordu Can. Sinirliydi. "Poyraz benimle gel, sadece bekleyin." dedim diğerlerine. Arabaya atladık ve Poyraza anlattım.
"Sen Elifi alıp git. Serdarla ben ilgilenirim." dedim. Bana baktı. "Gitme demeyeceğim dinlemeyeceksin ama dikkat et." dedi elimi tutan Poyraz. Ona gülümseyip verilen adrese doğru yürüdüm. Geniş, koyu yeşil bir gölün hemen kenarına yapılan siyah ev korku filmlerini andırıyordu. İç sesim 'Yapma.' dese bile. Bu sefer olmaz. Elif'in ölümüne göz yummak bir anneyi öldürmekti. Bir Serenatı öldürmekti. Ellerimi sıkarak kapıyı çaldım. Takım elbiseyle kapıyı Serdar açtı. Kaşlarımı çattım. Dalga mı geçiyordu? "Hoşgeldiniz." dedi içeriye buyururken. Yavaşça içeri girdim. Temkinli ve gergindim. Salona geçtik. Salon baya genişti ve tam ortaya yemek masası kurulmuştu. Biraz yemek ve şampanya vardı. Psikopat falan mı? Ya da deli? Korkuyla ona döndüm. "Korkma, psikopat ya da deli değilim." dedi. Zihnimi mi okuyordu? Dur. Şikilop mikilop. Yok. Tepki vermedi. Demek ki okumuyor. Şu durumda bile saçmalıyorum. "Sadece sana bir özür yemeği planladık." dedi. İçeriden Elif geldi. Bağlı falan da değildi. Elifler bu konuyu bilmiyorlardı. Bu adamın bir katil olduğunu ve bileğimi kestiğini... "Sürpriz." dedi Elif. Neşesi içimi rahatlatmıştı. Ona sarıldım. "Ne kadar korktum bilemezsin." dedim. Kıkırdadı. "Unutulmaz bir akşam yemeğiniz olsun istedim." dedi. "Annen ne kadar ağlıyor biliyor musun? Git. Poyraz ileride." dedim. Beni öpüp çıktı. Serdara döndüm. "Hiç bir şeyden haberi yok değil mi?" dedi sert sesiyle. Serdar mıydı bırakıp gidemediğim adam? Sandalyemi çekip oturmamı istedi. Yavaşça oturdum. Beni koruyabilir miydi? Bana bağlanabilir miydi? "Öncelikle sana kendimi çok yanlış tanıttığım için özür dilerim. " dedi. Kollarımı masaya dayayıp dikkatle dinledim. "O gece amacım seni öldürmek değildi. Öldürmek istesem... Zaten biliyorsun." dedi. Güldüm, ölmüştüm. "Biliyorum." dedim. "O gece öldürdüğümüz adam annemizi öldürdü." dedi. Gözleri yine kırmızı olmuştu. "İntikam için olsa bile adam öldürmek yasal değil." dedim. Güldü ve geriye yaslanıp "Babanın cinayetleri yasal mı?" dedi. "Babam kimseyi öldürmedi." dedim. Yani tam olarak baba kız olmasak da böyle bir şey yapmaz. Gülümsedi. "Annenden sonra çok yakın olmadığınızı duydum. Bilmemen normal." dedi. Şaşkın bir şekilde baktım. "Konumuz kim daha illegal değil. " dedi. Ve devam etti "Adım Serdar, 22 yaşındayım. Babam holding sahibi. Senin yaşında bir kardeşim var. Adı Buğra. Ve aklında soru işareti kalmasın. O gece ilk defa ve son defa oldu." dedi. Çok sıcak geliyordu. Centilmen ve her hareketi mükemmel. "Teşekkür ederim." dedim. Ağzımdan çıkan kelimeye ben de şaşırdım. "Yani bana açıklama yaptığın ve yemek için." dedim. "Daim olması dileğiyle." dedi. Yeşil gözleri parlıyordu. Şampanyayı açıp servis etti. "Buyrun hanımefendi." dedi. Yemeğe başladık.
Hayatımın en eğlenceli iki saatiydi diyebilirim. En rahat, en komik, en korkusuz... Gölün kenarında ateş yakmıştık ve marshmellow pişiriyoruk. "Hep babamla yapmak isterdim." dedim. Gülümsedi. Yanıma oturdu. "Serdar." dedim. Bana döndü. "Efendim Serenat." Adımı söylerken bile karnım değişik oluyordu. Neden? "Hiç böyle hayal etmemiştim." dedim. Güldü. "Neyi?" dedi. Şaşkın bir şekilde "Hayatını." dedim. Normal bir şirket adamı gibi işi vardı. Sıradan değildi. Mutfakta çok iyiydi. Hatta yemekleri kendisi hazırlamıştı. Eriyen marshmellowumu üfleyerek yemeye çalıştım. Ama çok sıcaktı. Gülerek beni izledi. "Kolaysa sen ye." dedim. "Yemek isteyen sensin." dedi. Bazen de uyuz cevaplar veriyordu işte. Biraz sonra bir araç karşımıza park etti. Hızla. Kapıyı kırarcasına kapattı. Buğra... "Biraz sakin olmayı denemeli." dedi Serdar. Bir şey demedim. "Serenat gidiyoruz." dedi. Omzumu kaldırıp indirdim. "Merak etme, sizi katil ya da başka bir şeyle yargılamayacağım." dedim. Önce Serdara sonra bana baktı. "Serenata hayatımızı anlattım kardeşim." dedi. Elimdeki marşmelowumu yemeye devam ettim. Hala sinirliydi. Yanımızdaki ağaca yumruğunu vurdu. Ne için bu kadar sinirliydi? "Bade nerde?" dedi Serdar. Hala Badeyle birlikte yani. Bizi ele vermiş olsa bile. "Badeyle ayrıldık." dedi net bir şekilde. Serdar kafasını kaldırıp Buğraya anlamsız bakışlar attı. "Başka biri var." dedi Serdar Buğraya. Buğra bir şey demedi. Bade'nin sevdiği başka biri mi vardı yani? Yoksa Buğra- Öksürmeye başladım. "Sana yavaş yemeni söyledim." dedi Serdar gülümseyerek. Buğra ise ciddi bir şekilde bakıyordu. "Serenatı bu yüzden mi çağırdın?" dedi Buğra boğuk bir sesle. "Hayır." dedi Serdar. Ona döndüm. Buğra kadar ben de şaşkınım. "Ben bu huysuz ve yerinde duramayan kızdan hoşlanıyorum." dedi.
Gökyüzü gürledi, toprak alevlendi, deniz çekildi, ay ihtişamıyla parlamaya devam etti. Ama o. O bitti. Orman. Dayanacak duvarı olmadan. Bitti.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
HANGİ YARIN?
Novela Juvenil"Yarın unutursun." diye fısıldadı kulağıma eğilerek. Yutkundum. Yüzümün gerildiğini hissedebiliyordum. Çıkmaya çalışan son nefesimle "Hangi yarın?" diye sordum.