6

1 1 0
                                    

"Benden hoşlan-" Sözümü Poyraz kesti. "Yeter Serenat." dedi. Deli gibi ortalıkta dönerek sürekli bu cümleyi tekrarlıyordum. "Bu hikaye aşırı trajedik." dedi Elif. Korkuyla beni izlerken. "Ayrıca bilseydim seni o gece oraya çağırmazdım." diye ekledi. Ona bakmadım. Hatta söylediklerini sadece duyabiliyordum. Anlayamıyordum. Nasıl yani? Orman çocuğun abisi ve mafyanın oğlu ama benden hoşlanıyor. Bir deliden hoşlanıyor. Yalan söyledi. Hayır hayır yalan değildi. Saçlarımı koklaması ve parfümümü unutmaması her şeyi belli ediyordu zaten. "Gidiyoruz." dedi Poyraz. Ona baktık. Durdum. "Seni çok uzaklara götüreceğim." dedi. Elif güldü. "Ah, Romeo. Ne yazık ki 2023'te yaşıyoruz." dedi. "Kalırsak ne olacağının farkında bile değilsiniz." dedi Poyraz. "Zarar verecekler." diye ekledi. "Hayır, vermeyecekler. Ama beni rahat bırakmayacak." dedim. "Peki sen?" diye sordu Can. İşte bu sorunun cevabını arıyordum. Benim burda kalan parçam kimdi? Serdarla güzel vakit geçirmiştik. Ama... Aması yok işte. Güzel vakit geçirdik. Ama yine bir şeyler eksik kalıyordu. Benden cevap bekleyen 4 kişiye baktım. "Öyle bakmayın ben de ne hissettiğimi bilmiyorum." dedim. Kaçmak ya da kalmak.

"Özür dilerim. Hislerim karşılıklı değil." dedim. Buğrayla göz göze geldiğimde başka bir yere odaklanmaya çalıştım. "Peki." dedi. Ona baktım. Daha şiddetli olmasını beklerdim. "Kendine iyi bak.." dedi ve ayağa kalkıp gitti. Gözleri dolmuştu. Ama yine de kırıp dökmeden sakince çekip gitti. Buğra biraz düşündü. "Ne var?" dedim. Bir şey demedi. Serdar Buğraya göre daha sakindi. "Ne yapmaya çalışıyorsun?" dedi en sonunda. Güldüm. "Hoşlanmadığım halde hoşlandığımı mı söyleyecektim." dedim. Bir şey demedi. "Sana en başta yapman gereken şeyi söyledim : Bizden uzak dur!" dedi. Ne değişik bir varlık.

Yirmi beş gün olmuştu. Ne okula gidiyor ne kimseyle görüşüyordum. Hatta Poyrazla bile ara sıra konuşuyordum. Onlardan ve olanlardan kaçmak için dağ evimize gelmiştim. Burayı kimse bilmiyordu Allahtan. Sessizce kahvemi yapıyor, arada sırada televizyon izliyor ve ders çalışıyordum. Herkesten kaçmak istiyordum. Olanlardan kaçmak, yaşananları unutmak ve annemin özlemini çekerek sessizce yaşamak istiyordum. Çok muydu? Kendimce şarkı söylemeye başladım. Telefonum çaldı. Poyraz arıyor... "Naber kuzum?" dedi. Sesini duymak bile iyi ediyordu insanı. "Öyle biraz televizyon izledim. Şimdi manzaraya karşı kahve keyfindeyim." dedim. Güldü. Hatta kahkaha attı. "Aynı annem gibi konuştun." dedi. Güldüm. "Çok çok selamlarımı söyle. Bugün yarın dönmeyi düşünüyorum. Ortalık sakindir umarım." dedim. Derin bir nefes alıp verdi. "Burası sakin. Yani Can ve Elif söylemeseler de sevgili oldular. Onlar ayrı takılıyorlar zaten. Biz de Selinle birlikte oyun salonuna gidiyoruz. " dedi. "Selinle?" dedim. Kıkırdadım. Selin demek. Yengem. Ahahah. "Sakın gülme." dedi. Güldüm. "Uyuzsun." dedi. Yine güldüm. "Helin okuldan ayrıldı hatta en son Demirle kavga etmişlerdi biliyorsun. Sonra çıkıp gitti haberini alan yok. " dedi. Bir an sessizlik oldu. "Buğra?" dedim. İlk defa onunla ilgili bir soru sormuştum. Sustu. Sustu... Duymadığını farz edip tekrar sordum. "Buğralar ne halde?" dedim. "Sonra anlatırım." dedi. Ne! Ne olmuştu? Öldü mü yoksa? Sanane Serenat. Nasıl Sanane? O benim... Neyim? Hiçbir şeyim! "Ben sizi tutmayayım iyi eğlenceler." dedim ve kapattım. Bugün 31 Ekim. Yani... Doğum günüm. Poyraz aslında doğum günümü kutlamak için aradı zannettim ama unuttu sanırım. Babam bile unutmuştu zaten. Hava kararmak üzereydi. İlerideki köye benzer yerdeki bakkaldan aldığım keki açtım. Bir kaç mum diktim ve çakmakla yakmaya başladım. Dağ evimizin ön duvarı full pencere tarzıydı. Mumları yakıp yavaşça manzaraya doğru yürüdüm. Yere oturup bağdaş kurdum. Gözlerimden bir damla yaş düştü. "İyi ki doğdun Serenat. " dedim ve mumları üfledim. O sırada kapı çaldı. Köydeki Teyzeler bana yemek getiriyorlardı ara sıra. Yine onlardan biri sanmıştım ama... Kapıyı açar açmaz dondum. Buğra? Ağlıyordu. Hatta deli gibi ıslanmıştı. Yutkunarak kapıyı açtım. "Girsene hasta olacaksın." dedim boğuk sesimle. İçeri geçti. Bir havlu ve oversize beden tişört getirdim. "Al bunları. " dedim. Hala ağlıyordu. Bir anda bana sarıldı. Ellerim havada kalmıştı. Islak saçları boynuma değiyordu. Rüyada mıyım? Ona sarıldım. Daha da sıkı sarıldı. "Özledim." dedi sessizce. Beni mi? Hadi canım. Bir şey demeden öylece sarıldık. Bir kaç dakika, belki 10, belki 20... Benden ayrıldı. Artık ağlamıyordu. Yüzü ciddiyetle bürünmüş. Az önceki küçük çocuk bir anda canavara dönüşmüştü. Elimdekileri uzatıp "Banyo ileride sağda." dedim. Ve küçük çocuğun gidişini izledim. Neyin var senin? Benden uzak dur dememiş miydin? Şimdi neden geldin? Poyraz, Buğra hakkında bir şey anlatmamıştı. Neden? Saçlarını kurutarak içeri gelen Buğraya baktım. Hala olduğum yerde duruyor olmam dışında başka bir komik durum yoktu. Yavaşça koştuğum köşesine oturdum. O da diğer köşesine oturdu. "Sanırım özür dilemem gerek." dedi. "Sorun yok. Ama seni dinliyorum." dedim. Gözleri tüm odayı taradı ve orda durdu. Mumlu kekim yerde duruyordu. "Birini mi bekliyorsun?" dedi. "Hayır, kendim için." dedim. Doğum günümü bilmemesi normal bir şeydi. Hava iyice kararmıştı. Kalkıp ışıkları açtım ve geri yerime oturup ona doğru döndüm. Gözlerime baktı. "Annem gibi kokuyorsun." dedi. Yutkundum. "Şimdi anladın mı? Serdar seni bu yüzden öldürmedi. Ben, uzun zamandır gelmeni bekledim. Kavga etsek dahi kokunu almak hoşuma gidiyor." dedi. Yutkundum. "Özür dilerim." diye ekledi en son. Dondum. Cidden olduğum yerde dondum. Anksiyetem yoktu. Nefesim de yerine gelmişti. Bana biraz yaklaştı. "Serdar sana değil kokuna aşık oldu." dedi. Kolumu koltuğun üstüne dayayıp kafamı koluma yasladım. Nasıl ya? Bir koku... Yeni ölmüş bir annenin kokusu... Anne. "Serenat." dedi. Bana bakıyordu ama adımı söylemek hoşuna gidiyordu. "Efendim Buğra." dedim. "Serdar arabada bizi bekliyor." dedi. "Gelebilir, sorun yok." dedim. "Seni götürmeye geldik." dedi. Karışan saçlarını düzeltmeye çalışırken. "Nereye?" dedim. "Sürpriz olması gerekiyor."dedi. Şu an hiç bozmadın sürprizi Buğra. "İyi de kim benim doğum günümü hatırlıyor ki?" dedim. "Kim olacak Elif ve diğerleri işte." dedi. Poyraz benim doğum günümü unutmuş numarası yaptı yani. Ama neden Buğra? Neden başka biri değil de Buğra? "Ben istedim." dedi ben soruyu sormadan. "Yalnız konuşmak için." diye tamamladı. "Ha bir de hediyemiz  vardı." dedi kapıyı açıp kenardan siyah bir kutu çıkarttı ve bana uzattı. Açtım. Siyah, kalp yaka, uzun yırtmaçlı uzun bir elbise vardı önümde. Sade ve şık. Gerçekten bayıldım. Ve altında elbiseye uygun bir siyah ayakkabı... Bir de not vardı. Siyah seven bembeyaz kalpli papatya. İyi ki doğdun.

Arabaya yaklaşmıştık. Elbise ve topuklularla bu ıslak yolsa yürümek biraz zordu. Buğra belimden tutup destek verdi. "Topuklu ayakkabıdan nefret ediyorum." dedim. Ona bakmadım ama gülümsediğini hissedebiliyordum. "Allah düşmanımın başına vermesin." dedim. Arabaya yaklaşık beş adım kalmıştı. Serdar şoför koltuğundan indi ve bize yaklaştı. "İyi ki doğdun, çok güzel olmuşsun." dedi bana sarılırken. "Teşekkür ederim." dedim. "Birileri elbise çok kısa dedi ama." dedi Buğraya yan gözle bakarken. Ayak bileğimi kapatan elbiseye baktım. Bu mu kısa? "Notunuzu çok beğendim." dedim kolyeme dokunarak. "Buğra'nın sanatı." dedi göz kırparak. Sanırım her şey normale binmişti. Bir yanımda centilmen şirket sahibi diğer yanımda sert mafya babası. "Neyi bekliyoruz? Hasta olacak." dedi benden dolayı Serdar. "Gerçekten de soğuk." dedi Buğra. Ah şu hödük. Arka koltuğa bindim.

Serdar başına gelen bir kaç olayı anlatıyor ben ise gülme krizine giriyordum. Buğra 100. Kez dinlediği olayları eksiksiz bir şekilde tamamlıyordu. En sonunda gelmiştik. O eve. Göl kenarındaki siyah ev. Birkaç ışıklandırma ve birkaç süsleme... Yavaşça indim ve yürümeye başladım. Genelde toprak olduğu için biraz zor yürüyordum. Bir anda belimden tuttu. Hödük? Bir şey demeden evin önündeki göle bakan piste doğru ilerledik.  "Ayyyyy." dedi topuklu ayakkabısıyla süzülerek gelen Elif. "Seni çok özledim." dedi bana sımsıkı sarılırken. "Ben de sizi." dedim. "Hey, hadi ama." dedi Poyraz.
Lacivert smokin gözlerine aşırı yakışmıştı.  "Gel buraya." dedi bana sıkıca sarılırken. "İyi ki doğdun her şeyim." dedi. Omzuna vurdum. "Unuttun sandım. " dedim. Güldü. "Unutur muyum?" dedi etrafı göstererek. Can ve Selin de sarıldılar. Bir tek o kalmıştı. Poyraz ve Elife bakıp delici ışınlar gönderdim. Ne işi bar bunun burada? "İyi ki doğdun Prenses." dedi bana sarılan Demir. Ona sarılmadım. Benden ayrıldı. "Merak etme, seni kırıp üzmeyeceğim. Sadece Özür dilemek için burdayım." dedi. "Önemli değil Demir. Herkes hata yapar." Bunu derken Serdae ve Buğraya bakmıştım. "Önemli olan hatanı anlayıp gelmen. " dedim. Ellerimi sıktı. "Poyraz ve Selin sayesinde o illetten de kurtuldum." dedi. Gülümsedim. Helin cadısı zehirliyordu seni zaten. O sırada Buğra eve geçti ve üstüne düzgün bir tişört giydi. Poyraz yanıma geldi. "O zaman ilk dansımız birlikte olsun." dedi ve DJ'e işaret verdi. 

Birkaç saat geçmeden bütün okul gelmişti. Evin önünde hediye paketi dağı oluşmuştu çoktan. Poyraz ve Selin dans pistinden hiç inmiyordu. Elif erken çıkmak zorunda kaldı. Bitirmesi gereken dersleri varmış. Buğra içmekten köşeye oturmuştu. Serdar birkaç kızla sohbet etmekle meşguldü. Demir ise Canla konuşuyordu. Keşke hiç bozulmasa. Keşke hep burda kalsak. Buğra hariç. Güldüm ve ona doğru ilerledim. Beni gördüğünde düzgün bir şekilde oturup yer açtı. Kötü kokuyordu. "Hiç öyle bakma." dedi. "Nasıl bakıyorum?" dedim. Güldü ve benim baktığım gibi bakmaya başladı. İyice sarhoş mu olmuştu? Ama o zaman sızıp kalırdı. Işığın az olduğu bir yerdeydik. Kulağıma eğildi. "Sana bir sır vereceğim." dedi. Zar zor anlaşılıyordu. "İmkansız birine aşık oldum. Benim dışımda herkesle arkadaş olan birine. Benim dışımda herkesi seven birine. Benden nefret eden birine." dedi. Ne! Sarhoş sarhoş ne dediğini bilmiyor Serenat. Kaale alma. Birkaç derin nefes alıp vermişti. En sonunda "Seni seviyorum Serenat." dedi. Serenat dedi. Hayır hayır. Olamaz. "Baksana bana. Denizimde kaybolmak istiyorum." dedi. Gözlerimi ona çevirdim. Orman gözlerini bile zar zor açıyordu. Düpedüz sarhoştu. Serdara el sallayıp gelmesini istedim.  "Sanırım sarhoş." dedim. Güldü ve sırtına aldı. "Eve yatırıp geliyorum." dedi ve gitti. Ben hala duyduğum şeylerin şokuyla birlikteydim. Of Buğra. Sarhoşken mi söylenir bu? Ama gerçek değil ki zaten. Ya gerçekse? Poyraz ve Selin beni aralarına aldıklarında onlara eşlik etmeye başladım. Ama aklım hala ondaydı.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 28, 2023 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

HANGİ YARIN?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin