Beklenmeyen Ziyaret

195 83 8
                                    

Sabah olup ikisi de uyandıklarında bugün ev taşımak ve yerleşmek için aldıkları iki günlük iznin biteceği gündü. Arabaya atlayıp dolabı doldurmak için yakındaki bir büyük marketin yolunu tuttular. Hem kahvaltılık hem de normal yemekler için uzun bir alışveriş onları için gayet keyifliydi. Normalde genellikle market alışverişi işi Nazlı'ya kitlenen bir sorumluluk olsa da yeni bir ev için eşiyle birlikte alışveriş yapmak Ali için keyifli hale geliyordu. Poşetler bir bir market arabasındaki yerlerini almaya devam ederken Ali rafta gördüğü şeyler gülümsedi ve birkaç adım uzağındaki karısına seshendi, "Nazlı bak burada ne var?"

Nazlı başını çevirip kendisine gösterilen reçel kavanozlarını görünce ağzı sulansa da başını tekrar önündeki çay paketlerine döndürdü. Ali onun koşarak yanına gelmemesine şaşırdı, "başına taş mı düştü gelirken canım? Reçel görüp almamanın imkanı yok, bir süredir en sevdiğin kahvaltılık."

Nazlı aktığını varsaydığı salyalarını silerek iradesinin son damlalarını kullanıp market arabasını eline alarak buradan uzaklaşmak istediğini dile getirdi, "bence bu raftan bir an önce uzaklaşalım çünkü oradaki tüm reçel kavanozlarını almamak için kendimi zor tutuyorum. Datça'dan getirdiklerim henüz bitmedi, yenisini alırsam koyacak yer bulamam."

Ali bu sözlere gülümsemekle yetinerek karısına uyup peşi sıra bir yandaki raflara ilerledi. Bir süre daha alışverişe devam ettiler. Kasaya gelip sabah olmasına rağmen uzun olan kuyruğa girdiklerinde Nazlı konuştu, "canım uygun bir zamanda tekrar gelip tabak ve bardak takımları bakalım. Artık evde gayet geniş bir alanımız var, eskisine göre daha çok kişiyi ağırlayabiliriz. Bir ara onlara da bakalım." Ali onaylamakla yetindi, "tamam canım, nasıl istersen. Ev için bayağı harcadık maaşlar yatınca hallederiz." Bu şekilde konuşurken sıranın kendilerine geldiğini kasiyerin sözleriyle ancak fark ettiler. Dopdolu iki market arabasını kasaya koyup ödedikten sonra Ali'nin iki tur arabaya gidip gelmesiyle arabaya da yerleştirdiler. Evlerine döndüklerinde bunları mutfağa getirmek yine Ali'ye düşmüştü çünkü uzun bir süre Nazlı'yı pamuklara sararak bakmaya niyetliydi. Nazlı aldıklarını buzdolabına ve mutfak dolaplarına yerleştirirken Ali'de ikisi için bir kahvaltı hazırlama işine başladı. Nazlı son makarnayı da dolaba yerleştirdikten sonra arkasını dönüp enfes kokuların geldiği masaya bir göz attı. Sucuklu yumurta, çeşitli kahvaltılıklar, ekmek, en sevdiği reçeller ve tavşan kanı çay ile tamamlanan kahvaltı masasını görünce marketteyken aktığını varsaydığı ağzının suyunun şimdi gerçekten aktığını hissedip eliyle silmek zorunda kaldı, "aşkım harika olmuş, ellerine sağlık iyice açıkmıştım."

"Sen aldıklarımızı yerleştirirken ben de boş durmadım, hadi gel afiyet olsun."

Nazlı hemen masadaki yerini alıp ekmeğine reçel sürmeye başladı. Ali onun bu galiba sadece güldü ve kendi aç karnını doyurmak için harekete geçti. Sabah yapılan alışveriş yüzünden kahvaltı yapmaları saat 11'e doğru yaklaşırken ancak başlayabildi. Onlar yeni evlerinde kahvaltılarına devam ederken birisi yeni rüyalar görmekle meşguldü, belki de bunlara rüya değil kehanet demek daha doğru olurdu.

Çıkan dumanlar yüzünden kararmaya yüz tutmuş bir gökyüzü, etrafta perişan olmuş yıkık dökük binalar, sağdan soldan kısaca her taraftan kulaklara hücum eden silah sesleri ve son olarak arka arkaya alçaktan uçan savaş jetlerinin sesleriyle nereye düştüğünü bilemedi genç kadın. Yıllardır bu rüyalardan defalarca görmüş ve hayatını onlara göre yönlendirir olmuştu ama bu diğer gördükleri gibi değildi. Etrafına göz atmaya devam etti, harap olmuş ve sadece üç katı ayakta kalmış apartman olduğu tahmin edilebilen bir evin kapısının önündeydi ve olduğu konumdan tüm sokak geniş açıdan görülüyordu. Kıpırdamak istedi ama bunu başaramadı. Bu sebeple olduğu yerden göreceklerini izlemeye başladı. Sokağın bir başından birisi gelmeye başladı. Bu tanıdığını hissettiği bir yüzdü ancak kısa zamanda çıkaramadı. Namlusu yere bakan ama ateş etmek için her an hazırda olduğu için elleriyle tuttuğu silahıyla yürümeye devam etti gördüğü kişi. Üstü başı fena haldeydi, her yeri toz, kan ve barut kaplıydı. Yanaklarından yavaş yavaş kan sızıyordu ama kanlarda toz ve zamanın etkisiyle kurumaya yüz tutmuştu. Savaşta olduğu açıkça belliydi ve yorgunluktan bitkin olduğu da aşikardı. Birkaç adım daha attı adam, bir an ayağının kaydığını hissetti ve ayakta kalmak için son anda ayağını yere basabildi. Ayağına takılan yeşil ve ne olduğu belirsiz bir canavarın kafasına benziyordu ve neyseki bu kafa bedeninden ayrılmış gibiydi. Adam tam toparlanıp yüzünü ileriye döndürdüğünde boğazına saplanan nesneyle başını yukarı kaldırmak zorunda kaldı. Son gördüğü kararan gökyüzüydü. Tam bu anda genç kadın kendini o görmeye alışık olduğu ormanda gördü. İşte yine başlıyordu, bakalım şimdi ne yapması istenecekti. Karşısında gördüğü siyah kurt o alışık olduğu tok sesiyle konuşmaya başladı, "zaman kaybetme, hemen bu akşam ona git. Kim olduğunu uyandığında hatırlayacaksın. Ona bu rüyayı hatırlat ve savaşın onu bırakmayacağını söyle, o zaman sana inanacak ama yanına katılmayacak. Yanına katılmaya zorlama, sadece seni desteklediğini belli etsin yeter."

Fedakâr Bir AlNaz Hikâyesi Kısım 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin