Zor Karar

186 79 10
                                    

"Bir ay kadar önce bir rüya gördünüz Ali Bey. Kararmaya yüz tutmuş bir gökyüzü, harabe olmuş bir sokak ve sokağın size göre sağında sizi izleyen bir kadın. Her yeriniz kan, toz ve barut içindeydi. Silahınızı yere doğru tutuyordunuz çünkü savaş sizi bitkin düşürmüştü. Birkaç adımdan sonra yerdeki yeşil bir canavarın kafasına bastınız ve ardından boğazınıza saplanan şeyle başınızı göğe kaldırıp gözlerinizin kararışına engel olamadınız."

Ali duydukları ile şaşkına dönmüştü, bu gerçekten de bir ay kadar önce gördüğü ve unutamadığı bir rüyaydı. Anlamını aramaya çalışmamıştı ama bir türlü de aklından çıkmıyordu. Bunun şimdi Almıla tarafından bu kadar net bir şekilde anlatılması şaşırması ve ister istemez bir miktar ürkmesi için yetiyordu ancak korktuğunu elbette ki belli etmeden devam etmeye çalıştı, "bunu nereden biliyorsun?"

"Ben sandığınızdan çok daha fazla şey biliyorum Ali Bey ama bildiklerimi anlatırsam her şey mahvolur. Tek istediğim bana yardım etmeniz. Bu rüyayı görürken benim duymadığım bir ses size bir şeyler fısıldamış olmalı. O sesi dinlemelisiniz."

Büyük savaşlar, büyük fedakarlıklarla kazanılır...

Ali rüyayı görürken kendine söylenilen ama kimin söylediğini göremediği bu sözleri hatırladı. Anlaşılan yine başı beladan kurtulmayacaktı, "benden ne istiyorsun?"

"Ali!" Bu sert tonlama Almıla ve Ali'nin dikkatini çekmeye yetti ancak Ali'nin bu seferlik bu uyarıyı dinlemeye niyeti yoktu, "bana güven aşkım, şu an sana diyebileceğim başka bir şey yok." Nazlı başını sola yatırıp, Ali'nin bu kapıyı Almıla'dan gelecek isteklere aralayan karşılığına sitem ettiğini belli eden bakışlar sergilese de eşine güvenmeye karar verdi. Şimdiye kadar hep böyle yapmıştı ve bu güven hiç boşa çıkmamıştı... O halde ona uymaktan yine zarar gelmezdi, "peki, istediğin gibi olsun. Kalıp dinleyebilir miyim?"

"Elbette, beni daha sonra konuşulanları sana anlatma zahmetinden kurtarmış olursun." Bu sözler Nazlı'nın güvenini tazelerken Almıla içinse "ne anlatacaksan Nazlı da bilecek" anlamına geliyordu.

Almıla sakin ama ciddi bir şekilde konuşmasına başladı, "savaş yaklaşıyor Ali Bey, görüp görebileceğiniz en büyük ve yıkıcı savaş yaklaşıyor. Elli yıl içerisinde Dünya üzerindeki su kaynaklarının yüzde atmıştan fazlası kuruyacak, kutuplardaki buzullar eridiği için Ekvator sıcakları genişleyecek ve orta kuşak ısınacak, artan nüfusu artık Dünya taşıyamaz hale gelecek, yiyecek ve barınma kıtlığı baş gösterecek. Bütün bunların üzerine nüfus artışını en hızlı azaltacak olan savaş çıkacak. Savaşın ardından kalan nüfusun işi çok zor olacak çünkü savaş medeniyeti yerle bir edecek. Tüm bunlara rağmen biz o nüfustan olmak zorundayız. Türk'ün hayatta kalması bu savaştan sağ çıkmamıza bağlı. Bunları söylediğim için savaşı bizim çıkaracağımızı düşünmeyin, savaş kendi kendine başlayacak, buna hiçbir devlet engel olamayacak. Hayatta kalmak için savaşacağız, başka çaremiz yok lakin ülkemiz bu haldeyken bu savaştan sağ çıkamayız."

Nazlı duydukları üzerine sorusunu sordu, "bundan nasıl bu kadar emin olabiliyorsunuz?"

Almıla net bir şekilde cevapladı, "küresel Dünya'da yaşanan her olay bunu gösteriyor. Su olmadan insanlık olamaz Nazlı Hanım, bunu bir doktor olarak çok iyi biliyor olmalısınız ve su kalmayacak. Su azaldığında yiyecek de yetiştiremeyeceğiz. Kıtlık ve susuzluğun savaşı beraberinde getireceği aşikar, hele ki artan nüfus düşünülünce kesin diyebilirim. Güçlü devletler savaşa hazırlanıyor, biz ise içimizdeki mülteci ve kaçakları beslemekte meşgulüz."

Şimdi soru sorma sırası Ali'ye geldi, "eğitim, tarım ve ordu konusunda nasıl yenilikler yapacaksınız?"

Almıla bu sorunun Ali'nin ona bir adım daha atması demek olduğunu anladığı için biraz daha rahatlayarak anlatmaya başladı, onu ikna etmek istiyorsa tatmin edici bir sunum yapması gerektiğinin farkındaydı, "eğitimden başlayacak olursam, Türk çocuklarını Türk olduklarının bilinciyle yetiştireceğiz. İçlerine ülke ve Türklük sevgisini işleyeceğiz. Eğitim devletin en büyük gücüdür Ali Bey, doğru kullanırsanız ülkesi için her şeyi yapmaya hazır bireyler yetiştirirsiniz. Biz bunu yapacağız. Eğitim reformlarımız zaman alacak, bu yüzden iktidar olduğumuzda ilk birkaç yılda yurtdışına göç vermeye devam edeceğiz ancak bir farkla. Artık giden gençler Türklük ve ülke sevgisiyle ciğerleri yanan gençler olacak. Bu nedenle geri dönecekler. Zeki gençlerimizi kaybetmeyeceğiz, onları ülkeleri için çabalamaya can atan gençler olarak büyüteceğiz. Tarihimizi en doğru şekilde öğreteceğiz. Mete, Cengizhan, Timur, Fatih ve Atatürk... Nasıl bir tarihin devamı olduklarını bilecekler. Bu yapmak zorunda olduğumuz bir durum çünkü şimdiki son nesiller artık kim olduklarını bilmiyorlar. Türk gibi düşünmüyor, Türk gibi hissetmiyor ve Türk gibi yaşamıyorlar... Bir buna son vereceğiz ve son vermek için de eğitimin her bir zerresinden yararlanacağız. Şimdi tarıma gelelim. Bu ülke kendi kendini besleyebilen bir hale gelecek Ali Bey, o savaş çıktığında açlık çekmeyeceğiz. Savaşanlar da arkada onları izleyenler de aç ve susuz kalmayacak. Su kaynaklarımızı koruyacağız, nehirlere derelere kirli su akıtanlara öyle bir ceza vereceğiz ki bunu bir daha yapmayı akıllarından bile geçiremeyecekler. Madenlerimiz üzerindeki tüm yabancı imtiyazlarına son vereceğiz. Hepsini kendimiz en temiz şekilde çıkaracağız, siyanür kullanımı sıfıra inecek. Orman yangınlarına karşı modern önlemler alınacak, failleri yakalandığında vatana ihanetten yargılanacaklar. Ordu konusuna geldiğimizde ise şunu söylemekle yetineceğim. Bahsettiğim Türk gibi yaşayan nesiller yetiştiğinde ordumuz zaten rahatlıkla çok çok daha modern ve güçlü bir hale gelecek."

Fedakâr Bir AlNaz Hikâyesi Kısım 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin