Ruhların Sarhoşluğu

320 69 45
                                    

"Dokunmak ister misin? Henüz kendim bile dokunmadım."

Ali, anlamsızca eşine baktı, neyi kast ettiğini anlayamıyordu, bu haberin zihninde yarattığı afallama çabuk geçecek gibi değildi.Anlamadığını belli eden bakışlarla sordu, "Neye?"

Nazlı, kocasının sorusu üzerine tekrar gülümsedi, gülmekten çenesi ağrımaya başlamıştı artık ama kimin umrunda, mutluluk saf haliyle yaşanınca güzeldi.Ali'nin anlamsızca bakan gözlerine odaklanıp cevapladı, "Karnıma tabii ki, orada artık başka bir can daha yaşıyor.İlk sen dokun istiyorum, kendim bile cesaret edemedim, bu duruma alışmak bir hayli zamanımı alacak gibi görünüyor.Neyseki sen yanımdasın, hata yaparsam bana yolumuzu gösterirsin.Sahiden, sen iyiki benimlesin."

"Ben hep seninleyim, yolunu şaşırırsan yolumuzu çizer ve ikimizi de oraya yönlendiririm.Birlikte dokunalım mı?"

Bu soru ile heyecandan eli titreyen karısının elini yakaladı ve pencere kenarına doğru ilerledi.Arkasından gelen Nazlı'nın pencereden tarafa geçmesini bekledi ve ne olacağını anlayan sevdiğinin pencereye dönmesi ile ona arkasından usulca sarıldı.Nazlı, bedenine değen Ali'nin bedeniyle fırtınalı bir yolculuğun ardından limanına ulaşmış bir gemi edasıyla rahatlamaya başladı, heyecanı yavaş yavaş azalıyordu.Ali, onu nasıl sakinleştireceğini, en iyi bilen kişiydi, böyle bir anda güven çemberinin içine giren Nazlı'nın rahatlayacağını biliyordu.Onu kendi güven çemberinin arasına aldıktan sonra, rahatlaması için biraz daha zaman tanıdı.Nazlı, Ali'nin kolları tarafından sarmalandıktan sonra gözünü kapatıp başını arkaya yasladı, kuş tüyü yastıklar bile bundan daha rahat olamazdı.Ali kollarını sıklaştırıp boynuna baskın bir öpücük kondurunca, parmak uçlarından saç tellerine kadar bedeninin her bir zerresinin irkildiğini hissetti, bu irkilme rahatlamasının yegane sebeplerinden bir tanesiydi.Yüzündeki gülümseme daha da büyüdü, kendi elleriyle Ali'nin ellerini tuttu, başını döndürdü ve dudaklarındaki mutluluğu kocasının yanağına bastırdığı dudaklarıyla ona aktarmayı denedi, sanki onun ihtiyacı varmış gibi...

Kolları gevşediğinde başını tekrar arkasına yasladı ve Ali'nin sözlerini bekledi, yine bir şeyler söyleyip ana anlam katacağını tahmin ediyordu.Sustu ve eşinin sözlerini bekledi, huzur ve mutluluğu yeterince hissederken konuşarak enerjisini harcamak istemedi.Ali, çenesini eşinin omzuna koyduktan sonra gözlerini gökyüzüne kaldırıp sözlerine başladı, "Yaradan, bize yeni bir can bahşetti, muhakkak ki yazgısını da yazdı.Bahşedilen bu can ve bize verilen bu mutluluk, şimdiye kadar yaşadıklarımın mükafatı mı yoksa bundan sonra yaşayacaklarımın karşılığı mı bilmiyorum, bildiğim tek şey artık üç kişi olmamıza çok az kaldığı.Birlikte geçireceğimiz nice mutlu zamanlarımız ve zihnimizin köşelerine kazıyacağımız unutulmayacak kadar güzel anılarımız olsun... Ben, bu hayatta iki şeye anlam yüklemiş biriyim, biri sen, diğeri vatan... Şimdi bir üçüncü olarak bu yeni can geliyor, bundan sonra üçünün arasında gezinip duracağım," Avuçlarını sakince eşinin karnında birleştirdi, Nazlı da ellerini kocasının elinin üstüne koyunca aynı anda anlaşmış gibi gözlerini kapattılar ve mutluluğu en derinlerinde hissettiler.Gözleri kapalı halde bu anı yaşamaya devam ederlerken Ali, sözlerini devam ettirdi, "kız mı olur erkek mi olur bilmem, adını ne koyarız onu da bilmem," aynı anda dudaklarının yukarı doğru kıvrıldığını ve içlerini ısıtan bir sıcaklığın yayıldığını hissettiler, "bildiğim şey, ikinizi de çok seviyorum..." Durdular ve sustular, sessizlik dökülen kelimelerin içindeki anlamın etrafa yayılmasını sağlıyordu.Söz sırası artık Nazlı'ya gelmişti, önce bir yutkundu, Ali'nin sözlerinden daha anlamlı konuşamayacağını düşünüyordu.Sonradan bunun gerekli olmadığını anladı ve sakin bir tonla sözlerine başladı, "Sen farklı birisin, burada seni anlatmaya çalışmayacağım, sadece şunları söylemekle yetineceğim; bazen bir demir kadar sertsin, buna defalarca şahit oldum ama bazen de bulutlar kadar naziksin.Bunlar uzaktan bakınca o kadar zıt duruyor ki, bazıları anlamakta güçlük çekiyor.Ben ise galiba o zıtlığın ortasında kalmış bir kadın olarak anlayabiliyorum.Bir hafta önce memleketin ücra bir köşesinde, karda, kışta, sıcakta ölümle mücadele eden birinin - içindeki arzunu da hesaba katınca bu hallerde nasıl birisi olduğunu tahmin etmem güçleşiyor - nasıl oluyor da bir hafta sonra yanıma gelip bana nazikçe sarılabildiğini ve çok bir beklentisi olmadan sadece nazikçe dudaklarımızı buluşturmak istediğini, uzun uzun düşündüm.Bu iki bambaşka karakter, nasıl oluyor da aynı bedende buluşuyor anlamaya çalıştım, sonunda farkına vardım ki tek bir sebebi var: Her insanın mutlak açlığı olan sevgi... Belki sen bile bunu, bu sebebe dayandırmamış olabilirsin ama ben dayandırıyorum.Neden o karda kışta gocunmadan savaştığını anlayabiliyorum, sevdiğini korumak istiyorsun.Yani sevdiklerini, vatanı ve beni... İçindeki kötü arzuyu bastırmak ise sadece yardımcı bir sebep o kadar.Eve gelip bana nazikçe sarılmanın kaynağı da sevgi çünkü benden sevgi bekliyorsun, sen sevdiklerin için canını ortaya koyarken tabi olarak benden de sevgi bekliyorsun.Her insan sevgiye açtır, ancak çok azı ona ulaşmak için bu kadar çetrefilli yollara başkoyar.Senden sevgimi esirgemedim çünkü seni sevdim, karşılık olarak da kat kat fazlasını aldım.Ben de eminim ki, bana kat kat fazlasını veren sen, bahşedilen bu cana da kat kat fazlasını vereceksin.Üçümüz de birbirimize sahip olduğumuz için şanslıyız, kaderimizi bir yazan Tanrı'ya şükürler olsun..."

Fedakâr Bir AlNaz Hikâyesi Kısım 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin