Bölüm geç geldiği için üzgünüm. Şehir dışındaydım ve bölümü bilgisayardan yazmıştım bu yüzden yüklemek için dönmeyi beklemek zorunda kaldım. Uzun yazmaya çalıştım bu sefer. Diğer bölüm de bu hafta veya en geç haftaya bugün falan gelir. Gerçi pek umursayan yok ama neyse jshs. Bu bölmü okul arkadaşlarım ( biz böyle grup olarak takılınca ayrım yapamadım) Mustafa, İrem, Esat, Ayça ve Feride'ye ithaf ediyorum.
Başımdaki inanılmaz ağrıyla merdivenleri trabzanına tutunarak çıkmaya başladım. Migrenim yine baş göstermişti. Allahtan bazen olduğu kadar şiddetli değildi. Bazı zamanlarda başıma öyle bir ağrı saplanıyordu ki; dayanlımaz bir hal alıyordu. Sanki kafamdaki tüm damarlar kopartılıyormuş gibi hissediyordum. Tıpkı birisi kafama iğne batırarak delik deşik etmeye yemin etmiş gibi. Sırf bu yüzden soğuk havalarda dışarı çıkamamak çoğu zaman en nefret ettiğim şeydi.
Sonunda odama vardığımda yatağıma oturdum. Yatağımın hemen yanındaki komidinin üzerinde küçük bir gece lambası vardı. Uzanıp ışığını yaktım. Ampülünün ömrü azalmış olacak ki etrafa her zaman olduğundan daha loş bir ışık yayıldı. Halıya boş boş bakmaya başladım. Kafam düşüncelerle doluydu ama hiçbir şey düşünemiyodum. Kendimi kaybetmiş gibiydim. Sanki bir mağardaymışım da uzakta görünen ışığa ulaşmaya çalışırken, ışık benden daha da uzaklaşıyordu. En sonunda ise yok oluyordu ve ben o mağaradan sonsuza dek çıkamıyordum. Hayatım boyunca o karanlıkta kalıyordum. Karanlık beni benimsiyordu, ben karanlığı... Öyle geçiyordum ki karanlığın içine, sanki daha önce koştuğum ışığı görsem ondan kaçacakmışım gibi hissediyordum. Umuttan kaçmak. O umut için yaşarken. Sadece umudu değil yaşamı da kaybetmek. O saatten sonra umut olsa da olmasa da ölüsündür zaten.
Ben düşüncelerimde boğulurken kapı yavaşça açıldı. Annem kapıdaki aralıktan kafasını uzattı ve uyumadığımı görünce gülümseyip odama girdi. Yatağıma; benim yanıma oturup elimi tuttu. Hiç iyi görünmüyordu. Oldukça bitkindi. Gözlerinin altı mordu yine, gözleri şişti. Dudakları kupkuruydu ve eskiden kiraz gibi kırmızı olan dudakarı şuan pembeydi hatta beyaza çalıyordu. Yüzü sararmıştı. Bu benim annem değil diye düşündüm o an. En kötü durumda bile kendini bırakmayan, dış görünüşünden asla ve ne koşulda olursa olsun ödün vermeyen kadın şimdi bu haldeydi. Saçlarını hiç taramamıştı bile. Öylesine bir at kuyruğu yapmıştı. Kraliçem derdi babam ona. Şuan kraliçe kraliçelikten istifa etmiş gibiydi. Ben onun yüzüne öylece bakarken o kuru ve pembenin en açık tonuna bürünmüş dudakları aralandı ve sesini uzun zamandır arıyormuş da yeni bulmuş gibi bir izlenim vererek konuşmaya başladı. "iyi misin Derin?" " ben iyiyim de asıl sen iyi misin" " iyiyim" bunu derken gülümsemişti daha doğrusu gülümsemeye çalışmıştı. Tamamen duygusuzdu bu gülümseyiş, iyiyim deyişi de. "gözlerin hiç öyle söylemiyor ama şu haline bak sen çok bakımlı bir kadındın. Yakışmamış sana böyle." Birkaç saniye gözlerimin içine baktıktan sonra beni kendine çekip kollarını belime doladı. Ben de onun boynuna doladım kollarımı. Bir süre öyle durup ayrıldıktan sonra ellirimi tuttu ve gülümsedi. İşte bu gerçek bir gülümsemeydi.eskiden olduğu kadar huzur verici ve huzur dolu değildi belki ama Babam öldükten sonra ondan böyle bir gülümseme de bekleyemezdim zaten. Odadaki sessizliği bozmak istermiş gibi konuşmaya başladım." Bugün günlerden ne?" "Çarşamba " "senin bugün İzmir'de olman gerekmiyor muydu?" " sen böyleyken gitmek içime sinmedi." gülümsedim. Anneminki gibi bir gülümseyşti benimki de babamın ölümünden sonra ne kadar gülümseyebiliyorsak işte. " sanırım hala uykum var" " Tamam canım. Uyu sen ben çıkıyorum." " anne okul ne oldu? Devamsılıktan kalmak istemiyorum." Göz kırptı. "hallettim ben sen merak etme." "peki." Uzanıp beni öptükten sonra kapıya yöneldi. "Anne..." " efendim tatlım." " saat kaç?" "gece 2" "yarın okula gidebilir miyim?" bunu neden sorduğumu ben de bilmiyordum. Öylesine gelmişti aklıma ben de birden soruvermiştim. Ama yine de okulda düşüncelerimden biraz da olsa uzaklaşabilirdim. Annem sonunda konuşmaya başladığında kafamı tekrar ona çevirip vereceği cevabı beklemeye koyuldum. " okula gidebilecek kadar iyi hissediyor musun kendini?"yüzüme küçük bir tebbesüm yerleştirdim ve konuşmaya başladım " sanırım iyiyim. Gidebilirim." " sen bilirsin ama kendini kötü hissedersen Yahya abini ara seni alsın." Yahya abi benim özel şoförümdü. "iyi geceler anne" "iyi geceler tatlım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VAHŞİ
Chick-LitBirini çok seversin bazen... herkesten çok seversin... o seni sevmese de seversin... öyle bir aşktır ki senin ona duyduğun... kelimelere sığmaz... Anlatılmaz, Anlatılamaz... + Sen burdasın. Kalbin? peki ya o? o nerede? kalbine ulaşamıyorum, sana bi...