sınıf sessizdi.
sessizliğin sebebi ise alin hocanın bugün gidiyor oluşuydu, onların düzenlediği eğlenceye annem yüzünden katılamamıştım. hatta burkulmuş ayağıma rağmen elzem hocanın evinden gizlice çıkmış kendi evime gitmiştim.
annem evdeydi ve adamlar yoktu, o halimi görünce çok sinirlenmişti annem, ama geri döndüğümü görünce hiçbir şey yapmamış beni odama kilitlemişti, tam bir gün boyunca odamdan çıkartmamıştı beni, ve ben tam bir gün boyunca sadece ağlayıp uyumuştum.
şimdi ise sırtımda sırt çantamla sınıfımda bekliyordum, bugün pazar günüydü okul yoktu, fakat burada toplanmıştık. önümde ki sıra da oturan anıl birden bana döndüğünde irkildim.
"defne, sana bir şey soracağım." dedi net ama sinirli bir ses tonuyla. yorgunluk ve sakinlikle başımı salladığımda bir dizini kırıp tamamen bana döndü.
"erdal'a karşı bir şeyler hissediyor musun?"
kaşlarım yukarı kalktı "ne gibi?" dedim sorgular bir sesle.
dudaklarını dişleyip elleriyle oynarken konuştu "aşk, gibi."
kıkırdadım, sonra hafifçe gülmeye başladım, en sonunda ise sınıfta yankılanacak kadar büyük bir kahkaha attım. tüm gözler bana döndüğünde umursamadım dahi. "aşk mı?" dedim sinirle "ne aşkından bahsediyorsun sen anıl? ne bilirim ben aşktan, okula geldiğim ilk günden beri sefil salak diye dalga geçiyorsunuz benimle, bu sefil salak ne anlar aşktan?! kafayı mı yedirteceksiniz siz bana? tek işim gücüm ağlamak gelmiş bana aşk diyorsun, sikeyim aşkınızı! dünya da ki en önemli şey aşkmış gibi davranıyorsunuz. benciller, bencilsiniz."
sıramdan kalkıp sınıftan çıktığımda arkamdan anıl'ın seslendiğini duymuştum ama durmamıştım, kafayı yiyecektim artık, dünya da ki en büyük sorun aşkmış gibi davranıyorlardı, deli oluyordum böyle insanlara.
okuldan çıkacağım sırada bahçe kapısından giren alin hoca ve elzem hoca ile duraksadım, ikisinin bakışları beni bulurken yürümeyi bırakmıştım. elzem hoca yüzüme bakmıyordu, gözleri oldukça ifadesizdi ve alin hocanın gözleri kırgınlık doluydu.
"defne, nereye gidiyorsun?" dedi, sesinden dahi kırgınlığı anlaşılıyordu, zorlukla yutkundum. elzem hocaya bakamıyordum, ona baktığım an ihanet etmiş gibi hissedip ağlayabilirdim, kendimi biliyordum.
"duramıyorum" dedim "kalbim sıkışıyor, duramıyorum, çok acı burası, nefes alamıyorum."
"neden gittin o zaman?"
soğuk sesini duyduğumda yeşillerim onun koyu kahveleri ile buluşmuştu. "hocam" dedim çaresiz bir sesle "neden anlamıyorsunuz beni? kurtuluşum yok diyorum, daha iki gün önce siz bana çocuk dediniz, çocuğum ben, ruhum büyümemiş benim daha, ellerim titriyor hâlâ annemin korkusundan, ne yapacağımı nereye gideceğimi bilmiyorum. bir hafta, iki hafta bilemediniz üç hafta sizde kalırım, ya sonra? yok mu sizin de bir hayatınız? hocam ben zaten hergün acımla eziliyorum, birde minnet altında nasıl ezilmeden durabilirdim."
hiçbir şey demedi, bu beni daha çok gererken birkaç adımla bana yaklaşıp bileğimden yakaladı ve okulun içine sürükledi. alin hoca arkamızdan seslenirken, ben elzem hocanın beni sürüklemesine izin veriyordum. sonunda durduğunda öğretmenler tuvaletinde olduğumuzu görmüştüm.
elini bileğimden ayırıp belime koydu ve beni lavaboların üstünde ki aynaların önüne getirdi. gözlerim aynada ki aksimle buluşurken yüzümü buruşturdum, berbat görünüyordum. kendimi süzerken gözlerim belimde duran uzun ince parmaklarına, biçimli uzun tırnaklarına kaydı.
iç çektiğimde çenesini omzuma yasladı "şu aynada gördüğüm güzel kız, neden bu kadar harap ediyor kendini? onu anlamadığımı düşünüyor değil mi?"
kısaca başımı salladım, aynadan göz göze geldik. iki elini belime sarıp başını omzuma yasladı "nereden biliyor peki onun yaşadıklarını benim yaşamadığımı?"
sustum, ve o devam etti.
"benim elimden tutan olmadığı halde ben tek başıma kalktım ayağa, ne bir annem var, ne de bir babam. yetim öksüz büyüdüm ben, yanımda sadece arkadaşlarım vardı. alin de tıpkı benim gibi, alin bahsetti mi bilmiyorum, ama asena da, dila da, emre de benim gibi."biliyordum arkadaş gruplarını, alin hoca bahsederken duyuyordum.
"zorlukları beraber aştık biz, başımızda bir büyüğümüz yoktu. ama bak şimdi ben sana elimi uzatıyorum, bırak üç haftayı, bir ömür kal yanımda yine sesim çıkmaz. sen bensin çünkü, benim gibisin, bir annen var ama ona anne demeye bin şahit ister."
tekrar çenesini omzuma yaslayıp aynada gözlerimizi buluşturdu, ve o bana bakana kadar ağladığımı fark etmemiştim bile. gülümseyip geri çekildi ama hâlâ arkamda duruyordu.
"seni zorluyorum defne, seni zorlamayacağım diye düşünme. seni o kadından kurtarmak için seni zorlayacağım, şimdi benden bıksan bile, ileride bana teşekkür ederim anneciğim diyeceksin." biraz yaklaşıp uzun saçlarımı okşadı "ve bende sana teşekküre gerek yok güzel kızım diyeceğim."
kalbim tekledi.
bana olan hitap şekliyle nefesim kesildi sandım. midem kamaşırken gözlerimi kaçırdım, o ise hâlâ bana bakıyordu."benim" diyebildim zorlukla "çok eşyam yok, yer kaplamam söz veriyorum."
kıkırtısı burada yankı yaparken elimden tutup beni kendine döndürdü. "emin ol o anne bozuntusundan daha çok seveceğim seni, bana inanıyor musun?"
"inanıyorum." dedim, sesim titremedi, şüpheye düşmedi, sadece inanıyorum dedim. gülümsedi, kollarını araladığında ilk başta şaşırsam da yavaş hareketlerle kolları arasına girip başımı göğsüne yasladım, ve o an duymamam gereken bir şeyi duydum.
hızla atan kalp atışlarını.
...
herşey açıklığa kavuşacak
hızlı gitmiyorum merak etmeyin
ve beğeniyor musunuz bu fici?
💗⭐🕸
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mommy İssues | gxg
Fanficşimdi bir elin belimde, bir elin saçlarımda. ikisini birden okşuyor bana ninniler söylüyorsun, bedenim yorgun düşmüş kucağında yatarken "anne" diye sayıklıyorum, şakağımda dudaklarını hissediyorum "söyle güzel bebeğim" diyorsun, bana annemin gösterm...