1.9

39 6 2
                                    

İyi Okumalar.

"Allah'ın cezası!" diye bağırdım Baran'ı kovalarken. Elime aldığım taşı bacaklarına attım. "Bela mısın oğlum sen!? İyi ki bir şey dedik. Hemen pişman ettin oğlum."

"Alev," dedi attığım taşlardan kaçarken. " Valla isteyerek olmadı, ağzımdan kaçtı."

Futbol topunu elime alıp, "Ben o ağzını..." dedim ve topu ona fırlattım. "Seveyim."

Toptan kaçamazken tam o bölgeye topu yedi. İki büklüm yere düştüğünde minik bir çığlık kaçtı ağzımdan. Hemen yanına gidip, "Baran?" dedim endişeyle. "İyi misin?"

Orayı tutarken, "Siktin Alev, nasıl iyi olabilirim?" dedi acıyla.

"Valla isteyerek olmadı." dedim. Sonra kollarımı önümde birleştirip, "Ödeştik işte." dedim.

"Alev!" dedi sinirle. Ayağa kalkarak ellerimi çırptım. "Bugünlük bu kadar yeter, gidebilirsiniz." Baran'a baktım. "Şunada yardım edin." Arkamı döndüm ve okula gittim.

Masadan eşyalarımı topladım ve çiçekçiye doğru yola koyuldum. Berkay'ı ziyaret edecektim. Çiçekçiden içeri girip, "Ben geldim Celal abi!" diye bağırdım. Arka taraftan gelirken, "Oo Alev kızımız gelmiş, hoşgelmiş. Çayım var kızım geç otur sen." dedi heyecanla.

"Hoşbuldum Celal abi. Ama gerçekten hiç gerek yok şu an." dedim çayı reddederek.

"A-a niye?" dedi şaşkınca.

"Birini ziyarete gideceğim." diyerek açıklama yaptım. Önüme koyduğu çay bardağına çay koyarken, "Kimmiş bu arkadaş?" dedi.

"Takım arkadaşım."

"Şu sakatlanan mı?" dedi Berkay'ı bahsederek. Başımla onayladım. "Evet o."

"Hmm," dedi karşımda yerini alırken. "Niye ziyarete gidiyorsun ki?"

Şaşkınca ona baktım. "Ne yapacaktım?"

"Otur oturduğun yerde. Altı üstü sakatlanmış, hem sen niye gidiyorsun ki? Kaptanınız gitsin."

Gözlerimi devirdim. "Celal amca, kaptan benim."

Adam bana baktı sonra elini havada sallayarak, "Her neyse." diye mırıldandı. "Sen ne yapıyorsun? Hayat nasıl gidiyor?"

Çayımdan bir yudum alırken, "Valla bey amca iş güç. Turnuvalara hazırlanıyoruz. Takımla gerginiz biraz ama. Sonuçta Berkay olmayacak ve bu işleri kötüleştirebilir. Sonuçta yıllar sonra ilk defa diğer okullarla yapılan maçlarda en sona hangi okul verirse Dünya dışına çıkacak. Bu etkinlik neredeyse iki üç yılda gerçekleşiliyor. Ve ben bu şansı kaybetmek istemiyorum." dedim gergince.

O da çayından bir yudum aldı. "Anladım. Sizin içinde zor olmalı. Ne kadar kaldı turnuvalara?"

"Üç hafta."

"Yakınmış."

"Aynen öyle." dedim onu onaylayarak. Son yudumuda içip ayağa kalktım. "Ben artık gidiyorum Celal abi, kolay gelsin sana da."

Beni yolcularken, "Teşekkürler Alev kızım. Tekrar gel." dedi. Çiçekleri uzattı. Alıp ayrıldım oradan. Berkay'ın kaldığı hastaneye geldim. Derin bir nefes alarak içeri girdim. "Berkay?"

Pencere dönük olan kafasını bana çevirdi. "Alev?" Ayağa kalkmaya çalıştı ama hemen durdurdum. "Hareket etme hastasın zaten."

"Neden geldin?"

Kaşlarımı çattım. "Derken? Seni göremez miyim?"

"Yok canım estağfurullah."

"O zaman?"

"Sadece..." Ofladı. "Neyse boşver. Nasılsın?"

"İyiyim sen?" Dedim.

"Eh işte. İyileşmeye çalışıyoruz." dedi.

"Nasıl hissediyorsun?"

"Yorgun." diye cevapladı. Komidinin üzerinde ki vazodan solmuş çiçekleri aldım ve çöpe attım. Yeni getirdiklerimi vazoya koydum. "Keşke çiçekler hiç solmasa." diye mırıldandım.

"Kadere engel olamıyor insan." Ona baktım. Bana değil pencereden dışarı bakıyordu. "Niye böyle davranıyorsun?" diye sordum kendimi tutamayarak.

Boş bakışlarını bana çevirdi. "Nasıl?"

"Böyle." Dedim onu göstererek. "Berkay," dedim yanına eğilerek. "Yapma, kendine bunu. Sadece sakatlandın. Felç geçirmedin Berkay. İyileşeceksin. Neden böyle umutsuzsun?"

"Alev," diye mırıldandı. Gözlerine baktım. "Ben iyi değilim. Sen... O kazayı nasıl geçirdiğimi biliyor musun? Ya da dur bu olmadı. Sen o kazayı neden yaptığımı biliyor musun?" Anlamsızca ona baktım. Basit bir trafik kazasının nasıl bir nedeni olabilirdi?

"Neden yaptın?" dedim kısık çıkan sesimle.

"O gün..." diye mırıldandı. "Seninle konuştuğumu hatırlıyorsun de mi?"

"Evet. Hemde benimle konuşurken çarpmıştı araba."

Başıyla onayladı. "İşte ben o gün seninle konuşurken bana mesaj geldi. Ve mesajlar..."

"Mesajlar?" dedim sorarak. Cevap vermedi. Kaşlarımı çattım. "Berkay mesajlar kimden gelmişti?"

"Bilmiyorum."

"O zaman mesaj neydi? Ne ile alakalı?"

"Çilek..." diye mırıldandı. "O gün bana iki tane fotoğraf geldi. Ve o fotoğraflarda..." Devam etmedi, edemedi. Şok olmuştum. Çilek Berkay'ı aldatmışmıydı? "Ve bende bunları görünce şok geçirdim ve yolun ortasında öyle kala kaldım. Devamını zaten biliyorsun.".

Gerçekten çok şaşırmıştım. Asla ama asla böyle bir şeyi beklemezdim. Bir insan sevmezken nasıl gözlerine aşık bakabilirdi? Nasıl onun ismi geçince gözleri parlayabilirdi? Aklım almıyordu. Ama anladığım bir şey vardı. Çilek çok güzel oynamıştı.

"Berkay ben..." Devam ettiremedim. Ne diyecektim? Çok üzüldüm mü? Bu söz her zaman bana aşırı yapmacık gelmişti ama şimdi anlıyordum.

Ellerimi tuttu. "Boşver. Alışmaya başladım."

"Emin misin?" Dedim inanmayarak. "Yani bilemiyorum. Bu insana çok koyuyor bence. Ve seni şu kadarcık tanıyorsam kendini suçlamışsındır."

Başını iki yana salladı. "Bu sefer değil. Gerçekten. Kendimi değil onu suçladım. Suçu onda aradım çünkü kendimde bir suç yoktu. Bunu biliyordum. Ne dağdan inme ayıydım ne de kız çevresi olan o eleman. Yeri geldiğinde nasıl davranmasını bilen bilinçli bir insan olmuştum hep. Hayır, bu sefer suçu kendimde aramıyorum Alev. Suçu ona atıyorum. Belki benimde suçum var bilemiyorum ama bu sefer sorumluluğu almayı reddediyorum..." Gözlerinin dolduğunu farkettiğinde bakışlarını pencereye çevirdi. "Geldiğin için teşekkür ederim."

Ellerini sıktım. "Her zaman."

Ayağa kalktım ve kapıya ilerledim. Tam kapıyı açacakken seslendi. "Alev!" Ona döndüm. "En kısa zamanda iyileşip o turnuvaya yetişeceğim kaptan."

Gülümsedim...

Özlemişim ya.

Mavi Sweatli -Texting-  [Ara Verildi]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin