Heyecanla dağın tepesinde dalgalanan ay yıldızlı Türk bayrağına baktım. Elimdeki valizi daha sıkı tuttum ve binaya giriş yaptım. İki asker kimliğime baktılar ve üstümü aramaya başladılar. İşleri bittiğinde yoluma devam etmek için hareketlendiğimde duyduğum fısıltıyla duraksadım."Bu da kim? Yabancı mı? Türke benziyor fakat adı yabancı."
"Oğlum sus duyacak şimdi. Kimse kim öğreniriz sonra."
Derin bir nefes aldım. Bunun olmasını elbette bekliyordum.
Tabii bu kadar erken değil.
Binaya girdiğimde elimdeki kağıda baktım. Oda numaram yazılı kağıtla birlikte yeni odama doğru yürümeye başladım. Umarım oda arkadaşım anlayışlı biri olur diye düşünürken odanın kapısını biri benden önce açtı.
Siyah saçlarını karıştırırken bana baktı ve kabaca süzdü. Sonra yanıma yaklaştı.
"Yeni Üsteğmen sen misin?"
"Evet benim."
"Geç içeri yerleş. Ben de birazdan geliyorum." Dedi ve başka bir koridora saptı. Burada daha yeniydim. Çabucak ne nerede öğrenmek istiyordum.
Valizi sürükleyip odanın ortasına koydum. Bana ait olan dolabı açtım. Tozluydu ve açtığım gibi hapşırmaya başlamıştım. Valizimden çamaşır suyu ve bezi çıkardım -elbette ayrı bir bölmede poşetin içinde getirdim- Dolabı silmeye başladım.
İşimin bittiğini anladığımda elimdekileri kenara bırakıp eşyalarımı yerleştirmeye başladım. Daha silinecek çok yer vardı. Bu oda resmen toz bulutu gibiydi ve benim toza alejim vardı.
Çoğu şeyi yerleştirdiğimde tozdan kurtulmak için odadan çıktım. Odayı temizlemek için temizlik malzemelerini isteyecektim. Benimkiler yetmezdi. Tam gidecekken omzumdan birinin tuttuğunu hissettim.
"Nereye gidiyorsun?" Bu az önce gördüğüm askerdi.
"Oda çok tozlu. Temizlemek istiyorum da malzeme odası nerede biliyor musun?"
Karşımdaki asker bir an durdu. "Tozlu mu? Daha 3 gün önce temizledim."
"Benim alerjim var da... Sürekli temizlemem lazım. Seninle alakası yok yani."
Askerin ciddi duruşu gitti ve gülmeye başladı. "Ha, desene öyle. Ben de bir an baya pasaklıyım sandım."
Ben de güldüm. "Yok canım, estağfurullah. Normal bir insana göre gayet düzenli ve temizdi. Anormal olan benim."
Elini uzattı. "Yiğit ben. Üsteğmenim senin gibi."
Ben de elimi uzattım. Çekingence "Leon." Dedim. Yiğit bir an kaşlarını çatsa da hemen ifadesini düzeltti. "Memnun oldum, Leon. Gel sana etrafı gezdireyim. Temizliği sonra beraber hallederiz."
Gülümsedim. "Çok sağol. İyi olur." dedim ve birlikte askeriyeyi gezmeye başladık.
Çoğu yeri gezdirdikten sonra durdu. Saatine baktı ve gitmesi gerektiğini söyledi. Kafamı aşağı yukarı sallayarak onayladım ve arkasından gidişini izledim. Bugün ben izinliydim ama onlar değildi tabii.
Geri kalan bölümü kendim gezmeye karar vermiştim.
Uzunca birkaç koridoru geçtikten sonra bahçeye çıktım. Bahçe oldukça güzeldi ve renk renk çiçekler vardı. Harika bir görsel şölen sunuyordu izleyenlere. Birden gelen öfkeli bir komutan yoksa tabii...
Yanımdan rüzgar gibi geçen komutana selam bile verememiştim. Arkasından gelen üst rütbelilere selam dururken konuşmalara kulak kabarttım.
"Barlas, bir sakin ol sakın fevri davranıp da yanlış bir şey yapma."