one

174 19 22
                                    

Düne göre havanın bir anda soğumasıyla birlikte yağan şiddetli yağmurun altında kalan okul halkının telaşı bütün okulu birbirine katıyordu ve bu cidden baş ağrıtmaya başlıyordu.

Kimisi koşarak evlerine gidiyor kimisi onları gelip alması için ailelerini arayıp mızmızlanıyordu.

Aynı şekilde kendisinin onunla birlikte arabayla gelmesi için ısrar eden arkadaşını başından savmaya çalışıyordu.

"Hyung, gerçekten gelmek istemediğine emin misin?"

"Evet, Wonwoo hem yapmam gereken işlerim var."

"Sana yardımcı olabilirim böylece işini erken bitirip benimle gelirsin, yağmura da kalmamış olursun..hm?"

"Hayır dedim ya Wonwoo, gerek yok kendim hallederim sen de geç kalma evine ben giderim bir şekilde eve beni merak etme."

"Peki, tamam ama yağmur daha çok şiddetlenirse beni ara. Seni almaya gelirim."

"Tamam tamam hadi git şöförünü bekletme."

"Kaçtım o zaman ben."

Wonwoo, sınıftan çıkıp sürgülü kapıyı çektiğinde Seungcheol rahat bir nefes almıştı. Arkadaşına dediği şeyler yalandı. Teneffüsünde arkadaşlarıyla oturmak yerine başkanlık görevini yerine getirdiği için yapması gereken hiçbir şey kalmamıştı.

Oflayarak kafasını geriye atarak hafif uzamış siyah saçlarını eliyle karıştırıp geri bıraktı. Gözleri cama çarpan şiddetli yağmur damlalarına kaydı. Bugün hava dünün güneşli ve oldukça sıcak havasına nazaran çok daha kötüydü.

Normalde yağmurlu havaları severdi, elinde sıcak bir içecek, kulağında kulaklık ve kafasında geçirdiği gri kapüşonlusu ile yürümek onun en vazgeçilmez şeyiydi. Ama bugün diğer günlerin aksine ne yanında bir içeceği ne bir şemsiyesi ne de bir kapüşonlusu vardı.

Elini tekrar saçlarına götürürken kendi kendine iç çekerek konuşmaya başladı. "Belliydi zaten böyle olacağı sen ne diye hava durumuna bakmadan çıktın ki?" "Hani ne vardı iki dakika bakıp ona göre eşyalarını hazırlasan."

"Her neyse şu an geçmişi değiştiremem."
"Ama tabii şu an geleceği değiştirebilecek bir şey yapamam, ya ıslanacağım ya ıslanacağım."

"Acaba gerçekten Wonwoo'yu aramalı mıyım."

"Hayır hayır, eğer onu ararsam muhtemelen almaya babasıyla gelir. Babasının beni görmesini istemem."

"En iyisi hava daha kötü olmadam eve gitmek."

Oturduğu yerden kalkarak sandalyesinin arkasına astığı ceketi sırtına takalarak oturduğu sandalyeyi geri masaya yakınlaştıracak şekilde düzeltti.

En son öğretmen masasının üzerinde duran sınıf defterini de alarak öğretmenler odasına doğru ilerledi.
"Ah, Seungcheol daha gitmedin mi sen?"

"Yok hayır hava belki biraz daha diner diye bekledim ama dinmeyecek gibi duruyor."

"Eğer istersen biraz daha bekle seni ben bırakabilirim."

"Hayır hayır zahmet etmeyin kendim halledebilirim."

"Peki madem, defter için teşekkürler. Başka bir şey yoksa çıkabilirsin."

Gülümseyerek hocanın önünde eğilerek"İyi günler hocam."dedikten sonra arkasını dönerek geldiği yöne doğru ilerlemeye başladı.

Çıkış kapısının önünde durup yağmuru seyretmeye başladı. Yağmur gerçekten de çok hızlı bir şekilde yağıyordu. Bu da suyun çamurla karışık ortaya güzel bir koku yayıyordu.

Yoğun toprak kokusunun verdiği sakinlik ve huzurla gözlerini kapamış kokuyu daha derinden işitmeye başlamıştı.

"Evet, anne okulun önündeyim."
"Evet evet ikinci çıkış."
"Tamam bekliyorum anne."

Elinde şemsiyesiyle yanında gelen ince ama rahatsız etmeyen sesle gözlerini açmış o yöne bakıyordu. O da Seungcheol'un aksine ailesini aramış bekliyordu.

Karşısındaki sarı hafif uzun saçlı çocuk gözlerini ona çevirdiğinde gerilip önüne dönmüştü. Sanki az önce çocuğa bakarken yakalanmamış gibi bir adım öne çıkarak elini tam yağmurun altına tuttu.

Yağmur saniyesinde kolunu sırılsıklam yapmıştı. Bu yağmurda nasıl gideceğini düşürken ikilinin tam önünde bir araba durmuş kornaya basıyordu.

Muhtemelen sarışın çocuğun annesi gelmişti. Yüzünü buruşturarak gelen siyah arabaya bakıyordu.

Gözü tekrar çocuğa döndüğünde çocuğun şemsiyesine güvenerek ağır adımlarla arabaya yürüşünü izledi. Ön kapıyı açıp annesiyle konuşmasına daldı gözleri.

"Vay be demek böyle bir şeymiş."

Birkaç dakikadır izlediği çocuk arkasını dönüp Seungcheol'un yanına geldiğinde utanarak konuşmaya başladı.

"Şey, eğer yanlış anlamazsan seni bırakmamızı ister misin? Yağmur biraz şiddetli yağıyor."

"Ah çok teşekkür ederim ama bunu kabul edemem lütfen beni mazur gör."

"Yok yok anlıyorum, ben de olsam tanımadığım birinin arabasına binmek istemem."

"Yani, evet."

"O zaman.."

"Lütfen bunu al."
Sarışın olan karşısındaki çocuğun bir elini tutarak elindeki siyah, mavi desenli şemsiyeyi tutuşturdu.
"Hiç gerek yoktu."

"Hayır, eğer böyle şemsiyesiz gidersen saçın ıslanır ve hastalanırsın,, eğer şemsiyeyi sorun ediyorsan daha sonrasında bana verebilirsin. Şimdi gitmem gerek, görüşürüz."

Çocuk Seungcheol'un bir şey demesine izin vermeden elini sallayarak hızlıca arabaya doğru koşmaya başladı.

Seungcheol en yakın arkadaşı haricinde birinin onu düşünmesi gerçeğini idrak edince anca elini sallayıp konuşmaya tenezzül etti.
"Görüşürüz..."

remember the rain | jeongcheol Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin