Nagi eve gelmediğinde ve ondan bir haber alınamadığında Otoya bir tür sinir krizi geçirmişti. Nanase onu sakinleştirdikten sonra Kurona ile birer kupa kahve alarak çatıya çıkmışlardı. Kurona sakin bir şekilde kahvesini içerken sordu."Hepimizin derdine yetişirken yorulmuyor musun Nanase? Yani, birilerimiz sürekli ortadan yok oluyoruz ve geri döndüğümüzde yaralarımızı hep sen sarıyorsun. Anlarsın ya işte."
Nanase gökyüzüne bakıp burukça gülümsedi.
"Gerçekten bilmek istiyor musun?"
Bu Kurona'nın ilgisini çekmişti. Kafasını evet anlamında sallarken Nanase kahveden bir yudum daha aldı.
"Sizi teselli etmem sadece size iyi gelmiyor. Aynı zamanda beni de iyileştiriyor. Bu nedenle ben insanları mutlu etmekte, onları anlamaya çalışmakta üstüme tanımam. Bu benim kişiliğim değil bu benim kaçış yolum. Bir işe yaradığımı hissettiğim tek zaman."
Kurona duyduklarıyla şaşırmıştı. Nanase sadece onları sevip düşündüğü için yapmıyordu tüm bunları. Kendini, kendi zihnine kabul ettirmek için de yapıyordu. Elbette bu tamamen kötü niyet içeren bir eylemin eseri değildi. Nanase, Kurona'nın yanlış anlamayacağını bildiği için içinde bir huzursuzluk yoktu.
"Nagi'nin başına bir şey geldi."
Kurona elindeki bardağı titrek bir şekilde tutarken gözlerine endişe yerleşmişti.
"Nasıl yani?"
Nanase gülümsedi, soğuk bir gülümseme denebilirdi. Daha önce hiç görülmemiş tarza bir gülümseme.
"Reo'ya güvenmiyorum. Bir şeyler gizliyor ve üstelik her şeyi de biliyor."
Kurona kahve bardağını daha fazla tutamayınca yanına bıraktı.
"Ama Nagi'yi seviyor?"
Nanase derin bir nefes aldı.
"Eğer o ikisine kötü bir şey olursa kimi suçlayacağımı biliyorum. Mikage Reo bize bir açıklama borçlu."
Kafa salladı Kurona. Dizlerini kendisine doğru çekti ve başını gömdü.
"Sence hâlâ yaşıyorlar mı Nanase? Düşünmek istemiyorum ama... Otoya'nın durumu bile bana en kötü senaryoyu düşündürtüyor."
Nanase bir şey demek için ağzını açtığında Yukimiya içeri girdi.
"Ben sadece, yaşadıklarını umuyorum..."
.
.
.
.
.
.
.Herkes biraz sakinleştiğinde, Reo düşünmek için kendisine özel yaptırdığı odada dinleniyordu. İsagi ve Rin içeri girdiğinde akşam yemeği için masa hazırlanıyordu.
Gelişen olaylar ekip için çok önemli değildi, sadece patronları onları bu konuda sıkabilirdi. Gagamaru onları gördüğünde her zamanki ifadesi yüzündeydi.
"İsagi. Patronu, Bachira'yı ve Hiori'yi çağırsana. Birazdan otururuz."
"Shidou?"
"O şeytanı kendi haline bırak. Acıkınca avlanmaya gelecektir."
dedi Kunigami. İsagi kafa salladı. Merdivenlerden çıkarken duyduğu öğürme sesi ile tuvalete yöneldi. Kapıyı tedirginlikle tıklattı. Bir süre sonra kapı açıldığında karşısında halsiz bir Bachira görmeyi beklemiyordu.
"B-bachira?"
Bachira onu yanıtlamak istemiyordu. Aslında şu an görmek istediği son kişi bile olabilirdi İsagi.