4

25 3 0
                                    

Bugün on altı yaşımdayım.

Olması gerektiği gibi olmayan hayatımın en kötü olmasa da kötü olan günlerinden birindeyim.

Bugün Mete'nin on sekizinci yaş doğum günüydü. Ona unutamayacağı bir sürpriz hazırlamıştım. Bu sadece ona değil, herkese sürpriz olacaktı. Çünkü konuşma terapileri işe yaramış, tekrardan konuşmaya başlamıştım. En son beş yaşımdayken duyduğu, belki de unuttuğu sesimi bugün ona tekrardan armağan edecektim.

Bugün karşılaşacağı tek sürpriz bu olmayacaktı. Ona söyleyeceğim birkaç kelime ikimizin de bundan sonraki hayatını aynı kılmayacaktı.

Aynamın karşısına geçtim ve günlerdir tekrarladığım o cümleyi bir kez daha tekrarladım. Ona söylerken takılmak istemiyordum.

"Sana şu ana kadar hislerimi anlatamadım, anlatamıyordum. Hislerin bütün kelimelerden daha güçlü olduğunu düşünüyordum. Gözlerime baktığında daha uzun bakmanı istiyordum çünkü gözler yalan söylemez değil mi, sen söylerdin. Bak ve beni gör istiyordum. Burnunun ucunda duran bu kızın sana olan aşkını gör istiyordum. Şimdiyse duymanı istiyorum. Mete, ben sana aşığım. Sen beni svmesen de artık bunu bil istiyorum."

Kendi sesimi duymaktansa onun adını kendi sesimle duymak yüzümü her defasında gülümsetiyordu.

Figen ve ben dışında diğer yakın arkadaşlarının da olduğu küçük bir kutlamadaydık, çok kalabalık değildi. Figen konuşabildigimi bilmiyordu, ilk Mete duysun istiyordum.

Mete'ye hediyemi göstermek için doğru bir zaman kolluyordum, baş başa kalabileceğimiz bir zaman.

Figen'le diğerlerinden ayrı bir köşede oturmuş, onları izliyorduk. Figen içmek için hiç elini korkak alıştırmazken ben ağzıma bile sürmemiştim. Sarhoş olmak istemiyordum. Ağzımdan çıkacak her kelimenin pürüzsüz, hafızamda kalacak her anın kusursuz olmasını istiyordum.
Mete en sonunda bizim yanımıza gelmeyi akıl etmişti. Konuşmak için güzel bir fırsat olduğunu düşünmüştüm ancak tek gelmemişti, yanında çok güzel bir kız vardı.

"Esila tanıştırayım, Alya ve Figen. Kardeşlerim."

Kalbime yıllardır saplamaktan çekinmediği oku bir kez daha saplamıştı. Bu işimi daha da zorlaştırıyordu.

Figen benim konuşabiliyor olsam da sormaktan korkacağım soruyu anında sormuştu. "Esila kim?"

"Kız arkadaşım."

Bu gece her şeyi duymaya hazırdım. Belki bağıra çağıra bir redle bile karşılaşırdım. Ama bu olmazdı, buna hazır değildim.

"Memnun oldum." Bana tanışma maksadıyla elini uzatan kızın eline baktım. Sonra gözlerimi yüzüne çıkardım, fazlasıyla güzeldi ve bana gülumsüyordu.

Ona bir tepki vermemiş olmamdan rahatsız olmuş olacak ki Mete'ye döndü. "Nesi var?"

Bu zamana kadar kalbimi kırabilecek en ufak şeyden beni korumaya çalışan Mete beni kendinden hiçbir zaman koruyamamıştı. Bu an da yine o anlardan biriydi.

"Alya konuşamıyor, travmatik sebepler."

Görmüyordu, görmeyecekti. Memnun olduğumu ifade etmememin sebebi onun için konuşamıyor olmamdı. Ama konuşmamak ve konuşamamak arasında fark vardı. Ben o an konuşmuyordum. Bugün bizzat kendisine konuşacaktım ama az önceki cümlesi bütün kelimelerimi bana geri yutturmuştu.

Gelen son ok, az öncekiyle beraber kalbimi de deşip geçmişti.

Artık sarhoş olmamda sakınca yoktu. Çünkü ne ona söyleyecek pürüzsüz kelimelerim ne de yarın hatırlamak isteyeceğim anlar olacaktı.

Eşik NoktasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin