"O zaman düzelteyim, kokun güzelmiş Jeon"
Oğlum, sen bana yanıksın. Senin için bitiyorum diyemiyorsun da kokun güzelmiş diyorsun. Onun da zamanı gelir. Merak etme sen.
"Teşekkür ederim Bay Kim." Bu anı daha çok uzatmadan kağıtları elime alıp geri çekildim.
Tamam Jungkook, bunları kontrol edeceksin. Sonra anlaşma maddelerine bakacaksın. Uyuşmayan bir madde varsa haber verip düzelteceksin. Çok da zor olmamalı.
Hafifçe öksürerek konustum. "Öhöm, o zaman ben odama geçeyim. Malum şu maddelere bir göz atayım."
Kafasını hafiffçe eğip masadaki bilgisayar ile ilgilenmeye başladı.
İnsan bir tamam falan der, odun.Arkamı döndüm ve onun sağ tarafında kalan ve odama ilerledim.
Tabiki ilerlerken kalçamı kıvırtmayı eksik etmedim. Tamam ben de biraz azgın olabilirdim. Ama ne yapayım? İçimden geliyordu.
Şu an o kadar emindim ki kalçama baktığına. Altımdaki pantolon kalçamı ve bacaklarımı sarıyordu. Beyaz gömlekten de sırt kaslarım gözüküyor olmalıydı.
Odaya girdiğimde hoş bir koku karşıladı. Bu ofis biraz küçüktü. Ama oldukça konforlu duruyordu.
Etrafta dizilmis olan birkaç mini kitaplık. Tam ortada olan geniş bir masa vardı. Üstünde ise birkaç araç gereç...
Çok daha fazla incelemeden gözüm stor perdeye kaydı.
Siktir, burdan direkt onu görebiliyordum. Aralık kısımları açıktı. Ve o da beni görebiliyordu. Bu ciddi olamazdı. Yani ben burada çalışırken sürekli bir bakışma mı olacaktı?
Ağzımdan küçük bir küfür savuruduğumda daha fazla Taehyung'a bakmadan sandalyeye oturdum. Oldukça rahattı.
Benim buralara gelmem bile mucizeydi. Tüm eğitim hayatım boyunca tembel biri olmuştum. Ödevlerimi yapmaz her seferinde bahane uğratırdım.
Ama her şeye rağmen halk ve ilişkiler okuyup bir şeyler yapabilmiştim. O da Jimin ve annemin zorlamalarıyla olmuştu.
Ve bu son olanlar beni tam bu konuma getirmişti... Ne kadar zorunda olsam da.
Dikkatimi dağıtan düşüncelerden uzaklaşıp önümdeki kağıda fokuslandım.
En son çalıştığım şirkette daha çok getir götür işleriyle meşguldüm. Bu tür resmi şeylerle uğraşmazdım çok. Ama yine de bilgim vardı tabii ki.
Çalıştığım bir önceki şirketten erken ayrılmıştım. Yani zorunda kalmıştım. Patronum Jun-Woo, namı-diğer sapık piç bana sulanıyordu. Yani bir kere benim tipim değildi. Karizmaydı, ama yakışıklı değildi. Şirkette tüm kızların gözdesiydi
Ama kimse eşcinsel olduğunu bilmiyordu heralde. Bir süre ben buna bir şey demedim. Ama sonra fiziksel tacize girince baya sövüp işten ayrılmıştım. O günden beri de görmemiştim bir kere bile. Sanırım takıntılıydı. Çünkü işten ayrıldıktan sonra bana mesaj üzerinden ulaşmaya ve özür dilemeye başlamıştı. Ben de her yerden engellemiştim. O zaten Busan'daydı.Ah, herneyse... Umarım bu bizim ibneyle az da olsa iyi anlaşırım. Belki de, yani bir ihtimal iyi bir ikili olabilirdik. Ne kadar züppe de olsa iyi birine de benziyor.
Çalan telefonun sesiyle irkildim. Tanrım, bu saatte Jimin aramazdı. İşte olduğumu biliyor zaten. Kesin annem.
Cebimden çıkardığım telefonda gördüğüm isimle afalladım.
"İbne"
Sikeyim, yan odamdayım be adam. Ne istiyorsun?
Aralık olan perdeden baktığımde kulağında olan telefonla beni ciddi ciddi arıyordu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
MY SWEET CRASH/ TAEKOOK
Fanfiction"Tanrı aşkına, şuan niye bir serseriyle uğraşıyorum ki?" "Tanrım, hem arabama çarpıyorsun, hem de hakaret ediyorsun ibne! Kim oluyorsun sen?" Semetae! Sekekook!