"Tanıdığım kimse yok burada. Hiç kimse yok. Yabancılarla dolu bir odada kollarımızdaki ahmak işaretlerle rehin tutuluyoruz. Nerede olduğumuzu ya da ne yaptığımızı bilmiyoruz ama birçoğumuz aynı şeyleri hissediyoruz. Korkuyu... Endişeyi... Şaşkınlığı...
Bu bölüm melek olmuş nice güçlü kadınımıza ithaf edilmiştir.
Keyifli okumalar!
Music: Little Mix - Power
🔱
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Faili meçhul bir cinayetin kurbanı gibiyim, kimse niye öldüğümü, nasıl öldüğümü sorgulamak yerine 'intihar etmiş' den başka hiçbir cevap vermiyor, dışlarına vurdukları samimi görünümlü yalanı bedenleri altında saklanan zehir gibi akıllarında harmanlayıp insanların önüne sunuyordu.
Halbuki o saatte niye orada olduğumu sorgulamak yerine niçin kendini öldürdü diye düşünülse aslında bunun intihar süsü verilmiş bir cinayet olduğunu anlamaları uzun sürmeyecekti, ama insanlar, onlar her sorunun yanıtını merak eden bir talebe misali, derinlemesine araştırdıklarını beyan etseler de aslında hepsi çok profesyonel yalancılardır.
Gidişatın temeline laf atıp yapılan her kötü muameleye gözlerini kapayan bir halkın geleceği ne kadar aydınlık olabilirdi sahi?
Sözlerimizi kesen bir gürültü dalgasının arasında yaşamak ve aynı çatı altında uyumak hiçbir suçu günahı olmayan insanları kafese tıkmaktan farksızdı.
Cehennemin yedinci katı gibi görünen altın kaplamalı kafesin arasında çırpınan, her çırpınışında tüyleri yolunan bir bülbülün acıklı sesi gibi çaresizce kafesimizin parmaklıklarını kavrıyordum. Belki bir umut, kafesimin önünden geçer de beni fark eder diye sesimin kısılmasına dahi izin vermiyordum ancak bu acıklı sesimi duyan kim varsa sanki görünmeyen bir kulaklıkla sesimi kısıyordu, duymak istemiyordu.
Onların gözbebeklerinden yansıyan her beden hareketimi takip ediyorlar fakat sesimi duymak istemedikleri için deli olduğumu sanıyorlardı. Ne tuhaftı. Yüzlerce insanın siyahlar takındığı mekanda beyaz renkli bir kıyafet giymiş kadar parlaktım ancak nasıl oluyorsa bir Allah'ın kulu da dönüp bakmıyordu yaptıklarıma, anlatmaya çalıştıklarıma.
İhtiyarın gece koyusu gözlerinin içindeki parlaklığın sebebi bileğime sardığı sargı beziydi. Ara sıra kendi kendine bir şeyler mırıldanıyor, lakabı gibi işini hızlıca ve özenle hallediyordu.
Beyaz ve uzun bir sakalı vardı, saçlarının birçoğu dökülmüştü ve geriye kalan tutamları ise kar gibiydi. Canımın yandığını bildiği için bileğime yavaş yavaş dokunuyor ve elinde tuttuğu pamukla dirseklerime kadar bulaşmış kanı tenimden arındırıyordu.
Başta beni laflarıyla iğneleyeceğini sansam da bunun tam aksine hiçbir şey söylemeden öylece işini bitirmeyi tercih etmişti.
"Bileğin şuan için iyi durumda fakat çok fazla hareket ettirmemeni öneririm."