**Kayra'nın Perspektifi:**
Sabah olmuştu. Kalkıp aşağıya indiğimde, Efsun hariç herkes oradaydı. Uyuyor olacağını düşünerek onu çağırma gereği duymadım; zaten akşamdan beri ona biraz sinirliydim.
"Abi, bu kız kahvaltıya gelmeyecek mi? Çağırsaydın," dedi kardeşim.
"Saat üçte yedi o, siz merak etmeyin. Acıksa iner, uyuyordur şimdi, uyanınca yer yine," diye yanıtladım.
Herkes kahvaltısını yapmış ve dağılmıştı. Ben de tam kalkmak üzereyken, Efsun uykulu bir şekilde geldi.
"Neden beni çağırmadınız? Hem biz seninle alışverişe gidecektik odam için," dedi Efsun.
"Bugün işlerim var, Efsun. Başka zaman gideriz," dedim.
"Bana hala kızgın mısın?" diye sordu.
"O da nereden çıktı, Efsun?" dedim, ses tonumdan rahatsızlığım belli oluyordu.
"Sesin öyle demiyor ama," dedi Efsun.
"Belki biraz. Ayrıca, akşam Semra annem burada olmayacak. Şu an başka çalışan da yok. Bir şey istersen dışardaki korumalardan iste. Tanımadığın biri de gelirse odandan çıkma," dedim.
"Tamam ama ben evde ne yapacağım tek başıma bütün gün?" dedi Efsun.
Yerimden kalkıp, arkamdaki komodinden aldığım Tarih test kitabını Efsun'un önüne koydum.
"Akşama kadar çözersin artık," dedim.
Sadece "tamam" demişti. Açıkçası o da biraz bozulmuştu, ama sinirliyken kimseye faydam yoktu. Keyfiye tefeci değildim, nefret ederdim bu durumdan. O üvey babası sonradan verebileceği bir tarih söylese, sesimi çıkarmazdım, kabul ederdim. Ama birinin bana bu şekilde laf vurması beni kırıyordu. Ben bu işi yapmak istemiyordum, ama zincir gibiydi ve o zinciri koparırsam, bu işin içindeki herkes bana saldırırdı, biliyordum.
---
Efsun, ben evden çıkmadan önce koltuğa oturmuş ve test kitabını çözmeye başlamıştı. Eve geldiğimde ise orada, elinde düşmek üzere olan kitapla uyuya kalmıştı. Gidip elinden kitabı aldım, koltuğun önündeki küçük masaya oturdum ve kitaba baktım. Kitabın yarısını çoktan geçmişti bile. Kitabı yanıma bırakıp ona bakmaya başladım. Elindeki kalemi yavaşça çekmeye başladığım esnada sayıklamaya başlamıştı.
"Anne, beni bırakma, gitmeme izin verme, anne, anne, nolur izin verme, anne."
Çırpınmaya başladığında ona seslenerek bedenini sarsıyordum, ama uyanmıyordu. Aksine, sesi daha da ağlamaklı ve bağırarak çıkıyordu. En son "Efsun!" diye bağırmamla, "Anne!" diye bağırarak yerinden fırladı. Hemen onu sarılıp kendime çektim.
"Tamam, geçti, bir şey yok, kabus gördün," dedim.
Onu daha çok sarılmaya başladım. Ağlıyordu, vücudunun sarsılmasından anlamıştım. Hemen onu geri çekip yüzünü ellerimin arasına aldım.
"Bana bak, ağlıyor musun sen?"
"Bırak beni, istemiyorum, gidicem," dedi.
Beni itmesiyle yukarı koşmaya başladı. Peşinden gidiyordum, son anda suratıma kapıyı kapatıp kilitledi. Kapının önüne çöktüm.
"Pekala, ben de sen beni içeri alana kadar burada beklerim," dedim.
Sadece ağlıyordu ve bu beni çok üzüyordu. Ona bunu yaşattığım için çok üzülüyordum. İsteseydi onu geri götürüp evine bırakıp, borç için bile olsa o kapıya gitmezdim bir daha. Ben kötü bir insan değildim ki, bu işi istemiyordum. Neden kötü davranıyordum ki? Neden birilerinin kalbini kırıyordum? Ne gerek vardı buna?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beyaz Melek
ActionHayat biz bazı şeyleri kabul edene kadar çok çabuk geçiyordu ve biz hissettiğimiz gibi yaşamamız gerektiğini kavrayana kadar bir şeyleri kaybediyorduk ve bu bazen hiç gitmesini istemediğimiz insalar olabiliyordu. Hislerimi kabul ettiğim anda oldu he...