Hayatım Jakehoon olmuş. Umarım beğenirsiniz!! <3
-
Sunghoon'dan
Arkadaşlarım ile tekrardan gelmiştik aynı parka. Sürekli buraya gelmekten artık sıkılmıştım ama gidebilecek başka yerimizde yoktu, arkadaş ortamımız bu parkta oluştuğu için sürekli arkadaşlarım benim de buraya gelmemi istiyordu. Çokta sorun değildi zaten, evde kalsam bilgisayarla oynamaktan başka hiçbir şey yapmayacaktım. Oldukça sıradan bir hayatım vardı. Üniversite okumaya çalışan, liseden mezun olmuş ve her akşam arkadaşları ile birlikte parka gelen bir gencin hayatıydı. Burada etrafı izlemek ve arkadaşlarımın komik konuşmalarını dinlemek klasikleşmiş bir aktivitem olsa da evde oturmaktan daha eğlenceliydi. Çok konuşmazdım ama dinlemeyi de severdim. Hayatım boyunca hep böyle olmuştu zaten, şikayetçi değildim.
Arkadaş ortamlarında genelde hep dinleyen kişiydim, karar verilen fikre uyan ve herkesi dinleyip gülüşmelere katılan kişiydim. Yine de arkadaşlarımı seviyordum. Liseden beri birlikteydik, ailelerimiz tanışıyordu ve hakkımızda ki çoğu şeyi biliyorduk.
Evde onlarla birlikte oyun oynamayı da severdim, ancak bu sıralarda özellikle parka gelmek istiyordum. Öyle yürüyüş, temiz hava alayım tarzında endişelere giren bir insan değildim. Bu parka gelmemde ayrı bir sebep vardı. Zamanını hatırlamadığım bir süre boyunca gözlerimi alamadığım bir şey vardı. Basket sahasında sıkılmadan her gün basket oynayan çocuk. Sarı saçlıydı ve sürekli dikkatimi çekiyordu. Yakışıklıydı da. Hep tek başına oynardı ama sıkılmazdı. Daha önce hiç arkadaşını görmemiştim. Saçları gecenin lacivert gökyüzüne göre çok parlak ve sarıydı. Sarı rengi uzaktan yumuşak hissiyatı veriyordu. O saçlara bir gün dokunmaktı hayalim. Ayrıca neden hep tek geldiğini de merak ediyordum. Dışlanan çocuk falan mıydı? Öyle olmayacak kadar güzel bir görünüşü vardı aslında. Şuan ki dünya da dış görünüş olarak insanlar birbiriyle arkadaşlık başlattığı için her ne kadar acımasız olsa da gerçek buydu. Basket oynayan çocuğun dış görünüşü çoğu kişinin arkadaş olmak isteyeceği bir türdendi. Hatta belki benim içinde öyleydi.Yalnız oynamasına rağmen güzel oynuyordu, attığı topların neredeyse hepsi basket oluyordu. Kendi kendine basket atıp basket sahasının etrafında topun peşinden koştuktan sonra yorulup yere bacaklarını uzatarak dinleniyordu. Sanki insanlar onu rahatsız etmek istemiyormuş gibi sahaya çok yaklaşmıyorlardı. Ben tek başıma oynasam muhtemelen çok fazla düşünür ve insanların beni izlediği düşüncesine falan kapılır oynayamazdım. Şuan da tekrardan yorulmuş yerde oturuyordu. En çok bu yorulduğu halini seviyordum. Saçları dağınık oluyordu, nefes nefeseydi.
Belki de bu yüzden arkadaşlarımın konuşmalarına çok dahil olamıyordum. Gözlerimi alamıyordum ondan. Ona kapılıp gidiyordum. "Sunghoon! Bana baksana oğlum, nereye daldın yine?" İç çekerek Jay'in sitemi ile birlikte ona döndüm. Bazen haklılardı, kaç senelik arkadaşlarımı unutup büyülenmiş şekilde sarı saçlı çocuğu izliyordum. İsmini de bilmiyordum, arkadaşı olmadığı için duyma şansım da yoktu. Sarı saçlı çocuk diye kalmıştı ismi resmen.
"Nereye dalacak, yine basket sahasında oyun oynayan sarı çocuğa dalmış." Heeseung'un dediği ile hemen kendimi topladım. Bakışlarımı arkadaşlarıma çevirdim ve boğazımı temizledim. Sanki az önce çocuğu gözlerimle yemiyormuş gibi davranmaya başladım. "Ne alakası var pardon da? Etrafı izliyordum sadece. Onun da saçı sarı olduğu için dikkatimi çekiyor istemsizce ne yapayım? Sarı saçlı olmasaymış o da." Dediğim onları güldürmeye yaramıştı. Tamam haklılardı, yine de haklı olduklarını kendilerine saklasalardı, duymak utanmama sebep oluyordu. Yüzüm kızarmazdı ama utanmayı hissetmek bile kötüydü.
"Tamam Sunghoon tamam. Diyoruz ki, yarın parka gelemeyeceğiz. Onun haberini vermeye çalışıyorum sana." Jay'in dediğine kafamı salladım. İç çektim ve ofladım. "Niye gelemiyoruz ki?" İç çektio da beni taklit ederek. "Aptalsın yemin ediyorum. Yarın ben maç izleyeceğim Heeseung'un evine de misafir geliyormuş. Buraya tek gelip aptal gibi kalma diye söylüyorum." Aptal demesinin sebebi muhtemelen son 10 dakikadır bundan bahsetmeleri ancak benim ayrı bir dünya da, daha doğrusu sarı saçlı çocuğun bana yarattığı dünyada olmamdı.
Kafamı salladım dedikleri ile. Onlara uyuyordum hep zaten. Onlar dışarı çıkmayınca benimde dışarı çıkacak sebebim kalmıyordu. Aralarında konuşmaya başladıklarında tekrardan oyun oynayan çocuğa bakmaya başladım. Aslında sohbetlerine istesem dahil olabilirdim ama canım istemiyordu. Basket sahasının kenarında yorulmuş yere oturuyor ve soluklanıyordu şimdi. Arada ağzına su şişesini götürüp içiyordu. Dudakları çok büyüktü. Özellikle alt dudağı, çok dikkat çekiciydi. Bu hali o kadar güzeldi ki. İstemsizce ona hayran kalıyordum.
Parktan ayrılma vaktimiz geldiğinde ayaklanıp gerilmiştim. Jay ve Heeseung'da üstlerini düzeltti. Yürümeye başladıklarından sonra arkadaşlarımın yanında yerimi alıp parkın çıkışına yürümeye başladık. Sanki yetmiyormuş gibi kafamı çevirip son kez basket oynayan çocuğa baktığımda anlık olarak gözlerimiz kesişmişti. Bana baktığına göre, dikkatini mi çekmiştim? Benim onu izlediğimin farkında olma ihtimali geldi aklıma, ben bunları düşünürken kısa göz temasımızı kesip önüne dönüp oynamaya devam etti. Anlamıyorum cidden, nesi eğlenceliydi? Ayrıca neden tekti dışlanan çocuk muydu? Nasıl böyle olabilirdi ki, yakışıklıydı ve sarı saçlıydı. Etrafının kalabalık olması lazımdı.
Belki de olaylar benim hayal ettiğim gibi ilerlemiyordu. Okuldan mezun olduktan sonra bütün arkadaşlarıyla ilişkisini kesmiş olabilirdi. Ben bu durumda yalnız olmadığım için mutluydum ama herkes benimle aynı hayata sahip değildi. Daha tanımadığım çocuk hakkında çok fazla düşünmeyi bırakmaya karar verdim o an, sadece onun büyüsüne kapılıp izlemeyi tercih edecektim.
Tuhaf şeyler düşünürken Jay ve Heeseung beni sarstığında onlara baktım. Sarsmaktan kastım omuzlarıma dokundu ikisi aynı anda. Yüzlerinde muzip sırıtmalarla sinirimi bozmaları yetmiyorlarmış gibi, "Bu sıralar hayallerinde yaşıyorsun Sunghoon." dedi Jay.
Heeseung sanki yetmiyormuş gibi, "Bence hayallerinde değil sarı saçlı çocukla yaşıyor." diye eklediğinde gözlerimi devirip ikisine de baktım dümdüz gözlerimle. Böyle demelerini bu kez reddetmemiştim. Haklılardı, daha az önce o sarı saçlı çocuğun bana yaşattığı dünya da yaşadığımı kabul etmiştim. Gururuma yediremiyordum bazen, bu kadar hızlı etkilenmek sinirimi bozuyordu ama ona bakarken unutuyordum sanırım. Çünkü bu sinir duygusu o gözlerimin önünden gidince bana hücum ediyordu.
Parkın çıkışına geldiğimizde artık göremiyordum onu. Havaya başımı kaldırıp derin bir nefes aldım. Dönüş yolunda arkadaşlarımın konuşmalarına katılmak zor olmamıştı çünkü yoktu burada, görüş açımda değildi.-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Basketbol | Jakehoon
Romance"Burada basket oynamaktan sıkılmadın mı?" "Sende her geldiğinde ben oynarken gözlerinle beni yemekten sıkılmadın mı?"