2

622 69 22
                                        

Sunghoon oturduğu sandalyesinde kafasını geriye atıp tavana baktı. Bir yerden sonra oyun oynamakta sıkıyordu onu. Bugün yanlarına gidip aptal konuşmalarını dinleyebileceği bir Heeseung ve Jay'de yoktu. İkisi de anlaşmış gibi o gün meşgullerdi. Sıkıntıdan patlayacağını düşündü. Uyandığından beri oyun oynuyordu. Havaya baktığında karardığını gördü. Bir süredir su içmediğini fark etmişti sonrasında. Dili damağı kurumuştu. Oyun bitince gerçekliğe dönmüş gibi bir şeydi. Neyse ki annesi yemek getirmişti çocuğun yanına. Yoksa aç olduğunu da unutur oyun oynarken ölürdü orda. Bilgisayarını kapattı önce, daha fazla bakmak istemiyordu, başı ağrımıştı bilgisayarın ışığından. Sonra masasında ki suyu içti. 

Sandalyesinden kalkıp gerildi biraz. Beli ağrımıştı tabii o kadar saat oturunca. Perdesini sıyırıp camdan dışarı baktı. Sonra camı açtı. Hava serin olduğu için içeriye soğukluk girmişti bir anda. Saçları geriye savrulmuştu. Soğuk havayı severdi zaten. Doğru düzgün nefes aldığını hissedince üşütmemek için camı geri kapattı ve bu kez yatağa yattı. Aslında üşütmek çok fazla umurunda değildi ama saçlarının geriye doğru uçması sinirlerini bozmuştu. Evde bile düzgün olmalarını istiyordu. Yattığı yatakta tavanı izledi< Arkadaşları olmadan Sunghoon'un hayatı da böyleydi işte. Yoktu. 

Duvarında ki saati kontrol ettiğinde çok geç olmadığını fark etti. Ne yapabilirim diye düşündü. Daha önce aldığı ama sıkılıp bıraktığı lego seti geldi aklına. Yatağından doğruldu ve eşya dolabını açtı. Yarım bıraktığı kutuya uzandı ve masasının üstüne koydu. Lego parçalarının ayrı ayrı ayrıldığı poşeti ve yapım klavuzunu çıkarttı. Biraz uğraşmaya başladı. Eğer tamamlarsa, ki asla tamamlayamayacağını düşünüyordu, bir gemi modeli çıkacaktı ortaya. Bir şeyler yapmaya çalıştı, klavuzu takip etmeye çalıştı ama kısa sürenin ardından bundan da sıkılmıştı. Ortalığı toplamadan kalktı yerinden. Cama baktığında havanın kararmaya başladığını gördü. 

Şuan da ne istediğini düşündü, ne yapsa sıkılmazdı, ne yapsa saat hızlıca geçerdi. Düşüncelerinin sonu parka gitmek ve sarı saçlı çocuğu izlemekle sonuçlanmıştı. Derin bir iç çekti ve dudaklarını birbirine bastırdı. Daha hiç konuşmadığı çocuktan mı etkilenmişti gerçekten? Bazıları için normal karşılanabilecek bir şey olabilirdi ama Sunghoon bunu kendine yediremiyordu. Onu izlemeyi seviyordu ama daha önce hiç konuşmamışlardı, bir kere gözlerinin buluştuğuna tanık olmuşlardı, dahası yoktu. Yine de kendine engel olamamış ve hazırlanmak için ayağa kalkmıştı. Evde durdukça bunalıyordu ve düşünceler daha çok hücum ediyordu bedenine. Parka kendisi gitse sorun olmazdı herhalde, arkadaşlarına bağlı değildi hep sonuçta. Hoş bunu düşünmesi bile komikti, parka o çocuk için gidiyordu.

Parka gitmeye karar verdikten sonra dolabından elinden geldiğinde rahat kıyafetleri seçip üstüne geçirmişti. Gri eşofman ve beyaz tişört giymişti dümdüz. Saçlarını tarayıp düzen vermeye çalıştı. Düzen verse de rüzgardan bozulacağını biliyordu. Yüzünü inceledi, herhangi bir kusur gözükmüyordu. Düz kıyafetler giyse de yakıştığını düşünmüştü. Bunu böbürlenmek için demiyordu ama kendi bedenini ve görünüşünü seviyordu. Telefonunu cebine attı ve aynada kendine son kez bakıp annesine haber vererek evden çıktı. 

Park çok uzak değildi zaten. 5 dakika yürüdükten sonra parka varmıştı en sonunda. İçini kaplayan küçük heyecanı umursamamaya çalıştı. Normal bir histi ama bunu şuan da hissetmek doğru gelmiyordu ona. Buna kapılmak istemiyordu. Ayakları Sunghoon'u dinlemeden basket sahasının yakınlarına, tribünlere gitmişti. Bunun tek bir sebebi vardı, sarı saçlı çocuk. Zaten evden bunun için çıkmıştı, onu izlemek için.

Tribünlerde köşeye çekilerek oturmuştu bu kez. Arkadaşları olmadığı için tek başına olsa dikkat çekerdi. Dizlerini kendine çekip kafasını yasladı. Tek olduğu için sahaya da bakamıyordu zaten. Ancak şuanda sahadan ses gelmiyordu. Daha oynamaya gelmemişti. Saate baktığında, bu saatlerde değil de biraz daha gece geç saatlerine yakın gelir parkta çok dikkat çekmeme çalışırdı, herhalde, Sunghoon öyle tahmin ediyordu. Onun parka geldiği saat dilimini de biliyordu, fark etmeden ona bağlamıştı kendini. Büyük bir bağ değildi ama yine de içinde bir şeylerin başlangıcı gibiydi.

Telefonunu cebinden çıkartıp gezinmeye başladı. Tek olunca zamanı başka türlü geçemezdi zaten. Bütün uygulamalarda bir süre dolandı sıkılana dek. Saati kontrol etti sonra, 1 saat geçirmişti orada telefonla oturarak. Dışarı çıkayım farklılık olsun bilgisayarın başında oturmayayım diye çıkmıştı ama dışarda da telefonuyla oynuyordu. Pek bir şey değişmemişti yani. Bu gerçek aklına gelince iç çekip telefonu cebine attı ve parkı izlemeye başladı. Konuşan arkadaşlar, öpüşen sevgililer, flört etmeye çalışan insanlar, sesli sesli gülen arkadaş grupları, oldukça klasik bir görüntüydü. Sonra bakışlarını sahanın girişi için yapılan yola çevirmişti. Etrafta izleyecek ilgi çekici bir şey olmadığı için bakışlarını oraya sabitlemişti.

Sahaya doğru gelen bir sarı kafa görünce gözleri orada sabitlenmişti bu kez. Sonunda sıkılmasını engelleyecek şey geliyordu. Sonunda. Onu izlemek gerçekten eğlenceliydi. Tek başınaydı ama güzel oynuyordu. Bunu söylemekten asla vazgeçmeyecekti. O kadar gün bende tek başıma oynasam bende iyi olurdum diye düşündü Sunghoon. Çocuk sahaya girene dek izlemeye devam etti. Bilerek, sanki aralarında bir dert varmış gibi sinir etmek için çekmedi o bakışları. Sahanın kapısına ulaştığında sarı saçlı çocuk izlendiğini elbette ki fark etmişti, bu sadece bugün için değildi. Buraya gelmeye başladığı andan beri bu çocuk tarafından izlendiğinin farkındaydı. Biliyordu sarı saçları dikkat çekiyordu ama kimse o kadar uzun süre bakmamıştı sonuçta. Bu çocuk sıkılmadan, bıkmadan izlemeyi sürdürüyordu. Bugün burada tekti ama korkmadan, çekinmeden hala izliyordu. 

Sunghoon sahanın girişine yakın bir yerde ki tribünlerde oturuyordu. Bu yüzden sarı saçlı çocuk sahaya girmeden önce dibinden geçecek anlamına geliyordu. Tek başınayken bu cesaret ona nereden geliyordu pek emin değildi muhtemelen Sunghoon'u ona bağladığı için küçük bir sinir vardı içinde. Yeni bir şey değildi sonuçta onu izlemesi, onu izlemeye alışmıştı. Günlerdir izliyordu, basket oynamakla ilgilenmese bile artık bir şeyler anlamıştı izlerken. Basketi izlediği ne malumdu zaten, izlediği tek şey çocuktu. Bir de sarı saçları.

Sarı saçlı sonunda varmıştı sahanın kapısına. İzlendiğini bildiği için bu kez tek gördüğü çocuğa sinirli bir kaçamak bakış atmıştı. Sonra umursamıyorum tavrı takınıp sahanın içine girmişti. Sunghoon ise hala aynı yüz ifadesiyle izlerken çocuğun sinirli bakışını görünce gülümsemişti. Onun yüzünü ilk defa bu kadar yakından bakmıştı çünkü.  Elbette gördüğü ilk surat ifadesinin sinir olmasını istemezdi ama şuan durum bunu el veriyordu. Sunghoon gülümseyince sahanın kapısını hızlıca kapattı çocuk, ses çıkmasını ister şekilde. Sinirleri bozulmuştu, sapık gibi sürekli baktığı yetmiyormuş gibi bir de gülüyordu utanmaz gibi. Daha siniri geçmemişti bu yüzden bu sinirini toptan çıkartmayı tercih edecekti. Eşyalarını köşeye koymuştu. Yanında getirdiği topu hiç beklemeden eline aldı.

Sunghoon ise ayaklanıp örtülen kapıdan içeri girdi. Hazır yalnızlarken bu fırsatı kaçıramazdı. Peşinden geldiğini görünce çocukta ona baktı. Dümdüz, hissiz bakışlarıyla izliyordu elleri iki yanda. Duygusuz şekilde Sunghoon'un hareketlerini izliyordu. Ne yapacağını merak ediyordu çünkü her şeyin farkındaydı. Sürekli Sunghoon tarafından izlediğinin farkındaydı. Topu ellerinden bırakıp kollarını bağladı 'Bekliyorum.' der gibi duruyordu şuanda. Sunghoon ise çocuğun bu suratına karşılık gülümsemeden edememişti.

-

Basketbol | JakehoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin