Sunghoon
Heeseung ve Jay tekrardan beni çağırmıştı parka. Gidecektim ama biraz endişeli hissediyordum, sonuçta parka tekrardan gittiğimde Jake'i görecektim. Bu kez yanımda arkadaşları da olacaktı ama nasıl tepki verecekti ki? Onun yanına nasıl gidebilirdim? Dünden sonra her şeyi unutmuş gibi mi yapacaklardı? Hiçbir şeyden emin olamıyordum. Vedalaşırlarken normal iki arkadaş gibi vedalaşmıştık ancak şimdi ne olacağını bilmiyordum. Tekrardan onun yanına gitmek isterdim ama arkadaşlarım da vardı, ne yapacağımı bilmiyordum. Muhtemelen sessizce oturacaktım. Bir şey yapabileceğinden emin değildim. İçimden bir ses öyle olacağını söylemişti, birbirlerini tanımayan iki insan gibi olacaktık. Bu durum hoşuma gitmemişti ama ne yapacağından emin değildim.Üstüme Jake'in hırkasını aldı. Onun dikkatini çekmek istiyordum çünkü. Tek yapabildiğim oydu o anda. Önünü kapattım hırkanın. Aynada kendine baktım. Jake'in boyu benden kısa olduğu için hırka benim bedenime ucu ucuna oluyordu ama üstümde güzel durduğu kanısına varmıştım. Aynada kendimi biraz daha inceledikten sonra evden çıkmış ve hızlıca parka ulaşmıştım. Arkadaşlarımı tekrardan görünce gülümsedim ve ellerini cebine sokup yanlarıma gitti. Heeseung ve Jay'in bakışları beni görünce bana dönmüştü ve gülümsemişlerdi. Ne kadar birbirimizin sinirini bozsak bile onlar da yakın arkadaştık, birbirimizi görmek motivasyonumuzu arttırıyordu. "Siz yokken hayatımın olmadığını ve çok sıkıldığımı fark ettim."
"Sunghoon sadece bir gün görüşmedik." İç çektim ve onları arkasında bırakıp oturma yerlerine ilerledim. Elini cebimden çıkartıp parmağıyla ikisini de sırayla işaret ettim. "Size de güzel bir şey söylenmeye gelmiyor." somurtarak banka oturdum ve ikisinin de oturması için yer açtım. Sahaya baktığında henüz kimseyi görmemiştim. Zaten Jake bu saatlerde gelmiyordu buralara. Elleri hırkamın cebindeyken hissettiğim şey ile kaşlarımı çatmıştım. Heeseung ve Jay şüphelenmesin diye cebindeki şeyi çıkartmamıştım ama hissettiğim şey bir bileklik gibiydi. Jake cebinde unutmuş olmalıydı. Hırkayı geri vermeyi düşünmediğim için bileklikte Jake fark edene kadar cebinde durmaya devam edebilirdi.
"Dün bize gelen misafirler sürekli benim çok yakışıklı olduğumdan bahsettiler. Değerinizi bilin, nasıl bir arkadaşa sahipsiniz." Heeseung böbürlerenek konuştuktan sonra iç çekmiştim. "Anca teyzelerin dikkatini çekersin zaten Heeseung." Lafı soktuğumda Jay dediğim ile birlikte gülmeye başlamıştı, Heeseung somurtuyordu hala. Dalga geçiyordum ama cidden yakışıklıydı, yalan yoktu. Kendi havası vardı onunda.
Onlar böyle gülüşmeye devam ederken bir yandan da parkı gözlemliyordum. Jake'in gelip gelmediğini kontrol ediyordum. Telefonumu açıp göz ucuyla saate baktığımda, birazdan gelmeliydi. Bu saatler onun saatiydi. Saati bile biliyordu artık, delirmiş olmalıydım diye düşündüm. Jake'e karşı alışılmış hareketlerimin dışına çıkıyordu. İç çektim belli etmeden.
Tahmin ettiğim gibi olmuştu zaten, parkta parlayan bir sarı kafa gördüğümde basket sahasına doğru dümdüz yürüdüğünü görmüştüm, içimde oluşan küçük heyecanı elleyememiştim. Bu heyecan yüzümde gülümseme olmasına sebep olmuştu. Onun ters tarafındaydık yani önümden geçmeyecekti, ama onu göreceğime emindim. Dünden sonra görmemezlik yapamazdı zaten, çocuğun omzunda uyumuş dibine bile girmiştim. Her adımını izledim onun. Sahaya girene kadar, bu yüzden dikkatini de çekmiştim.
Tahmin ettiğim gibi dünden farklı olarak her zaman yaptığım gibi onu basket oynarken izlemiştim sadece, eskiye geri dönmüştük. Bu kez izlediğimin de farkındaydı ama utanmaz gibi çekmemekle ısrarcıydım bakışlarımı. Hem sürekli bakıyordum hem de konuşmak için atılım yapmıyordum, asla iflah olmazdım bu halimle. Beni görüp görmediğinden emin değildim.
Jake sahaya geçip eşyalarını kenara bıraktı, daha çok fırlattı. Bugün yanında hırkası yoktu, hırkası şuan benim üstümde olduğu için olmaması da mantıklıydı aslında. Neden fırlattığını da merak etmiştim, bana sinirlenme ihtimali geldi aklıma, öyle olmamasını ummuştum o an sadece. Hiçbir şey yapmamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Basketbol | Jakehoon
عاطفية"Burada basket oynamaktan sıkılmadın mı?" "Sende her geldiğinde ben oynarken gözlerinle beni yemekten sıkılmadın mı?"