Farklı sebeplerden aynı şehire gelen jimin ve hoseok birbirlerini tanımamalarına rağmen gitmeden hemen önce paris'te bir gece geçirmeye karar verirler.
"Dünya için görünmez olduğunu düşünen jimin, şimdi fark edilmenin verdiği yaşam soluğunu bu yirmi...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
****
Günler geçip giderken Jung Hoseok için bu durum öyle değildi. Geçmeyen zamanın kurbanıydı sanki genç adam. Kendini oyalamak için bir şeyler yapmaya çalışsa da aklı ona itaat etmiyor ve sevdiği adamı gözlerinin önüne getirerek özlemin sert dalgalarının ona çarpmasına sebebiyet veriyordu. Gitmesine henüz bir ay kadar bir sürenin olması Hoseok için neredeyse yıla eş değerdi. Düşüncelerin biraz olsun onu rahat bırakması için her şeyini verirdi. Yorulmuştu artık, dinlenebileceği yer ise Jimin'in kollarıydı.
Binanın üst katında bulunan spor salonuna gitmenin iyi olabileceğini düşünürek hazırlandıktan hemen sonra evden çıktı. Asansörle birkaç kat çıktıktan sonra hedefe ulaşmıştı. Kulaklıklarını kulağına geçirip hareketli müzikler açtı ve koşu bandına yöneldi. Şehir bugün de gri renklerini sunuyordu; güneş ışıkları itaatsizdi bazen görünüyor bazen kayboluyordu. Dünya ile iletişimini kesmek için yanıp tutuşan Hoseok, çok geçmeden unutma eyleminin huzur verici sessizliğine kendini bırakmıştı. Koşu bandının hızını biraz daha arttırıp sınırlarını zorlamaya çalıştı. En kötü alışkanlığı yine kollarını dolamıştı ona; kendine zarar vermek, ruhsal olarak çok yıpratıyordu benliğini ve bu bedenine de yansıyordu istemsiz.
Sorunlarıyla başa çıkmaya çalışır ve eğer başarılı olamazsa kendi kendinin düşmanı olabilirdi Hoseok. Bunu istemsiz yapardı, farkında olsa da üzerine yapışan huydan kurtulmak oldukça zordu. Nefes alış-verişleri düzensiz bir hâl aldığında titreyen elleriyle durdurdu aleti Hoseok. Bedenini eğip, rahat nefes almak için çırpındı. Ardından doğrulup göğsünde kaya varmış gibi hissetiren yere dokundu. Gözleri kan çanağına dönmüştü ve ağzından süratle nefes almaya çalışıyordu. Çalan telefonu dikkatini dağıtığında, keskin acı boğazına kadar varmıştı. Getirmiş olduğu suya uzanıp temkinlice içti, bedeninin ona öğrettiği ceza yavaş yavaş son buluyor gibiydi.
Açmamış olduğu telefon bir kez daha çaldığında kendine yeni gelebilmişti Hoseok. Saçlarından, yüzüne ve oradan da boynuna ulaşan ter damlaları yüzünü ekşitmesine neden oldu. Eline havluyu alıp terden kurtulduktan sonra cebindeki telefona çıkardı, arayan annesiydi. Sıkıntılı bir nefes verdi Hoseok, ailesini ihmal etmiş olmak var olan hüznünü daha da arttırmıştı. Eve döndüğünde aramaya karar verdi, bu hâlde cevap verirse ters giden bir şeylerin olduğunu sezebilirdi annesi. Her sıkıntılı dönemden geçtiğinde ailesi yanında olmak için çabalardı. Onunla ilgili asılsız haberler çıktığında da Hoseok'un kendisini kötü hissetmemesi için oldukça uğraşmışlardı.
Burada sorun olan tek şey ise Hoseok'tan başkası değildi. İçinde olduğu hüzne kendini kaptırarak, yalnızlaşmayı seçiyordu. O durumda kimsenin ona yardım edebileceğini düşünmüyor, ufacık bir ışığın dahî ruhunun karanlığına damlamasını istemiyordu. Jung Hoseok, yalnızlaşmanın acı tadını hâlâ barındırıyordu içinde. Şimdi ise bunu aşmak için çırpınıyordu, Jimin'in ona hissettirdiği anlamlı hislerin katkısı büyüktü. Yanında olmasını istediğin biri varsa, kalabalığa bile özlem duyabilirdi insan. Çünkü onunlayken etraf, hiç olmadığı kadar tanıdık ve sessizlikle ahenkle dans eden seslerle doluydu. Jimin'den önce yalnız olan Hoseok, ondan sonra bir daha asla yalnız olmamıştı.