14.Bölüm: Mecburiyet ve İstek

20 2 0
                                    

.

13.Bölüm:Mecburiyet ve İstek.

Her şey bitmişti.

Her şey normal olacak, diye düşünüyordum hiçbir şeyin yolunda gitmeyeceğini bile bile. Kendimi kandırıyordum.

Diğerleri de öyle. Bu hayatta herkes kendini kandırıyordu çünkü diğer türlü kimse mutluluğu hissedemezdi. Çünkü diğer türlü kimse yaşadıklarını kaldıramazdı. Çünkü diğer türlü kimse yaşayamazdı.

Ama bazı noktalar vardır ki, kendini kandırsan bile yetmez. Ne kadar çabalasan da kendini kandıramazsın bile çünkü gerçek tüm çıplaklığıyla karşındadır ve bas bas bağırıp kendini belli ediyordur.

Kaçacak başka yerin yoktur.

Kaçacak başka yerim yoktu. Fazlasıyla yorgundum. Saçlarım taranmamıştı; dağınıktı, gözaltlarım ağrıyordu çünkü gece boyu uyumamıştım ama morarıp morarmadığından emin değildim.

Tükenmiş görünümümle hastane koltuğumda oturuyordum öylece. Diğer bir değimle, her zamanki hâlimle oturuyordum.

Şu an burada olmak yerine evimde, uykunun acı kollarında olmayı isterdim ama durum beni hastanede olmaya mecbur ediyordu ve mecburiyet ve istek karşı karşıya geldiğinde kazanan taraf her daim mecburiyettir.

Gözlerimi yere zillemiştim. Her şey fazlasıyla kâbus gibi geliyordu, öyle ki biri gelip yanıma oturana kadar bir kâbusun içine hapsolduğumu düşünebilirdim.

"İyi misin?" diye soran kişinin sesinden Uraz olduğunu anladım. Başımı kaldırıp bakışlarımı yüzüne çevirdim. Oldukça iyi görünüyordu. Saçları taranmıştı, uykusuz değildi ve üst başı oldukça şıktı; üzerinde beyaz bir gömlek altındaysa siyah bir pantolon vardı.

Başımı onaylar gibi salladım. "Kaç saattir burada beklememe değerse daha iyi olacağım."

"Ben de onu söylemeye geldim," dedi ciddiyetle. Gözlerim parlar gibi oldu. "O iyi. Konuşacak durumda." Bir hışımla ayağa kalktım çünkü artık bekleyecek sabrım kalmamıştı. "Rüya, yanına yalnız girmen doğru mu?"

Koltukta oturan Uraz'a üstten üstten baktım. Neyi kastettiğini anladım ama bunu nasıl bildiğinden bihaberdim. "Merak etme, ne yaptığımı biliyorum." Daha fazla konuşma ihtiyacı duymadan yanından ayrıldım.

Odanın önüne geldiğimde kapının önündeki iki polis memuru başıyla selam verdiler, ben ise hiçbir tepki vermeden odaya daldım. Orada öylece uzanıyordu.

Yüzü en son bıraktığımdan daha iyiydi; en azından kandan arınmıştı. Yüzünün bir çok yeri gazlı bezle doluydu ve bir gözü morarıp şişmişti, onun haricinde gayet iyi durumdaydı.

Tangut, başını çevirip gelenin kim olduğuna baktığında beni gördü fakat sabit bakmaya devam etti. Etrafıma bakıp yalnız olduğumu gördüğündeyse gözlerine korku ulaştı.

Yanına doğru yürüdüğümde tedirginlikle doğrulmaya çalıştı. Elimle doğrulmaması için işaret yaptım. "Kalkma, kalkma. Hürmetini iyileşince belli edersin." Yanındaki sandalyeyi ters çevirip oturdum. "İyisin aslında. Gözün falan da iyi. Benden daha iyi durumdasın hatta."

Tangut ilk önce bana baktı ardından kapıya. "Bak, eğer bana bir şey yaparsan..."

"Ne yaparsın?" dediğimde lafı ağzına tıkadım. "Ne yapabilirsin?" Sessiz kaldığında gözlerini kaçırdı. "Bir de bana palavra yapıyor ölümden korkmam, hapisten korkmam. Lan daha ilk dayağında altına ediyorsun bu cesaretin kime?" Hiçbir cevap vermeyip boş boş bakmaya devam etti. "Neyse, esas meseleye geçelim. Geceden beri buradayım sen de Mahmut gibi geberip gitme diye. Seni beklememi ödüllendirmelisin diye düşünüyorum."

CEHENNEMDEKİ KELEBEKLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin