¹⁰

266 18 0
                                    

Konuşmasını bitirdikten sonra bana döndü, gözlerini yüzümün her yerinde gezdirdi, genişleyen gülümsemesi ile gamzelerini gördüğümde utançla başımı önüme eğdim, yanaklarımın kızardığını hissedebiliyordum.

Biraz daha ilerlediğimizde köyün ortasındaki çeşmenin başında bizim için olduğunu düşündüğüm iki at vardı.

Ben atları incelerken elimin içinde hissettiğim sıcaklıkla Chris'e doğru döndüm, o ise elimi tutmuş beni atlara doğru çekiştirmekle meşguldu.

Yine kan yanaklarıma doğru hızla akmaya başlamıştı. Atların yanına vardığımızda durdu ve elimi bırakmadan konuştu.

"Bunlar Yin ve Yang. Ahırlardan sorumlu çifçimizin dediğine göre aynı gün doğmuşlar ancak görünüşleri çok zıt olduğu için onlara bu ismi vermişler."

Yang teni, yelesi, kirpikleri gibi neredeyse her özelliği beyaz olan bir atken, Yin ise tamamen siyah olan bir attı. Chris beni Yin'e doğru sürükledi ve konuşmaya devam etti:

"Nasıl oluyor bilmiyorum ama birbirlerini bir şekilde tamamlıyorlar. Yin dışardan hırçın görünse de Yang'a kıyasla oldukça sakin. Bu yüzden ona sen biniyorsun minik omegam."

Elimi bıraktı ve binmem için beni bekledi. Dediği gibi Yin oldukça sakindi, biraz yelesini okşadıktan sonra rahatlıkla binmiştim. Benim aksime Chris Yang'a binmek için yaklaşık 15 dakika uğraştı. Ben kahkahalara boğulurken, Chris sonunda binmiş ve beni izlemeye başlamıştı.

"Beni izlemen bittiyse gidelim mi ?"

"Aslında bitmedi ama geç kalmak istemeyiz o nedenle gidelim."

Kıkırtılar eşliğinde yola çıktık, yol boyu konuşup gülmüş, yarış yapmış ve Yang'ın huysuzluğu sayesinde ben kazanmıştım. Ara sıra Chris bana iltifat ediyor bende yanaklarımı saklamaya çalışmaktan zaman bulabilirsem ona karşılık veriyordum.

Güzel bir yolculuğun ardından sonunda merkeze varmıştık, havanın kararmasına az kalmıştı bu yüzden klanı gezme fikri yarına kalmıştı.

"Yoruldun mu minik omegam ?"

"Belki birazcık."

"Çok yorulmadıysan seni bir yere götürmek istiyordum aslında."

"Olur!"

Tepkime kıkırdayıp beni takip et anlamında başını salladı. Biraz daha yol gitmiştik ama bu sefer dağın tepesine çıkıyorduk muhtemelen manzarası güzel bir yere gidiyorduk ve bu benim heyecanlanmam için yeterliydi.

"Sonunda geldik."

Diyerek tepenin hemen arkasında bir ağacın yanında durdu. Bende yanına gittiğimde atlarımızdan indik ve onları ağacın dalına bağlayarak yukarı çıkmaya başladık.

"Heyecanlandın mı minik omegam ?"

"Nereden anladın ?"

"Kokun o kadar yoğun ki kim olsa anlar !"

Beni taklit ederek söylediği şeye kahkaha attım ve arkasından yürümeye devam ettim.

"Gel bakalım seni şakacı."

Diyerek elini uzattı, tuttuğumda beni kendine doğru çekip aramızda santimler kalmasını sağladı.

"Benim gizli yerime hoş geldin minik omegam."

Boştaki eliyle karşımızı gösterdiğinde oraya doğru döndüm, batmak üzere olan güneşin verdiği turuncu ve mavi karışımı gök yüzü, şehrin yavaş yavaş yanmaya başlayan ışıkları, kenetlenmiş ellerimiz ve onun eşsiz kokusu...

"Chris, burası harika..."

"Evet, evet omegam burası harika."

Manzaraya bakarak konuştuktan sonra kafamı çevirdim ve yüzündeki geniş gülümsemesiyle beni izleyen Chris'e baktım. Gözlerim bir anlığına dudaklarına kaydığında bunu fark etmiş olacak ki minik bir kıkırtı bıraktı.

"Sanırım bir şeyleri konuşmamız gerekiyor."

Veliaht Omega /ChanlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin