6 - GERÇEKLER

10 2 0
                                    

___________________________________________

Tam o sırada işkence odasına girdiler. Tam zamanında ayrıldık. İyiki onları önden yolladım. Stark benim hızıma ayak uydurabilsede bu Aras için imkansız olurdu. Sonunda onları gördüm.

Ama... ama, bu oda boş?
___________________________________________

"Aras Bey lütfen beni Yekta'ya verebilir misiniz?"

"A-ah tabiki. Al abla."

Aras'tan Jarvis'i alıp taktım.

"Efendim şimdi oda taraması yapacağım ve belleği takmanız gereken yeri göstereceğim."

"Tamam ama acele et neredeyse vardılar."

Jarvisin yönlendirmesiyle duvardaki bir boşluğa belleği yerleştirdim. Birden oda aydınlandı. Pervane sesleri gelmeye başladı. Zeminde kare bir boşluk oluştu ve merdivenler göründü. Çarşaflar hala elimdeydi. Merdivenleri ben önde Aras arkamda ve en arkada da Stark olacak şekilde indik. Karşımıza küçük bir uzay aracı çıktı.

"Efendim bu araç sadece sizin ve sizin bana verdiğiniz komutlar sayesinde çalışır. Yüksek sıcağa dayanıklı olarak özellikle üretilmiştir. Bizzat anneniz tarafından. Şimdi lütfen mekiğe komut verin bir an önce gitmemiz gerekiyor. Kameralardan gördüğüm kadarıyla çoktan odaya varmışlar."

"Kapı açılsın."

Tıslama sesi eşliğinde kapı açıldı ve içeri girdik. Ardımızdan kapı kendiliğinden kapandı. Heryerde ekran panelleri vardı. İyide ben bunu uçurmayı bilmiyorum?

"Jarvis ne yapmam gerekiyor? Ben bunu nasıl çalıştıracağımı bilmiyorum ki?"

"Beni pabelin üstüne koyun ve komut verin sizin için yapacağım."

"Jasvis komut veriyorum. Mekiği çalıştır ve bizi Mars'tan çıkar."
"Emredersiniz."
Arkamı döndüğümde ayakta bana bakan iki çift göz vardı.
"Neden ayakta duruyorsunuz otursanıza. "
Dediğimi yapıp oturdular. 

Cidden laf dinleyen köpek gibiler. Birinin köpek olduğu doğru gerçi ama. Aras'ın şimdiye bana çıkışmasını bekliyordum. Ya da Stark'ın bana küçümseyen gözleriyle 'bizi nereye sürüklüyorsun insan parçası' demesini.

Ne bileyim bu halleri çok tuhaf ve alışılmadık. Aslında onlarla sadece bir gündür birlikteyim. Yani fiziksel olarak. Ama yine de tuhaflar yani. Sorgulamadılar bile neden Mars'tan ayrıldığımızı ya da nereye gideceğimizi. Gezegeni terk ediyoruz neden bu kadar sakinler ki! Bu olayı abartıyor muyum acaba. Ama abartılmayacak bir şey değil ki! Sessizliğe dayanamayıp konuştum.

"Siz... neden bu kadar sakinsiniz? Nereye gidiyoruz diye bile sormadınız. Sadece dediklerimi yaptınız, sorgulamadınız bile? Neden? Ben, ben anlayamıyorum."

Sorum sanki bomba gibi düşmüştü. Sorduğum soruyla irkildiler. Sonra ikisinin de kokusu değişti. Sanki, sanki daha hoş oldu? Stark bir şey demeden koltukta kıvrıldı. Aras ellerimi tutarak,

"Abla. Ben anladığını düşünmüştüm. Açıkça söylemediğim için üzgünüm. Biz sana güveniyoruz. O yüzden seni sorgulamadık hiçbir zaman. Yapıyorsan bir nedeni vardır. "

Gözlerim yanıyor. Bu... koku... güvenmiş demek ki. Gözlerim Stark'a kaydı. Hissetmiş gibi tek gözünü açıp baktı sonra burnundan sert bir nefes vererek alayla
"Anata wa bakadesu" (Japonca: sen aptalsın)

"Hey, bana aptal deme!" ayağa hızla kalkıp Jarvis'in yanına gittim. Gözlerim dolmuştu. Eğer Stark görürse daha çok dalga geçer. 

Hemen Jarvis'e döndüm. "Jarvis ne durumdayız?"

"Hayalet bir mekik olduğu için kameralar tarafından algılanamaz yani güvendeyiz efendim. Yapay atmosferden çıkmak üzereyiz. Sadece birkaç dakikaya uzay boşluğunda oluruz. Herhangi bir şey yok. Sadece nereye gitmemiz gerektiğini söylemeniz gerekiyor. Ayrıca... Bu kişisel bir tavsiye ama biraz dinlenmelisiniz. Kapsülden birden çıkıp bu kadar hareket etmeniz sizi yormuş. Su içmeniz gerekiyor aksi takdirde yarım saate bayılmanız muhtemel."

Haklıydı. Bu kadar harekete ben bile dayanamam. "Samanyolunun merkezine gidiyoruz. Solucan deliğine. Mekiğe zarar gelmesini istemiyorum. Meteor ve asteroitlere dikkat et. Ayrıca Merkür'e yaklaşınca beni uyandır."

"Al iç abla. Sonrada uyu, ben seni kaldırırım." Elime bir şişe su tutuşturdu. Koltuklardan birine oturarak suyu bitirdim. Cidden susamışım, farkında bile değilim. 

Şişeyi buruşturup attıktan sonra eldivenleri cebimden çıkararak "Jarvis, ben uyurken ikisine neler olduğunu açıkla ve sorularını cevapla. Aras sen de eldivenleri giy, bunlar sana. Kanatlarını da esnet ve bir şeyler yemeyi unutmayın. "

Herkese ne yapacağını söyledikten sonra bilincim karanlığa gömüldü. Bu uyumak sanırım?

●●●

"Efendim, efendim uyanmanız gerekiyor. Neredeyse Merkür'e vardık."

Gözlerimi Jarvis'in seslenmesiyle açtım. Hemen ayaklanıp panele baktım. Güneş ne kadar da kırmızı... kan kırmızısı. Gerçekten de güneş patlaması yakın olmalı. Bu kızıllığın ortasında Merkür neredeyse bilye gibi kalıyor.

Arkama baktığımda uyuduklarını gördüm. Bana olan güvenlerini boşa çıkaramam. Onları diğer boyuta sağ salim ulaştırmalıyım.

"Efendim. Sizi bir konuda uyarmalıyım."

"Kötü bir şey mi? Mekikte sorun mu var?"

"Hayır, mekik sağlam efendim. Bu konu sizinle ilgili. Uyarıdan önce ailenizden bahsetmeme izin verin."

"Pekala, ondan önce ses yalıtımı yapmanı istiyorum Jarvis. "

"Elbette... Yalıtım tamamlandı. Söylediklerimi sadece siz duyabilirsiniz. Lütfen beni kesmeden dinleyin. Mümkünse sorularınızı sona saklayın. Anneniz, Aşkın Hanım. Aslında kendisi diğer boyutta krallık prensesiydi. Gerçek adı Violette FallenAngel. Onun yaşadığı krallıkta taht evlilikle yönetilirdi. Eşi olmayan kral, kral olmazdı. Kraliçe zehirlenme yoluyla ölünce kral yalnız kaldı. Kurallara göre ya evlenmeliydi ya da tahtı en büyük çocuğuna devretmeliydi.

Anneniz ne yazık ki büyü yeteneği olmadan doğduğu için tahta oturamazdı. Kralın başka çocuğu olmadığı içinde mecburen evlenmek zorundaydı. Zorunlu bir evlilik... daha ölen eşinin yasını bile tutamadan evlenmek zorunda kaldı dedeniz. Babasını bu yükten kurtarmak isteyen Violet kiminle evleneceğini kendisi seçmek istediğini söyledi. Kral bunu onaylayıp tüm krallığa duyurdu.

Annenize mektuplar yağmaya başladı. Artık annesinin yerine geçecek kişiyi seçme yükümlülüğünü kendisi karar vermek zorundaydı. Ama bir taraftan da babasının yükünü azaltabildiği için mutluydu anneniz. Bir balo düzenledi, tüm soylu bekâr kadınları davet etti ve onlarla tek tek konuştu. 

Açgözlü, kibirli ve sinsi çok insan vardı. Hepsini kontrol etmek çok zordu. Bu yüzden krallık büyücüsünden yardım aldı. O büyücü Alexander Williams, yani babanız... Onun sayesinde annesinin yerine geçebilecek doğru kişiyi bulabildi. Babasına durumu bildirdi ve seçtiği kişiyle babası törenle evlendiler.

Evlilikten sonra her şey yoluna girdi. Soylular sustu, taht yeniden yükseldi. Birkaç ay sonra krallık büyücüsü olan babanız kraldan bir istekte bulundu. Prensesle yani annenizle evlenmek istiyordu. Bunu duyan kral çok sevinmişti çünkü kızının büyü yeteneği olmadığı için politik evlilik yapmasını istemiyordu. Kızının da rızasını alan kral anne ve babanızın evliliğini onayladı. Ardından görkemli bir düğünle evlendiler...

Aradan bir yıl geçti. Sıradan bir günün sabahı kralın odasına aniden bir muhafız daldı.

Büyük haber sonunda gelmişti...
___________________________________________

Devam edecek...
Fikirlerinizi belirtin lütfen!

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: May 05 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

KARA ELFHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin