|1| Teğmen Jeon Jungkook

284 22 6
                                    

Yine kurşun sesleri ile hârelerimi zorlukla aralıyorum. Şafak vakti o kadar bitap düşmüştüm ki, bayılmıştım.

Teğmen benim için endişelenip yollamıştı beni tabura. O kadar zorlu bir yıl ki, düşman askerler bizden sayıca çoklar. Benim olduğum taburda, ne kadar savaş yoksa da, diğer taburlarda vardı ve çokça vahim bir durumdu.

Mühimmatın bitmesinden korkuyorum. Bizim taburun askerleri fazlaca güçsüz. Kore savaşı için yardıma gelen diğer ülkedeki er askerler bile yetmiyor. Çünkü daha çocuklar. Ülkelerinde şimdi yaşıtlarıyla oyun oynamaları gerekirken, bizim için, ülkemizi geri kazanmak için, yardıma gelmişlerdi. Onlara ne kadar teşekkür etsem az, çünkü ellerinden geleni yapıyorlar. Bazıları kayboluyor, bazıları ise can veriyor bizim toprağımız için.

İnsanoğlu bir karış toprak için, bir başkasının canına kıymayı bu kadar mı kolay sanıyor? Vicdanları hiç mi sızlamaz?

Ben daha küçük bir çocuk iken, iki üsteğmen ve bir kaç tane er asker ile birlikte götürülmüştüm tabura. 18 yaşını geçkin tüm erkek çocukları götürülürdü. Şükretmeliydim. Ben 18 yaşımda götürüldüm. Ama diğer ülkelerden gelenler 18 yaşında bile yoktu. Daha küçüklerdi.

Ben daha on dört yaşında iken babam da Kore savaşı için gittiği bir gecede bir daha geri dönmedi. Cesedi bile bulunamadı. Kayboldu dediler bize. Annem o kadar ağladı ki, yüreğim sızladı. O gün, kendime ve anneme söz verdim. On sekiz yaşıma geldiğim anda, gidip vatanım için savaşacağıma dair söz verdim kendime.

Şimdi ise yirmi iki yaşıma ayak bastım. Artık daha iyi biliyorum. Ve yeni gelen, ülkemiz için savaşacak olan çocuklara ben öğretiyordum mühimmatların nasıl kullanıldığını.

Annemi çokça özlüyorum, kim bilir nerede şimdi? Acaba aynı evimizde midir? Dört yıldır görüşemiyoruz. Burnumda tütüyor. Gitmeyeceğim dedi bu evden. Gitmemiştir.

Gözlerimi zorlukla araladım ve etrafıma bakınmaya başladım. Yanımda benim gibi iki er asker vardı.

"Hey, daha iyi misin?" diyor er askerlerden biri yanıma yaklaşarak.

Ağzımı açamıyorum, sadece başımı sallıyorum.

"Teğmen dedi eğer ki kendini iyi hissediyorsa vakit kaybetmeden yerine geçmeli." diyor yanıma yaklaşan er asker.

Daha iyi gibiyim. Uykumu az da olsa almıştım. Bu yüzden vakit kaybetmeksizin yerime geçmeliyim.

Başımı sallıyorum.

"Biz dışarıda bekliyoruz." diyor er askerlerden biri. Ve diğeri de onun gibi ayağa kalkıp gidiyorlar.

Vakit kaybetmeden silahımı boynuma doluyorum, yerde olan baret gibi sert olan miğferimi de kafa geçiriyorum ve çadırdan çıkıyorum. Hâlâ, dinmemiş kurşun sesleri. Ne zaman dindi ki?

O sırada teğmen yanıma yaklaşıyor. Selam veriyorum.

"İyi misin asker?" diyor ve elini omzuma atarak yavaşça sıkıp bırakıyor.

"Daha iyiyim üsteğmenim." diyorum.

"O zaman yerine asker." diyor.

"Emredersiniz üsteğmenim." diyorum, asker selamı vererek yerime geri gidiyorum.

Geceleri biraz daha azalıyor silah sesleri. Ben gözcü kulesinde gözcülük yapan bir piyadeyim.

Yerime gidip yerleşiyorum. Silah sesleri biraz daha azalıyor. Teğmenlerin ve diğer üstlerin hepsi, şimdilik uyumaya gitmişler.

Kimsecikler yok etrafta, dolaşıyorum bir süre gözcü kulesinde öylece. Sonra bir takım sesler duyuyorum ve hemen silahıma davranıyorum. Silahımın dürbününden bakıyorum, biri bizim sınırda. Hemen gözcü kulesinden iniyorum. Şimdilik kimseye haber vermiyorum, belki bir askerin yakınıdır. Çünkü dürbünden pek görünmüyor, etraf da karanlık olduğu için, görüşümü de olumsuz etkiliyor.

Hemen gözcü kulesinden iniyorum ve düşman sınıra gidiyorum. Biri var orada.

"Hey!" diyorum, çok da bağırmadan. Kimseyi uyandırmak istemiyorum.

"Hey hey bekle." diyor karşımdaki. Üzerinde teğmen kıyafeti var. Düşman askerlerin kıyafetleri. Ne için gelmişti?

"Ne arıyorsunuz burada?" diyorum etrafıma bakıp, sonra ona dönerek. Gözleri karanlıkta parlıyor. Titriyorum, korkuyorum. Çünkü benden üstün ve düşman asker. Belki beni öldürmeye bile gelmiş olabilir diye düşünüyorum.

"Ben sizin deyiminizle "düşman asker"lerden Teğmen Jeon Jungkook." diyor karşımdaki kendini teğmen diye tanıtan adam. Teğmen olsa gerek, yalan söylediği belli olmuyor. Ve en önemlisi teğmen rütbesi varilmiş bir üniforma var üzerinde.

"Düşmansınız zaten, bizim toprağımızın peşindesiniz. Biz de toprağımızı korumaya çalışıyoruz." diyorum.

Derin bir nefes alıp konuşuyor.

"Bizi, size düşman asker olarak belirleyen üstleriniz düşman. Onlar Sovyetler'e çalışan Koreli Teğmenler. Bizleri öldürüp bu toprakları Sovyetler'e bırakmaya çalışıyorlar. Size de Kore topraklarını koruma adı altında savaştırıyorlar. Senin gibi çocukların, burada aç olarak yatması zoruma gidiyor. Onlar istedikleri gibi yiyip içerken, sizin aç kalmanız hiç hoşuma gitmiyor." diyor. Anlamıyorum.

"Ne istiyorsunuz?" diyorum.

"Sizi bir süre gözledim, yiyeceğinizin olmadığı duyumu geldi kulağıma." diyor ve etrafa bakınıyor.

Kaşlarımı çatıyorum.

"Bu yüzden size bir kaç yiyecek getirdim." diyor elindekileri göstererek.

"Lütfen bu yiyecekleri al ve gizlice senin gibi olan çocuklara ver." diyor.

"Ben çocuk değilim. Yirmi iki yaşındayım."

"Çocuksun işte." diyor.

"İsmin neydi?" diyor.

"Taehyung. Kim Taehyung." diyorum ona bakarak. Diken üstündeyim. Ya biri bizi yakalarsa.

"Memnun oldum Taehyung. Hadi al bunları, benim gitmem gerekiyor. Daha fazla oyalanırsak yakalanabiliriz. Karşı taraftan sana bakıyor olacağım. Gözcü kulesindesin değil mi?" diyor. Kafamı sallıyorum.

"Tamam, seni izliyor olacağım. Bu yemekleri yemeni istiyorum Taehyung." diyor. Ve kucağındaki yiyecekleri, sınır tellerinden bana uzatıyor. Önce etrafıma bakıyorum sonra elimi uzatıyorum yiyeceklere ve elinden alıyorum.

Bana sıcak bir gülümseme bahşediyor. Yanağında oluşan çukur beliriyor o sırada. Gözlerim düşüyor çukurlarına.

"Tekrardan memnun oldum çocuk, bu yiyecekleri güzelce ye. Tanır'ya emanetsin." diyor ve gidiyor.

"Teşekkürler Teğmen Jeon." diyorum, gözlerimi çukurlarından çekerek gözlerine bakıyorum. Daha fazla gülüyor yüzüme karşı ve bu sefer gözden kayboluyor.

Elimdeki yiyeceklere bakıp gözcü kulesine gidiyorum. Beni izleyeceğini söyledi. Yerime yerleşiyorum ve silahımın dürbününden karşı asker taburuna bakıyorum. Önce biraz etrafa bakıyorum, kimseyi göremiyorum. Sonra dürbünüme biri takılıyor.

Teğmen bana bakıyor, gülümsüyor yüzüme. Bende ona bakıp gülümsüyorum. Bu yiyecekleri yediğimde, beni gözetleyeceğini söylemişti. Silahımı indiriyorum ve bana verdiği yiyecekleri elime alıp yiyorum.

Yiyecekleri yedikten sonra, beni izlediğini bildiğim için gülümsüyorum. Ve konuşuyorum.

"Tanıştığıma memnun oldum Teğmen Jeon Jungkook."

Dinmeyen kurşun sesleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin