Aralık ayının, son demlerini yaşıyorduk. Kore, eskisinden de daha soğuk, daha çetin geçiyor. Teğmen Jeon ile karşılaştığımız gecenin üzerinden bir kaç gece geçmişti. Mutluydum, uzun bir aradan sonra, ilk defa böyle bir duygu hissediyorum. Her gece teğmen Jeon mutlaka gelir, beni görür, sonrasında gider.
Lâkin, bir gün yakalanacağımızdan çokça korkuyorum.
"Asker." diyor Amerikalı Başkumandan. Yaslandığım söğüt ağacının altından hemen kalkıyorum. Selam veriyorum ve dudaklarımı aralıyorum.
"Buyurun başkumandanım?" diyorum.
"Dalgınsın," diyor. Akabinde hemen devam ediyor. Evet, dalgın, ölmüş bir dalgın.
"Bir şeye mi canın sıkkın? Anlatırsan dinlerim." diyor.
Derin bir nefes alıyorum.
"Oturun isterseniz başkumandanım." diyorum. Başını sallıyor ve oturduğum söğüt ağacının altına oturuyor. Bende, önce etrafıma bakınıyorum, sonra, gerisin geri yerime oturuyorum.
"Anlat bakalım." diyor başkumandan.
"Savaş bittiğinde yine eski yıllarımıza geri dönebilecek miyiz başkumandanım?" diyorum karşıya bakarak. Karşıda ise Teğmen Jeon'un taburu var.
"Umarım asker, ancak Tanrı bilir onu." diyor.
"Neden savaşıyoruz peki başkumandanım, neden bir insanın canını almak bu kadar kolay? Kolay olmamalı değil mi? Bir insanı, toprağından ayırmamalı başka bir insan." diyorum cümlelerimi sıralayarak. Başkumandan, derin bir nefes alıp veriyor.
"İnan asker, bende istemem, bende istemem savaşmayı, lâkin olmuyor işte."
"Neden?" diyorum. Haddimi aştığımı düşünüyorum.
"Özür dilerim başkumandanım, haddimi aştım." diyor ve başımı eğiyorum.
"Seni anlıyorum asker ama, Tanrı böyle istiyor demek ki." diyor ve ayağa kalkıyor. Bende onunla birlikte kalkıyorum.
"Daha fazla düşünme bunları asker, sana zararı olur. İyi geceler." diyor yüzüme gülümseyerek.
"İyi geceler başkumandanım." diyorum hala başım eğik iken.
"Çok fazla da kalma buralarda, üşürsün." diyor ve tekrardan gülümseyerek gidiyor. Ben ise yine, gerisin geri yerime oturuyorum. Acaba yine Teğmen Jeon'u görebilecek miydim?
•••
Saat çoktan gece yarısını geçiyor ve gece vardiyasında yine ben varım. Kimsecikler yok yine. Teğmen Jeon da yok. O da daha gelmedi. Belki gelir.
"Taehyung," diyor arkamdan gelen bir ses. Beklemediğimden dolayı irkiliyorum. Ardıma bakıyorum. Jimin. Usulca yanıma geliyor, tekrarda aralıyor dudaklarını.
"Özür dilerim, korkuttum seni." diyor.
"Sorun değil," diyorum. Akabinde tekrar konuşuyorum.
"Neden uyumadın?" diyorum. Sıkıntılı bir nefes vererek konuşuyor.
"Uyku tutmadı," diyor. Karşıya bakıyorum. O da bakıyor karşıya ve konuşuyor.
"Çok korkuyorum Taehyung, bize bir şey olacak korkusu günden güne artıyor yüreğimde. Geceleri korkarak uyuyorum." diyor, yaşlı gözlerle bakıyor bana.
Sıkıntılı bir nefes vererek başımı önüme eğiyorum. Akabinde kalkıyor ayağa, elini omzuma koyuyor ve konuşuyor.
"Ben gideyim de kendimi biraz uykuya zorlayım, yoksa yarın uykusuz kalır isem azar işitirim." diyor ve gülümsüyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dinmeyen kurşun sesleri
Fanfiction"Seni incitmekten çokça korkuyorum, seni üzmekten çokça korkuyorum. Bir gün çocuk, eğer ki bir gün benim için, hârelerinden yaşlar düşerse, yaşayamam." "Eğer ki bir gün, bir gün Teğmen Jeon, benim için veyahut benim yüzümden size, canınıza bir şey o...