2. Bölüm

692 68 14
                                    

"Yine kullanmış, bıktım artık bu kadından!"

Asel'in sinir bozucu sesiyle, bu bir işaretmişçesine başlayan korkunç bir ağrı vücuduma yayıldı. Yavaşça gözlerimi araladığımda başta odak noktamı bulamasam da, birkaç saniye içinde netleşti. Bir hastane odasındaydım. Yanımda hissettiğim bedenle başımı çevirdiğimde Erdoğan'la karşılaştım. Yan profiliyle bile ifadesi oldukça sert ve soğuktu. Gözlerini pencereye kenetlemiş, gözünü dahi kırpmadan bakıyordu. Siyah saçları dünden de bakımsız görüntüsüyle birbirine girmişti. Kıyafetleri aynıydı. Kafamı eski haline getirip odada volta atan Asel'i izlemeye başladım.

"Ne cüretle böyle söyle-" derken Asel'le göz göze geldik. Birkaç saniye duraksadıktan sonra çatık kaşları gevşedi ve koca bir gülümsemeyle, "Uyanmışsın." derken telefonu cevapsız bırakarak kapattı.

Erdoğan'ın bakışları üstüme bir ağırlık gibi çöktüğünde, hafifçe boğazımı temizleyip gülümsedim. "Evet."

Asel yine oldukça enerjik bir halde, "doktoru çağırıyorum." dedi ve odadan çıkıp bizi bu huysuz sessizlikle baş başa bıraktı. Erdoğan'ın karşısında böylece yatarken kendimi güçsüz hissediyordum. Sızlayan elimi umursamadan dikleşip oturur pozisyona geçtim. Ona dönüp ifadesiz bakışlarını gözlerimle buluşturduğumda saniyeler içinde ifadesi yumuşadı ve yüzüne ufak bir gülümseme yerleştirdi. Bu bir kibarlık gösterisiydi. En yapma olan kazanacaktı.

Sessizlik birkaç saniye daha hakim olduktan sonra yaptığı ilk hareket yüzüme düşen saç tutamını kibarca kulağımın arkasına sıkıştırmak oldu. "Kendini nasıl hissediyorsun?"

Oldukça yumuşak ve ilgili sesiyle tüm boşluk bir anda doldu, görüntüler zihnimde birleşip oynamaya başladı. Son duyduğum ses, yabancı bir kadının belli belirsiz kelimeleriydi. O da iyi olup olmadığımı soruyordu. Elimle aşağı yukarı işareti yapıp, "eh." diye mırıldandım. "Başını derde sokmadım değil mi?" dediğimde aniden ortaya çıkan donukluğuna an ve an şahit olmuştum. Dikleşip benden uzaklaştı. Göz temasını kesmeden, çatık kaşlarıyla bana bakıp beni işaret etti.

"Beni mi merak ediyorsun bir de? Şu tipine bak. Ya gebertselerdi seni?"

Her bir kelimesinde gerilen vücudu odaya berbat bir enerji yüklüyordu. Ve bunu idare etmek için fazla yorgundum.

"Ne dediğini sanıyorsun?" diye sertçe ben de dikleştiğimde suratımı onunkine yaklaştırmıştım. 

"Neyin içinde olduğunu biliyorum Mavi!" diye bir anda bağırdığında şaşkınlıkla suratına baktım. Ayağa kalkıp arkasına döndü ve başını ellerinin arasına alarak birkaç saniye soluklandı. Bu işe yaramamış olmalı ki, aynı hiddetle bana dönüp o koca kafasını bana doğru iyice yaklaştırdı. "Salak mı sanıyorsun lan sen beni? Seni içeri alacaklarını bilmesem polisi çoktan aramıştım. Ama niye? Niye arayamıyorum Mavi?" diye bağırırken bir cevap beklercesine suratıma bakıp tekrar konuşmaya başladı. "Nasıl endişelendiğim hakkında bir fikrin var mı senin, bir bok bildiğin var mı amınakoyayım?" diye bağırırken elini oraya buraya savuruyor, bana iğrenerek bakıyordu. Suratında resmen acı çeken bir ifade vardı. Sadece şaşkınca oturmuş ona bakıyor, tek kelime etmiyordum. Kaşlarım ne tamamen çözülmüş ne de çatıktı.

Boğazımı temizleyip birkaç saniye üstümü örten battaniyeye bakarak kafamı topladım ve ona döndüm. Elleri havada kalmış, aynı acı dolu ifadeyle bana bakıyordu. "Haddini aşıyorsun Erdoğan. Kendine gel."

"Kendine gel ha." derken ellerini çözdü ve dikleşip pencereye yürümeye başladı. "Kendine gel..." diye mırıldandıktan sonra kafasını hafifçe çevirip kahkaha attı. 

Tüm bu gerginlik yetmezmiş gibi, tam o anda içeri giren doktor gereksiz enerjisiyle gülümseyip bana yanaştı.

"Merhaba Mavi Hanım. Nasıl hissediyorsunuz?" diyerek başucuma geçip ince dosyayı incelemeye koyuldu. Zamanlaması için sessizce bir teşekkür gönderip tekrar genzimi temizledim.

ÖLÜ NOTAMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin