Tanıdık yüzler, donuk bakışlarıyla beni içine çekerken gözlerimi kapadım. O an da sadece, küçük bir çocuk gibi, burada güvende olduğuma inanmak istedim. Ama gerçeği biliyordum. Bundan kaçamayacağımı, hemen orada beni beklediklerini...
Kimi zaman sırtınızı yaslandığınız soğuk duvar, bir anne şevkatinden çok daha sıcak gelirdi. Kimi zaman ise telefondan gelen bir kayıp haberi kadar acı ve rahatsız edici. Her zaman iyi olmuyorlardı. Bunun için onlara kızamazdım. Ben de dengesizdim. Ben de bir gün sığınıp, ertesi gün arkama bakmadan koşuyor, onları yarı yolda bırakıyordum. Bazen kendimden dahi kaçıyor, yakalanmadığımı sanarken kendimi büyük bir bataklığın ortasında batmış bir halde buluyordum. Uykunun çözüm olduğunu umduğum zamanlarda dahi, bu bataklık hep benimle birlikte olmuştu. Onu benimsemiş, kendimden bir parça gibi büyütmüştüm. Şimdi ise, kendi pisliğimde boğuluyordum. Peki, tüm bunları hak etmiş miydim?
Hiçbir önemi yok.
Doğruydu. Yine de doğru her zaman insanın içini rahatlatamıyodu. Oldukça kan, yüzsüz bir ceset ve donuk bir katil. Bazen bu tablo kafamda oluşup zihnimin her bir köşesine asılıyor, gerçeği kabullenemeyen yanıma işkence edercesine izletiliyordu. İşte gerçek, sadece gerçek.
"Fazla zor." İsyanı dudaklarından dökülürken gözleri insanların üstündeydi. Bir dizini kendine çekmiş, elinde sigarasıyla dert yakınmak için ilk cümleyle giriş yapmıştı bile.
Sabaha kadar barda takılmış, güneşin kendini göstermesiyle biz de kendimizi parklardan birine atmıştık.
"Basit olsaydı bir anlamı kalmazdı."
Hafifçe gülümseyip kafasıyla onayladığını görebiliyordum. Ama gözlerim gökyüzündeydi. Tüm bunlar bir yana, boşa konuştuğumun da farkındaydım. Beni mantıklı bulmuyordu. Ama bu onu durdurmuyordu.
"Erdoğan son zamanlarda tuhaflaştı, ne iş?"
Gözlerimi ona çevirip ifadesiz suratına baktım. Gerçekten merak ettiği için mi, konuyu kapatmak için mi atmıştı bu soruyu? Cansız, kızarık gözleri hala insanların üzerinde geziniyordu.
Omuz silkip sigaradan bir nefes aldım. "Bilmiyorum."
Asel saçma bir şey söylemişim gibi yüzüme baktı. "Emin misin?"
Ona dönüp aynı ifadeyle baktım. "Ben nereden bilebilirim Asel?"
"Yakınsınız." dedi hiç düşünmeden.
"Hayır."
Gözleri birkaç saniye üzerimde gezinse de ısrar etmemeyi seçmiş olmalı ki sustu ve sigarayı söndürüp yanıma uzandı.
"Deniz sevgili yapmış."
Bu sefer ben oturur konuma geçip savaş alanına dönmüş parka göz gezdirdim. "Bu iyi bir şey mi?"
"Paçozun teki."
Cümlesiyle birlikte gülüp, "anlaşılan seven tarafa düşmüş." dedim.
"Aynen öyle." dedi sıkıntıyla iç çekip. Asel'le sevgililer hakkında tek bir düşüncemiz vardı. Bir tarafın sevilen, diğer tarafın ise seven taraf olduğuna. Elbette bunu düşünmek aptalca zaman kaybetme isteğimizden doğmuştu, hepsi bu.
"Biz birbirimizi seviyoruz diye zırvalıyor. Çok fena üzülecek Mavi. Bunu kaldırabilir mi bilmiyorum."
"Endişelenme." dedim gözlerimi kırık dökük kaydıraktan çekip gökyüzüne çevirirken. "Herkes başına geleni kaldırabilecek güçte."
"O zaman neden intihar ediyorlar?"
Ses tonu onun için fazla masum çıkmıştı. Saçma bir şekilde gülümseyip düşünmeden cevap verdim. "Umutları bittiği için."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜ NOTAM
Teen FictionGece, bugün her zamankinden çok yoğundu. Sanki bulutlar yeryüzüne inip siyaha bulanmışlardı. Bir yüz, bir çığlık, bir acı hemen orada durmuş, çıkacağı zamanı bekliyordu. Korkuyordum. Duvarlar, dertleşip güldüğüm duvarlar bana sırtını dönmüş, bedenim...