3. Bölüm

440 55 9
                                    

İnsanlar 'ben' kavramını çok yanlış anladılar. Her hisse, davranışa; aslında, her şeye birer kalıp giydirirler. İsimsizlik yetimlik oldu. Normal olan ise hep yapılan. 

Sana taktıkları isimlerle yaşayabilir; hatta, belki bir gün o kişi bile olabilirsin. Aklın varsa ve yeterince şanslıysan, sen kendi kalıbını oluşturursun. Ama istediğin kadar çabala, sen sadece bir şeysin.

Çok uzun bir süre, kendimi kandırmakla zaman harcadım. Ne olmak istediğimi bilmiyordum, ne olduğumu da. Birçok soru aklımı çevreleyip zamanla bir sis gibi yayılmaya başladı. Hiç yıldız yoktu. Hiç, umut yoktu.

Ve sisler, zamanın en ağır akışında git gide azaldılar. Yine de, kafamı kaldırıp baktığımda kalıntılarını yıpranmış tavanda görebiliyordum. Her an üstüme çökecek gibi duran, tehlikeli ama güzel izleri. Eziliyordum. Bir baskı, vücudumun her bir yerini nefretle sarmıştı. Beni yıkan şey, gün geçtikçe benden bir parça oluyordu. Bir çöküşün ardından yükseliş bekliyordum. Ufak bir sevgi. Ne kadar aptalca değil mi?

Adım sesleri boşluğu dolduran tek şey olmanın kibiriyle etrafa yayıldı. Gözlerimi izlerden çekip etrafıma bakındım. Nerede olduğumu bilmiyordum. Zemin, her an içine çekecekmiş gibi kara; etraf, ciğerlerimdeki tüm havayı tüketmek istercesine boğucuydu. Nefes almakta zorlanıyordum.

Kaç!

Oysa o, duraksamadan üstüme geliyordu. Zayıf bedenini örten güçlü adımları, onu tanımak için yeterliydi. Yüzünü göremiyordum.

Kaç!

Gözlerimi kapattım. Artık daha az karanlıktı. Beynimin haykırarak bağırdığı komutu reddettim. Kaçmayacaktım.

Ses kesildi. Gözlerimi aralamak istedim, yapamadım. Korkuyordum. Ve birden, yüzümde hissettiğim nefesiyle tüm kanımın çekildiğine an ve an tanık oldum. Bir ten ve yumuşak bir dokunuş... Parmakları usulca saçlarımın arasında yer aldığında tepki vermemek için kendimi zorladım. Kanın sıcaklığını hissedebiliyordum. Gözlerindeki donukluk göz kapaklarımı delip geçiyordu.

Yoğun his geçmese de, elinin verdiği ağırlık sadece birkaç saniye sürdü. Şimdi tek bir temas bile yokken, sadece bakarak beni etkilemeye devam ediyordu. Ve o hiç bitmeyen ünlü kahkahalar, kulaklarımda yankılandı.

Kaç!

Nefesim kesildi. Hala karanlıktı.

Kaç!

Ellerimi saçlarımın arasına geçirip çekmeye başladım. Onun parmaklarının değdiği her bir yeri. Tek, tek...

Kaç!

Duymak istemiyordum. Ben artık daha fazla, hissetmek istemiyordum.

Saç diplerim sızlıyordu. Nefes alışverişim oldukça hızlı, ellerim titrekti. Saçlarımı çekmeyi bıraktım. Ellerim geri çekilmedi. Güçsüz bir şekilde fısıldadım.

"Benden ne istiyorsun?"

Bana doğru eğildi. Görmüyordum. Ama hissettim. Parmağını dudaklarıma yerleştirip sessiz olmamı işaret etti.

KAÇ!

Gözlerimi aralayıp ani bir hareketle ayağa fırladım. İfadesiz suratı korkunç bir öfkeyle dolarken ortamdaki boşluk nefretin yoğunluğuyla dolup taştı. Ve keskin çığlığı koridorda yankılandı. Titriyordum. Bir adım bile atamadan, öylece dikiliyor ve tir tir titriyordum. Artık öfke, acıya hakim olmayı başarmıştı. Yapacak hiçbir şey ama hiçbir şey yoktu. Tenimi alev gibi yakan nefret, annemin göz bebeklerinden dışarı fırlıyordu. Çığlığı birden kesildi ve aynı korkunç ifadeyle bana yaklaştı.

ÖLÜ NOTAMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin